Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '11

 
Kategori
Ayakkabı / Çanta
 

A… Didas! Adidas ve garanti aldatmacası

A… Didas! Adidas ve garanti aldatmacası
 

Alıntı


Okullar açıldıktan bir süre sonra 166 TL vererek oğluma Manavgat Adidas mağazasından bir ayakkabı satın aldım. O kadar para verip Adidas’ı tercih etmemin nedeni yıllar önce Adidas’ dan almış olduğum bir ayakkabı idi. Üstelik oldukça yoğun bir tempo ile günde en az oniki saat ayakta çalışıyordum. Günde oniki saat çalışmama, diğer deyişle koşturmama rağmen, tamı tamına dört yıl aralıksız giymiştim. Ayak dostu, ayağımı vurmayan tek ayakkabı idi… Oldukça hatırı sayılır bir para vermiştim ama karşılığını da almıştım. 

İşte bu deneyimin verdiği güvenle çalmıştım Adidas’ ın kapısını. Çalmaz olaydım! Ayakkabıyı aldıktan 50 gün sonra üç yerinden açıldı. Aslında açılmadı. Tam anlamı ile patladı. İlginç olanı ise her ikisinde de, özellikle burunlarda da deforme olmasına rağmen patlamanın ayakkabının yalnızca bir tekinde olması idi... Diğerinde bir şey yok. 

Patlayan ayakkabıyı alıp satın aldığım mağazanın yolunu tuttum ve durumu anlattım. 

“Bize “Fişini getirmeniz lazım” dediler. Eve geldim aradım taradım ama iki üç yıl önceki fişler bile var o yok, bulamadım. (Fişleri o kadar küçülttüler ki zaten kaybetmemenin de imkanı yok.) 

Tekrar mağazaya döndüm ve fişi bulamadığımı söyledim. Fişi bulamadım ama kredi kartıyla almıştım onun ekstresi var demeye kalmadı “Tamam hanımefendi biz hallettik, sorun yok” dediler. “Fabrikaya göndereceğiz, haber gelince biz sizi haberdar ederiz” diyerek telefonumu alıp, ayakkabıyı teslim aldılar. 

Peki, ne zaman gelir ayakkabı dedim. 

“Bir ay sonra” dediler. 

E, peki biz ne yapacağız bu arada? Çocuk okula nasıl gidecek? Otomobil fabrikası bile bu denli uzun süren tamirlerde yerine yedek otomobil veriyor diyerek espriyle karışık takıldım ve mağazadan çıkarak fabrikadan gelecek haberi beklemeye koyuldum. Bu arada çocuğa bir ayakkabı daha satın aldım mecburen. İki ay oldu, iki kere yıkadım ama hala bir şey yok. Üstelik 50 lira! 

Aradan bir aydan fazla geçmişti ama hala haber yoktu. Lafta telefonumu almışlardı beni arayacaklardı. Haber gelmeyince bizzat gidip sordum. Düzenleyip vermiş oldukları tutanağı istediler yine… Bugün yanımda değil ama yarın getiriyim diyerek çıktım. İki ya da üç gün sonra uğrayabildim. Tutanak numarasını girerek baktılar ve sorunun yıkama hatasından kaynaklı olduğundan dolayı "fabrikanın ayakkabıyı değiştirmediğini” ifade ettiler. 

Nasıl yani dedim. Biz ilk defa mı ayakkabı alıyoruz, ilk defa mı ayakkabı yıkıyoruz? Bir şey yapamayacaklarını ifade eden bakışları gördükten sonra fazla yüz göz olmaya gerek görmeden mağazadan çıktım. Anlamıştım. Bu iş böyle çözülmeyecekti… 

Ne kadar ilginç değil mi? Ayakkabının teki patlamıştı ama diğer tekinde bir şey yoktu. Oysa ikisi de aynı makinede, aynı derece de, aynı sürede yıkanmış, aynı tarihte alınmış, aynı çocuk giymişti. Yani aynı yaştaydılar. Aynı yaşta demişken… 

Yaşlı amcanın biri doktora gidiyor. Doktor “neyin var” diyor. “Bacaklarım çok ağrıyor doktor bey” diyor. Doktor rutin kontrolleri, tedavileri yapıyor ama amcanın ağrıları geçmiyor, sorun çözülmüyor. Tekrar doktora gidiyor, “doktor bey diyor, geçmedi ağrılarım. Ne olacak, nedir bunun nedeni? Doktor diyor ki… “Yaşlılıktandır amca yaşlılıktan” Yaşlı adam doktora dönerek diyor ki… “Doktor bey, her iki ayağımda aynı yaşta ama sadece biri ağrıyor.” O hesap. 

Bir kere biz tüketici olarak şunu anlamış bulunuyoruz. Satın aldığımız ve garanti kapsamında olduğunu söyledikleri hiçbir ürünü gönül rahatlığı ile değiştiremeyeceğimizi. Böylesi sorunlarda mutlaka ama mutlaka kullanım hatası çıkıyor karşımıza. Bu da demek oluyor ki… Garanti, maranti! Hepsi hava cıva. Biz bir markaya güvenerek o kadar para vermeyi göze alıyoruz ama maalesef markalar marka olmaktan çıkmış. 

Oysa o paraya yuvarlak hesap, 20 TL’ den 8, 30 TL’ den 5 çeyrek, 40 TL’ den 3 çift bir de tek ayakkabı satın alabilirdim. En kötüsü bile 2 ay dayansa ederdi 16 ay. Örneğin geçen yaz başı 50 TL’ ye bir ayakkabı aldım. Aynı çocuk aynı hoyratlıkla giyiyor, aynı yöntemle yıkıyor, aynı yöntemle ütülüyorum ama hala giyiyor. Şaka, şaka. Ütü işin şakası tabii… Demem o ki; en kötü Çin malı bile 2 ay dayanıyor. O kadar para verip aldığımız Adidas iki ay bile dayanmadığına göre demek ki çin malı bile değil, çin-çin malıymış. Çin, çin! Şerefe yani… Diğer deyişle genelde hüsrana uğradıktan sonra meyhanenin yolunu tutup içmenin de adı. Hele ki üstüne, aynı mağazanın aynı vitrininde, bir alana bir bedava ilanları varsa %100 kazıklanmış olmanın verdiği hüsran ile içmeyip de ne yapacaksın? 

Ne mi yapacağım? Sabah ola hayrola. Hadi çin-çin. Şerefe… 

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..