Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '16

 
Kategori
Öykü
 

Acı

Acı
 

Rasim Çubukçu, Yağlı Boya, 1990


Karınca ezmez adımlarla yürüdü. Kalabalık yol açtı kendisine. Ellerini önde birleştirmiş, üzgündü. Kara camlı gözlük yaşla dolu gözlerini saklıyordu. Eller, kulaklara gittiğinde tüm kalabalık suskundu. Tek konuşan imamdı.
 
“Hakkınızı helal ettiniz mi?”
 
Sorusunu üç kez yineledi. Kalabalık içinden aykırı ses çıkmadı. Herkes üç kez:
 
“Helal olsun!”
 
Yanıtını gür sesle söyledi.
 
Elerini açmış, kara gözlüklerini çıkarmıştı gözlerinden. Ona uzanıp elini sıkanlar, boynuna sarılanlar:
 
“Başınız sağ olsun.”
 
Acısını dindiriyordu birazcık bu sözler.
 
Toplumun yüz akı omuzlara alındığında yol açtı kalabalık. Herkes birbirine soruyordu,
 
“Nereye götürülüyor.”
 
İmam duyuruyu eksik yapmıştı.Helallık isterken ya da namaz sonrası Ortadağ gömütlüğü diye duyurmamıştı. İmamın dalgınlığı kalabalığı kaygılandırdı.
 
“Nereye?”
 
Sorusu yinelenince imam Ortadağ diye yanıtladı.
 
Son motorlu taşıt yolculuğu da gerçekleşiyordu böylece. Bu kez arkada boylu boyunca saklanır gibi tabuta konmuştu. Şoför, imam arabanın ön kısmına oturdular. Şoför arabayı çalıştırıp Ortadağ gömütlüğüne doğru gazladı. Yavaştan sürdü cenaze arabasını incinmesin diye. Kalabalık, bekleyen otobüslere bindi. Kimileri özel arabalarıyla imamın arabasını izlediler.
 
Ayrılık üzerine kurulmuş dünya için “fani dünya” denir ya işte kanıtı, dünyayı çok seven birisi bu yolculukta. Arkasından iyi duygular taşımak giden için mi, kalanlar için miydi? Kimse bu geçitten kurtulamayacağına göre gidenin arkasından güzel sözler söylenirdi. Helallık aranırken bile eksikler, günahlar hesaba katılmazdı. Yeter ki “dini bütün” olsun.”Dini bütün” olmasını kim nereden biliyordu ki! Bilenler bilirmiş. İmam musalla taşına konan herkesi “dini bütün” sayardı. Böyle saymak zorundaydı.”Dini bütün” değilse musalla taşında ne işi var diye sorması yetiyordu.
 
Evet, “dini bütün” biri daha uğurlanıyordu bu ikindi serininde. Herkes kavuşsun, son kez görsün diye; öğlen sıcağında kaldırılmadı cenaze. Uzaktan gelenler ikindi namazının kılınmasını beklediler bir süre daha. Sonra cenaze namazı kılındı.
 
Baş sağlığını oğlu, kızı, eşi sırayla kabulleniyordu. Bildik dostlarla uzun uzun sarılmalar, ağlaşmalar sürüyordu. Kalabalık, cenaze aracına doğru yürürken geride duran musalla taşı akşama kalkacak başka bir cenazeyi bekliyordu.
 
Yaşam acılarla yol alırken geride bırakılan adam için “servet değil eser olmalıydı” savı çok da yakışmıştı. Toplum adına verdiği uğraş acıları yaşamasına yetmişti. Yılmadan bildiği doğruları savundu. Kim için, kimin adına soyunmuştu bu kavgaya. Bu toplum için miydi bunca acı?
 
Kendini uğurlamayanlar onu anlayamamışlardı. Bu hep böyle olmamış mıdır? İnsanlık, “insan olma” yolunda bu uzun bir süreci yaşayacaktır. Bunu kavrayanlar yine de görevlerini hiç savsaklamaz. İşte böyle bir yolcuyu uğurlarken nasıl da insanın içi acıyor!
 
Bir yaz boyu bu kaçıncı acı?!
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..