Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Ablam bir yana Dünya bir yana

Ablam bir yana Dünya bir yana
 

Ablası olan şanslılardan mısınız?


Ben Orta 2’ye başlayana kadar nefret ettiğim bir insandı oysa ki… Evde ettiğimiz kavgaları durduramayan annemin arkamızdan fırlattığı terlikler az kapı camı indirmedi ! Camcı eksik olmazdı bir ara evden; o derece yani.

Ama ne olduysa eskilerin Orta 2’si, zamane gençliğinin 7.sınıfında oldu. “Ablamı keşfettim”.

Meğer burnumun dibinde hayatta en çok seveceğim insanlardan biri varmış da haberim yokmuş. Ben derim zaten: Bazen benim kafam hiç çalışmıyor. Orta 2’ye kadar da çalışmamış demek ki.

Küçükken kedi-köpek gibiydik resmen. İki insan her konuda mı ayrı fikirde olur, her konuda mı tartışır… İşte biz ikimiz öyleydik.

Yaş farkımız sadece 20 ay ve şu anda o benim canım, kanım… Hatta bu kadar az yaş farkına rağmen teyzem olmadığı için rahatlıkla anne yarım bile diyebilirim. O denli büyük bir koruyucu melek görevi var hayatımda… -Bu arada adı üstünde o benim “ablam” yani benden daha YAŞLI olan o!-

Ben 18 yaşında üniversiteyi kazandığımda evden ayrıldığımdan beri aynı şehirde oturmak hiç nasip olmadı onunla. Ama biz bir şekilde uzakları yakın etmeyi bildik. Telefondu en büyük yardımcımız.

Onun her gün sesini duyamamak en büyük eksikliklerdendir benim için.

O olmasaydı ne yapardım hiç bilmiyorum.

Mesela, en olmadık zamanlarda bile rahatlıkla, sorgusuz sualsiz arayacak kimsem olmazdı.

İyiliğimi, gerçekten iyi olmamı isteyerek can-ı gönülden bana nasihat eden, akıl veren bulunmazdı.

Başım sıkıştığında, içim daraldığında kimi arardım…

Yemek tariflerini kime sorardım…

Kim bakardı hayattayken babamla… Şimdi ise annemle… Kim ilgilenirdi onlarla bir yandan da iki minik yavrusuna bakarken.
Beni kim kabul ederdi onun ettiği kadar, olduğum gibi… Tüm saçmalıklarım, aptallıklarımla kim severdi beni.
Kim inandırabilirdi beni mesafelerin aşılmaz olmadığına.

Kim anlatabilirdi “bir telefon uzakta olma”nın gerçekten doğru olduğunu…

Kim gönderirdi hamile salopetini, hamile tişörtünü sürpriz bir kargoyla…

Kim verirdi boşu boşuna, birkaç aylığına giymek için harcama yapmayayım diye kullandığı paltosunu, muhteşem çizmelerini…

Kim götürürdü beni hastanelere testlerimi yaptırmak için… Kim koştururdu benim yerime oradan oraya ben sedyelerden birinde kıvrılmış uyurken… Kim beklerdi başımda…

Kim anlatırdı bana saatlerce, bazı zamanlarda korktuğum, belki de gözümde büyüttüğüm çocuk yetiştirmenin harika yanlarını… Kim yapardı benimle ihtiyaç listesini.

Hayatımızın en kötü gününde, babam morgda yatarken kim olurdu yanımda dimdik, ayakta!

Kim cenazede koluma girip binlerce kez okuduğum Fatiha’nın girişini unuttuğumda ilk kelimelerini fısıldardı kulağıma…

Her sorunuma kim bulurdu pratik çözümleri…

Kim? Kim? Kim?

Hiç kimse… Yapayalnız kalırdım, yolumu şaşırırdım onun aydınlığı olmasa.

Canım ablam, iyi ki varsın. İyi ki benim ablamsın. Seni çok seviyorum.

Ve bir gün sana layık bir kardeş olabilmeyi diliyorum.

Son derece önemli not: Hayır, Starbucks’taki çocuk benim için “Ablanızın siparişi var mı?” diye sormadı sana. O soruyu bana sormuştu ama sen atladın cevap vermek için. Kimsenin beni, senin ablan sandığı falan yok!

http://umutsuziskadini.com/

 

 
Toplam blog
: 83
: 1446
Kayıt tarihi
: 03.10.11
 
 

Uzun yıllar plazalarda dirsek çürütmüş, son yıllarda refahı evden çalışmakta bulmuş ikiz kız anne..