Adı Ha Mülayim Olmuş Ha Sert! Ne Fark Eder?

Çelebi Seyahatte

Adama sormuşlar adın ne senin! Demiş ki “Mülayim” adam gülmüş, sert olsan ne yazar?

Bizim zeytinyağı tüccarları, elindeki saf yağı ne zaman, nerede kullanacaklarını; yeri ve zamanı bir türlü keşfedemedi.

Önüne kim gelirse, elinde yağ fırçası orasına burasına sürüp duruyor.

Hiç korkmuyorlar da, yağladıkları şeyin üzerine düşmekten…

Öyle rastgele sürüyorlar ki saf zeytinyağı ile yağlanan kendini Kırkpınar Başpehlivan’ı zannediyor.

Elinde kispet, omzunda heybe çayır, çayır dolaşıp duruyor.

Sesiz sedasız dolaşsa hadi neyse!

Öyle laflar ediyor ki konuşmaları duyan, dinleyen O’nu sırtı yere gelmemiş başpehlivan sanacak.

Hâlbuki başpehlivanlık bir yana, başaltında bile güreş tutacak yetenek, beceri ve kabiliyet yok.

Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman çelebi derlermiş ya bizimki de o hesap.

Önüne gelen el ense bile çekme gereği görmeden tek dalıp vuruyor sırtını yere.

O gökte yıldızları sayarken, cazgır galip pehlivanın kolunu havaya kaldırıyor ilan ediyor galibiyeti.

Bizim pehlivan bu günlerde konuşmasını şifrelemiş.

Kripto olmadan çözülemiyormuş.

Kendilerini kozmik Kripto çözücüsü sananlar da çarşaf, çarşaf şifresi çözülmüş yazılar döktürüyor.

Bizim Çelebinin konuşması “ şifre çözümüne” muhtaçmış!

Vay beee…

Dağdaki eşkıya, şehirdeki eşkıya uzantısı, pehlivanın karizmasını çizmiş; elinden kispeti alıp, boynu bükük çayırın orta yerinde bırakmış ama şifre çözücü kripto uzmanları hala üzerine yağ dökmekten geri durmuyor.

Cümle Basının manşeti Çelebi çok sert çıktı!

Gök gürültüsü var, şimşek çakıyor bir damla yağmur yok!

Üstelik çelebi ile onurlu düze inme pazarlığı yapan eşkıya yandaşları, onlarla mücadele edenlere ’Şerefsiz’ diye küfür ’Vururum adım atanı’ diye silahla tehdit etmeye cesaret ediyor.

Bunlar olup biterken yağdanlıklar da “Çelebi” çok sert çıktı diye kalem oynatmayı gazetecilik sanıyor..

Pes Vallahi!

Sertken bunlar olup bitiyorsa, birde mülayim olsaydı o zaman milletin donunun ıslağı hiç kurmazdı herhalde.