- Kategori
- Öykü
Adam geçer top geçmezdi

Kalabalık bir sülâleydik Söke’de ve hepimiz aynı mahallede oturuyorduk.
Amcaoğullarından bir takım kuruyorduk sahaya çıktığımızda.
İbrahim’ in dışında hepimiz Fenerbahçeliydik. Hepimizin bir futbolcu ismi vardı. İbrahim’ in adı Necmi’ ydi galiba, o sıralarda Necmi Mutlu Beşiktaş’ın kalecisiydi. İboş da yaman bir kaleciydi. Arasıra müthiş plonjonlar ( uçuşlar ) yapıyordu. Ne de olsa onu yetiştiren İzmirspor ve Altay’ın kaleciliğini yapan dayısı Sait Denizaslanı idi…
Necdet Abimiz forvet oynadığından ve golcülüğünden dolayı Ogün diye bilinirdi, Ogün Altıparmak. Fener'in gol kralı.. Ahmet Abimiz Fenerbahçeli Ercan Aktuna idi. Hüseyin ise Sarıkanaryalı Şeref Has…
Bana, bekte olduğum için verilen ad Şükrü Birand idi. Şükrü, Fener'in kuvvetli savunma oyuncusu… Biraz da benzerdim Şükrü’ ye…Hâlâ yaşıyor Şükrü, eskiden sahnelerde arasıra şarkı da söylerdi.
Futbol, Türk çocukları arasında çok sevilen bir spor. Okuldan çıktık mı soluğu toprak sahalarda alırdık.
O sıralarda meşin top bulmak çok zordu. Ancak büyük takımlar oynarken görebilirdik bugünkü futbol topunu. Biz naylon topların peşinden koşardık.
Daha ileriki yıllarda bu meşin toplar İzmir Kemeraltı’ na gelmişti. Mahallede sayılı insanlarda bulunurdu. Gece topla yatan çocukları hatırlıyorum. Gözü gibi bakardı arkadaşlar meşin toplarına…
Sahada gözüm hep toptaydı. Sağbek olduğum için sık sık rakip takımın golcüleri ile karşılaşıyordum. Topu çok iyi takip ettiğimden adam geçer top geçmezdi benden. Rakip golcüler beni gördükleri zaman canları sıkılırdı. Bazen de topla ileriye kayar kaleci ile bile karşı karşıya kalırdım. Şükrü’ nün haricinde arkadaşlar başka bir isim daha takmışlardı bana : Demirbek…Top geçirmeme özelliğimi askerde de korudum. Gözlüklü halde bile korkusuzca topa dalıyordum.
Şanssızlığa uğradığım da olurdu. Meselâ birkaç kez elim çıktı. Bir defa da ayak bileğimin çıktığını anımsıyorum. İncirliova’ da Çıkıkçı Ali’ nin yanına vardığımızda adam dayanamaz :
- Yine mi sen çocuk ! diye söylenirdi. Ama çok iyi bir çıkıkçıydı. Tak tuk! ettirir çıkığı hemen yerine getirirdi.
Bir defasında da mahallede küçük saha karşılaşmasında heyecanlanıp topa öyle bir vurmuşum ki amcamların evinin camlarını şaaannnggıııırr! diye aşağıya indirdiğimi hiç unutamam. Bir kaçış kaçmışım bir hafta ortadan toz olmuşum.
Futbola o kadar düşkündük ki top bulamazsak ya da takım kuramazsak hemen langırtın başına geçerdik. Masa topu oynamak da bizim için apayrı bir zevkti.
Necdet Abimiz langırtta o kadar ustaydı ki üç kişiye karşı tek başına oynadığında bile hepimizi altediyordu.
Çocukluğumda futbol denince aklıma bir de Ahmet Abimle İzmir Alsancak Stadyumu'na gece maçına gitmemiz gelir. Göztepe o gece coşmuştu. Atletico Madrit’i dize getirmişti. Bombacı Halil’ leri, Fevzi Zemzem’ leri, milli kaleci Ali Artuner’ leri seyretmiş adeta mest olmuştum. Futbol sevgisi işte. Hemen hemen her çocukta var. Şimdi de öyle.
Projektörler, yeşil sahalar, kaleler, kaleciler, golcüler, goller, ofsaytlar, penaltılar, autlar, taçlar, frikikler, kornerler, hakemler, düdükler, kırmızı kartlar, skor levhaları, tribünler, seyirciler, küfürler bizim de hayal dünyamızı süslerdi.
Maçları radyodan dinlerdik. Ama aldığımız haz müthişti. Kulağımız maçta, gözümüz spor toto kuponundaydı.
Hiç bitmez bu futbol sevgisi…