Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '09

 
Kategori
İzmir
 

Üç tarafı denizlerle, her tarafı öküzlerle çevrili güzel ülkem

Üç tarafı denizlerle, her tarafı öküzlerle çevrili güzel ülkem
 

Pek çok internet sitesinde yayınlanmakta olan bir Türkiye klasiği fotoğrafı...



Oldum olası “<ı>köylülük” edebiyatı yapanlardan uzak durdum. Ve bu tavrım nedeniyle de, konunun ve bu sosyal olgunun ucundan kıyısından dahi bilincinde ve farkında olmayan/olamayan cahil okumuşlar tarafından “<ı>halk düşmanı”, “seçkinci”, “burjuva” damgaları bile yedim.


Oysa ki Ben; evine bir tek devlet memuru maaşı giren, son derece mütevazı yaşayan, yaşamak zorunda olan bir ailenin; Anadolu’nun göbeğindeki bir ilçesinde doğmuş, üniversiteye kadar orada yaşamış iki evladından biriyim. Öyle, küçücük beyinleriyle sandıkları gibi kolejlerde okuyup, Amerikalarda MBA’ler yapıp, piyano ve tenis dersleri alarak büyütülmüş bir “<ı>beyaz Türk” falan kesinlikle değilim.


Başlığa bakıp, ilk paragrafı okuyup, gerisini dinlemeden “<ı>ne diyon lan sen, şimdi bütün köylüler öküz mü oluyor yani, denyo” gibisinden salaklıklar yapmaya kalkanlar varsa lütfen sakin olsunlar ve okumaya devam etsinler.


Yukarıda kullandığım “<ı>köylülük” kavramını demografik ve siyasi bir terim olarak değil, lütfen ama lütfen, süzme sosyolojik bir tanım olarak ele alıp, değerlendiriniz. Ve yine bir başka sosyolojik kavram olan “<ı>kentlilik” terimi ile mukayeseli olarak ele almaya çalışınız.


Köylülük, övünülecek bir şey değildir. Coğrafi ve demografik anlamda, köyleri ve köylüleri, daha iyi ve medeni şartlarda yaşıyor hale getirmekle övünülebilir ancak.


Bu memlekette; insanların ter kokmasıyla, sararmış dişleriyle, parklarda mangal, refüj çimlerinde çiğ köfte yapmalarıyla, denize beyaz donla, ibadethaneye kokmuş çorapla girmeleriyle övünen bir güruh var. Ve bunun adının “<ı>halkçılık” ya da daha komiği “<ı>solculuk” falan olduğunu sanıyorlar. Ruhsuz ve kişiliksiz sözde halk iktidarlarını pek matah bir başarı olarak addediyorlar.


Otoparklı, güvenlikli, apartman görevlili, yemyeşil bahçeli, hatta havuzlu, kaliteli apartmanlarda-sitelerde oturup; her gece apartman kapısının önünde demlik demlik çay, paket paket sigara içip, gece yarılarına kadar maganda muhabbeti yapanlar...


Hayatta hiçbir problemlerini konuşarak, tartışarak ve karşı tarafa da hak verebilerek çözememiş medeniyet nasipsizi kavgacılar; ağzı küfürlü kent öküzleri...


Altındaki lüks arabayı; oturduğu apartman dairesini; kullandığı medeni toplu taşıma aracını; çimlerinde çizgili donu ve beyaz atletiyle mangal yaptığı, naralar atarak güldüğü ya da kavga ettiği, tüm bokunu, pisliğini orada bırakıp defolup gittiği yemyeşil semt parkını; yediği sarımsak-soğanın ağız, günlerdir değiştirmediği çorabının iğrenç, pazardan pazara yıkadığı ekşi terli vücudunun mide bulandıran kokusuyla içine girip-çıktığı medeni dünyayı hak etmeyen halk adamları, kadınları...


Sokak ortasında kadın döven kent ayıları...


Güç kimdeyse; ayaklarına paspas, kapılarına köpek, karşılarında sustalı maymun olan ve birileri tarafından da sözümona bir halk hareketinin öncüleri, kara yağız insanları, itilmişleri, dışlanmışları, mazlumları olarak lanse edilen “<ı>kentlileşememiş kent köylüleri”...


Bir toplumun kültür ve medeniyet karnesini tek çırpıda öğrenmek ya da en azından çok kuvvetli bir ön fikir sahibi olmak istiyorsanız trafiğine çıkınız. Arkasında tüm inanmışlığımla durduğum bir sosyal tezimdir bu.


Trafik ışıkları, yaya geçitleri, üst ve alt geçitler, emniyet kemerleri, sinyal lambaları, yol şeritleri, trafikte yayaya mutlak saygı ve öncelik, hız sınırları ve daha onlarca trafik terimi; sadece ve sadece kentlere özgüdür. Köylerde bunların birini bile bulamazsınız. İhtiyaç yoktur. İki el okey atmak için köy meydanındaki kahvenin önüne bıraktığı traktörünün dörtlü flaşörlerini açmaya neden gereksinim duysun ki Memed Ağa.


İşte trafiktesiniz. Kıllı ve altın künyeli kolunu camından aşağı sallandırmış, pahalı sigarasını şövalye altın yüzüklü iki parmağının en dibine yerleştirmiş, dört çeker cipinin içinde; habis bir ur gibi beynine işlemiş o en aşağılık komplekslerinin tüm bulgularını, anlayan beyinlerin gözlerine sokarcasına ifşa eden bir başka paralı kent öküzü...


Sizi sıkıştırarak şerit ihlali yapmadı mı? Sinyal vermeden tam önünüzde dank diye durmadı mı? Allah muhafaza mütevazı aracınızla, o BMW X5’e çarpsaydınız, el freninin altında her daim hazır duran sopasını çıkarıp “<ı>ne yaptın lan it” naralarıyla kafanızı patlatmayacak mıydı?


Toplu taşıma aracında ayakkabısını çıkarıp, koltuğa bağdaş kuranlar...


Elinde dana dişi gibi mavi tespihi, kimse namusuna göz dikmesin diye genç kızını pop konserine getirip; yağlı bıyığını burarak ve göğüs kıllarını okşayarak kızının arkadaşlarına asılan ahlaksızlar, namussuzlar...


Karılarının, arabalarının, metreslerinin, tarla, bağ, bahçelerinin, dolmuş hatlarının, çay ocaklarının sayılarıyla övünenler...


İnsanca yaşayanların aralarına girebilip, insanlıktan nasibini alamayanlar...


Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemin, dört bir tarafını işgal etmiş kent öküzleri...


Semt parklarının ışıklı cam reklam panolarını parçalayanlar, banklarında bira şişesi kırıp, salıncaklarında yaptıkları hayvanca hareketlerini eğlence sananlar...


Gece yarılarına kadar, sokak ortalarında, o iğrenç ve yoz müzikleriyle düğünler yapıp, her düğünü bir kanlı kavgayla bitirmeyi adet haline getiren huzur bozucular...


Sizin yüzünüzden terk edip gitmek istiyorum evimden, mahallemden, semtimden ve kentimden.


Burası İzmir. Burası Karşıyaka. Başka da bir şey söylemeye gerek yok daha. Buraları bile iğfal edildi ise yapacak çok da fazlaca bir şey yok galiba.


Dün akşam, ikamet etmiş olduğum ve lüks sayılabilecek sitede bir kavga çıktı. Ağza alınamayacak küfürler, tekmeler, tokatlar, bıçak ve silahlar havada uçuştu. Tam altı polis arabası dolusu insan(!) karakola götürüldü. Bir kişi, emniyet görevlileri bir dakika geç kalsa idi linç ediliyordu. Birbirlerinin yüzlerine karşı ana-avrat-yedi sülale küfürler etti kentliler(!). Birkaç kentli(!) grup da kavgaya müdahil olmaya, başka kent(!) mahallelerinden geldiler, satırlar ve bıçaklarla.


Yüzlerce medeni insan rahatsız ve huzursuz oldu. Ve olayın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra ne oldu biliyor musunuz? Yukarıda anlattığım insanlık dışı onlarca hareketin sahibi olan kent ayıları, gece yarısı, apartmanın önünde çay içip, barışıp, gülüp-konuşup çiğ köfte yiyorlardı.


Kimse kusura bakmasın ama bu ülke bu insanların ülkesiyse; ben bu ülkenin insanı olmak istemiyorum. İstemiyorum. Ve isyan ediyorum yaşadığım hayata, ortama, ülkeye. İsyan ediyorum.


İnsanların, insanca yaşadığı; birbirine saygı gösterdiği bir yerde yaşamayı istemek bu sadece benimkisi...


İçimdeki o hastalıklı vatan-memleket sevgisinin kıpırtılarını yadsıyamadan bir diğer taraftan tabi.



İlgili yazılarımdan bazıları:

@ "Sinema Salonunda 'Tacizci' Damgası Yemek": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=22679

@ "Tatil Yörelerinin Kaçamak Bakışlı Uydu Alıcıları": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=63276

@ "Bu Bizim Sevgimiz, Hastalıklı Bir Sevgi mi?": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=178160

@ "Hayvansever(!) Magandalar": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=8949

@ "Magandayım Ama Para Bende": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=8213

@ "Beni Ne Rotaryenler, Ne Lionslar İstedi de Gitmedim": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=125410

@ "Soyak'ta Çöp Bacası Fantezileri": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=108014

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..