Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Acılara tutunmak

Acılara tutunmak
 

244 günlük mücadele

“ Yaşamın kıyısında yürüyen kardeşim ” 244 gün süren mücadelesinde kaybeden taraf oldu. 2003 yılında hastalığın teşhisi ile başlayan süreç, binde bir umutla bile olsa şifa bulmak için hastaneye yatışı ve 244 günlük yaşam mücadelesi ve nihai sonla bitiverdi. Sözcüklerin, cümlelerin, herşeyin anlamını yitiriverdiği yerdeyiz şimdi. Takdir-i ilahi diyerek yaradana sığınmaktan başka tesellimizin olmadığı, o sonsuzluk hissinin içimizde uğuldadığı, ölüme karşı olan çaresizliğimizin yüreklerimizi dağladığı yerdeyiz. Gözyaşlarımızın içimizdeki yangını aktığı, gözümüzde canlanan anıların yüreğimizde bulunan mangaldaki közü harlandırdığı yerdeyiz.

UMUT HEP OLMALI

Bir insan yaşamsal riski bulunan bir hastalığa yakalandığında ve tedavi için hastaneye yattığında, sıfır dayanma gücü kaldığında bile umutlu olabilir mi? Tedavi sırasında 60 gün boyunca ishal nedeni ile kilo kaybı, ilaçlar nedeni ile saç dökülmesi ve kas erimesi bile umutsuzluğa sürükler mi hasta bir insanı? Ya da ilik nakli sonrası gelişen, bağırsak ve yemek borusundaki iltihaplar, deride yanık gibi kızarma, şişkinlik, kuruma ve döküntüler bile insanı bir an bile karamsar yapmaz mı? Yemek yiyemediğinde, kanda bulunan virüsün beyne yerleşmesi ile halisünasyon görmeye başlasa dahi ertesi gün yine umutlu olabilir mi?Evet, olabilir, olmalı da. Abim gibi, ”yaşamın kıyısında yürüyen kardeşim” gibi...

ACILARA TUTUNMAK

221 günlük Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki tedavi ve 23 günlük yoğun bakım süresince metanetimizi korumaya çalışsak da, son günlerini geçirdiği Surp Pırgiç Ermeni hastanesi’nde yapılan tetkiklere cevap vermeyince “acılara tutunmak”deyiminin anlamını yaşayarak öğrendim. Yaşamın en hakiki, en acımasız, en zor, en anlamlı dersini aldık.

ÖLÜM ALLAH’IN EMRİ , AYRILIK OLMASA

Yaşamımız mücadele etmekle geçiyor. Kimimiz doğuştan şanslıyız, kimimizin ise gökten nimet yağsa kafasına taş düşüyor. Değişmeyen tek şey var o da hepimiz ölümlüyüz. Hepimiz bir gün veda edeceğiz bu dünyaya. Ölümleri dayanılmaz kılan ise ayrılık duygusu, erken ölümler (bize göre), ani ölümler.... Ölümü yakıştıramadığımız ne kadar çok insan var çevremizde değil mi? Bizleri sarıp sarmalayan “tevekkül” duygusu olmasa, içimizdeki yangını nasıl söndüreceğiz? Son dakikaya kadar süren desteğimizle yanında olduğumuz için, yapılacak en son şeye kadar her imkanın seferber edilmesindeki vicdani huzurla “yaradana” sığınarak dua etmekten başka elimizden ne gelir?

SON GÖREV

“Yüzüklerin efendisi” filminin bir bölümünde oğlunu savaşta kaybeden ve toprağa veren kral şöyle der: ”babalar oğullarını gömmemeli”. Bu bir nebze sıranın bozulmuş olmasına olan isyandır da. Ama ölüm sırasının kimde olduğunu malesef bilemiyoruz. Arkada sevdiklerimize bıraktığımız acılarımız kadar bir o kadar da anı bırakıyoruz. Abimin Bulancak Gençlikspor genç takımından hatıra bir resmi ile kırmızı-beyaz renkli Bulancakspor formasının yeşil örtünün üzerine serilerek, evden cami avlusuna ve oradan da ebedi istirahatgahına süren yolculuğu gibi. Genç takımdan, amatör takımdan, Bulancakspor’un ilk profesyonel kadrosundan arkadaşları, yöneticileri, tanıyan tanımayan herkes son görevi yapmak için yanındaydılar. Hep beraber şahitlik ettiler çocukluk arkadaşlarının son yolculuğuna. Genç bir kardeşim ”nasıl bir kaleciydi” diye sordu. ”Fenerbahçe’li Volkan’dan iyiydi”deyiverdim. ”Ama şanssızdı” diye de ekledim. 41 yaşında bizlere veda ederken bile şanssızdı.

TEŞEKKÜR

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin değerli hocaları Prof. Burhan Ferhanoğlu, Prof.Teoman Soysal, Uz.Dr.Şeniz Öngören, Uz.Dr.Güven Çetin, Uz.Dr.Cem Ar, dr. Mehmet Yürüyen, dr.Sevgi Saçlı, dr.Emin Avşar, hemşireler Hülya hanım, Canan hanım, Ayşe hanım, Gül hanım, hastabakıcılarımız Kemal bey, Murat bey, Zeki bey..... Unuttuklarım varsa özür dilerim, hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hepside çok uğraş verdiler, ellerinden geleni yaptılar, ama olmadı, olmadı, olmadı... Yoğun bakımda 4 gün kaldığımız Metropolitan Florance Nıghtingale hastanesi personeline de ayrıca teşekkürlerimi borç biliyorum. Gayrimüslim diye bilinen ve Hrant Dink cinayetinden sonra “tu kaka” muamelesi yapılan Ermeni cemaatine ait bir hastanede, Surp Pırgiç Ermeni kilisesi hastanesinde bize yapılan insani yaklaşım karşısında, kamuoyundaki önyargılara şaşırmamak elde değildi. Tek tek isim sayamasam da başta Yoğun bakım sorumlusu Prof.Pervin Bozkurt, Dr.Halis Enhoş, yoğun bakım sorumluları Meryem Küçükve Harun Bozdoğan’a özellikle şükranlarımı sunuyorum. Bizler acılara tutunurken yükümüze omuz verdiler. Aslında hep olması gereken bu davranışları nadiren yaşadığımız için bizlere sıradışı ve özel geliyor. Bir kurum için, bir gayrimüslim hastanesi için ne kadar övünülecek bir bir durumsa, devlet ve SSK hastaneleri, üniversite hastaneleri için o kadar da düşündürücüdür. Bizleri bir an olsun bile yanlız bırakmayan Ahmet Yılmaz ve ailesine de sonsuz şükranlarımızı sunuyorum. Bizden bir hafta önce ilik nakli olan kızı Gamze hanıma da uzun ömürler diliyorum.

MİLLİYET BLOG BİR AİLE

İş arkadaşım, yoldaşım, abim gibi canıma can insan Mehmet Eren’in MB yazarlarına abimin vefatını mesajla bildirmesinden sonra birçok başsağlığı mesajı aldım. Tek tek herkese teşekkür ediyorum. Bu zor günlerde verdikleri destekle ayakta durma gücü buldum. Almanya’da yaşayan ablam mesajları okudukça gözlerinde biriken yaşları silerek “ne kadar şanslısın” diyordu. Acımızı paylaşan, acımıza ortak olan insanlar var ama onlar ne bizi ne de abimi tanımıyorlar. Sadece seni ve yazılarından bildikleri kadarı ile bu kadar içten ve samimi mesajlar göndermişler. Allah hepsinden razı olsun, diyordu ablam. Milliyet Blog’un bir aile olduğunu damarlarıma kadar hissetmiştim o anda, evet biz bir aileyiz. Hepimizin hüzünleri, sevinçleri, umutları, öfkeleri vardı ve bizler bunları paylaşıyorduk Milliyet blog’da. Sevincimizi paylaşıyorsak hüznümüzü de paylaşmalıydık. Doğrusu da bu değil mi? Bu nedenle hüznümüzü, acımızı paylaşan tüm dostlarıma tekrar teşekkür ediyor ve haklarını helal etmelerini istiyorum. Omuzlarımızdaki yükün hafiflemesini sağladınız, bizlere güç verdiniz. Türkiye’nin dört bir yanında böyle can dostlarım olduğu için, böyle bir aileye mensup olduğum için, Milliyet blog’da yazma kararımın hayatımda aldığım en doğru kararlardan biri olduğu için çok mutluyum. Hepiniz den Allah razı olsun, sağolun, varolun.....

 
Toplam blog
: 242
: 1784
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

1970 doğumluyum.Karadenizin bir sahil şehrinden, hayatın güler yüzlü tarafına tutunmak için İstan..