Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Mayıs '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Affetmek

Affetmek
 

Affedince kalp çakranız aynı böyle nadide bir çiçeğe dönüşür....


Affetmek kalpten olmalı; yürekten ve inanarak, tam bir teslimiyetle, dilden, kelimeler ve zihinle değil…

Affetmek yüreğinin kapısını açıp içindeki irini akıtmak ve kendini iyileştirmek, kendine şifa olmak.

Kalbimin en ufak bir pıt pıtını bile bu kadar net hissettiğim bugünlerde ancak affetmek üzerine yazabilirim diye hissettim. Ve Zihin ve Ben Üçlemesinin son bölümünü attım bir kenara.

Datça’nın yumuşacık, insanı okşayan ve tertemiz havasına alışmış ben, İstanbul’daki ikinci haftamda hem de çok sevgili bir arkadaşımın düzenlediği Dünya Öykü Günü toplantısında çok üşümüş, kalkıp gidememiş ve kalbimden vurulmuştum. Sanırsınız gecelerce karda kışta sokakta yatmışım, nasıl bir iştir anlamadım. Bu sabah saat 4 sularında inanılmaz bir göğüs ağrısı, yangısıyla uyandım ve ancak 5 saat sonra artık hastaneye gitmeye karar verdim. Önce kalp krizi olmadığına emin olup, muhtemelen akciğerlerime bir şey oldu diye düşündüm. Ama kendimin halledeceği bir şey değildi, buna emindim. Acil’e vardığımızda ben acıdan bayılmak üzereydim. Nefes alamıyordum. Hemen tansiyon, nabız ve EKG çekildi. Nabız biraz yüksek, tansiyon düşük. EKG normal. Ardından akciğer filmim için tekerlekli sandalyeye oturtup 2-3 kat aşağı indirdiler. Ciğer filmi de normal. Oysa ben 20 yıl önce İngiltere’de geçirdiğim zatürrenin nüksettiğine o kadar emindim ki göğüs hastalıkları uzmanı ciğerlerinde bir şey yok deyince, neredeyse hayal kırıklığına uğradım. Sigara yok, alkol yok hele hele son bir aydır bir tek kez yarım kadeh şarap içmişim sadece.

Nöbetçi doktor geliyor, göğüs hastalıkları uzmanı gidiyor. Bir türlü göğsümde beni her nefes aldığımda yerimden hoplatan ve nefes aldığıma pişman ettiren sancının nedeni bulunamıyor. En sonunda bir kardiyoloğa göstereceğim sizi, dedi, nöbetçi doktor. O da geldi göğsümü, sırtımı dinledi, ağrıyla ilgili bir kaç soru sordu. Kalbin etrafında onu koruyan bir zar vardır, dedi, tüm bu sorun o zardan geliyor, yani? Kalp zarı enfeksiyonu yaşıyorsunuz. Ağrının seyri buna işaret ediyor.

İşte şimdi yatağımın üzerine oturmuş, kalbimin içeriden pıt pıtlarının dışındaki zara çarptırmasını ve tam kapasite nefes alamayan akciğerlerimin de kalbimin dışından sıkıştırmasını hissederek yazıyorum. İnsanın kalbini sürekli hissederek yaşaması ne garipmiş.

Bu bir işaret,  sanırım benim de affetmem gereken kişiler var hala hayatımda. Ne kadar affettim ya da affediyorum desek te bazen bir bakmışız ki arınmaya çalıştığımız konu hala orada kumun altında yatıyor.

Bizi kırmış, incitmiş olana duyduğumuz öfke bir türlü dinmek bilmez, varlığını her daim alttan alta bize hissettirir, bizi yer bitirir. Bu arada buna neden olmuş kişinin bundan haberi bile yoktur. Onun için her şey olmuş bitmiş, gelip geçmiştir. Biz o ana tutunmuş kalmışız, zaman sanki o an durmuş sürekli film aynı kareleri gösteriyordur.

İşte o öfke ve bizde açtığı yaraya yoğunlaşmak, öncelikle onun varlığını tanımak, onun üzerine odaklanmak,  tüm dikkatimizi ona vermek, belki de ondan arınmak yolunda ilk adım olmalı.

Affetmek ya da bağışlamak öyle bir kertede olacak bir şey değildir. Bir çok kademesi vardır. Tam bitti artık dibine ulaştım deriz ve dipte hala üzerinden çalışılması gereken kırıntıların olduğunu görürüz. Ancak en önemli adım başlamaktır. Başlamak iyileşme sürecine atılmış bir adımdır.

Affetmenin farklı evreleri vardır. İlk evresi, affetmeye çalıştığımız kişiyi bırakmak, onunla aramızdaki mesafeyi açmak ve konuyu soğutmaktır. Uzaklaşma her anlamda olmalıdır sadece fiziksel anlamda değil, zihnen ve ruhen de uzaklaşmalıyız. Bu o kişiyi uzaktan ve nesnel olarak görüp algılamamızı sağlar. Bırakalım, bu kişi ya da konudan mola alalım, tatile çıkalım biraz ve arayı soğutalım.

İkinci evre, kaçınmaktır. O kişiyi gereksiz cezalandırmaktan ve daha sonra pişman olacağımız bir tepki vermekten kaçınmak ve kendimizi korumaktır. Bu sayede ruh bütünlüğümüz korunur ve gönlümüz yücelir. Unutmayalım fiziksel ya da ruhsal her incittiğimiz kişiyle beraber kendimizi de incitiriz.

Üçüncü evre ise unutmaktır. Onu yok etmek değil ancak ön plandan arkaya atıp, kendi haline bırakmak diyebiliriz. Bu bilinçli bir unutmadır ve saplanıp kalmakla mücadelede işe yarar. Yüreği yakan konuyu soğutmaya iyi gelir.

Sonuncu evre bağışlama, affetme evresidir. Yüreğimizdeki öfkenin yerine affetmeye çalıştığımız kişiye merhamet koymalıyız. O kişiyi ötekileştirmeyi bırakarak, aynılığımızı kabul etmeliyiz. Affettiğimiz aynı zamanda kendimiziz bunu anlamalıyız.

Ancak unutmayalım ki affetmek, affettiğimiz kişinin haklı olduğunu kabul etmek değildir, ancak onu size her ne yaptıysa yüce yüreğinizle, yüksek merhamet duygumuzla sarıp sarmalamaktır. Onunla beraber iyileşmektir.

Şimdi çok sevdiğim Vipassana (Gautama Buddha’nın aydınlanmak için kullandığı meditasyon yöntemi) hocam Jeff’ten en son katıldığım inzivasında öğrendiğim affetme egzersizini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Affetme egzersizi 3 bölümden oluşuyor.

Birinci bölüm;başkalarına zarar verdiğimiz ve onları incittiğimiz için kendimizi affetmek. Zira başkalarını incitmiş olmak bizde mutlaka bir pişmanlık ve üzüntü uyandırır. Karşımızdaki insanı genelde kafamız karışık, üzgün ya da bencilken kırarız.

Yapmamız gereken zarar verdiğimiz ya da kırdığımız kişiyi ve o olayı hatırlayıp, o an kendimizin bu üç zihin durumundan biri içinde olup olmadığımıza bakmalıyız; bencil miydim, kafam mı karışıktı yoksa kızgın mıydım?

Ona konuşarak sözcüklerimle mi, davranışlarımla mı yoksa düşüncelerimle mi zarar verdim? O an ona zarar verirken farkında mıydım? Bilerek mi yaptım? Diye sorun kendinize.

En sonunda ben bu insana zarar vermekten üzgün müyüm? Sorusunun yanıtı evet ise içinizden tekrarlayın “ Ben kendimi affediyorum”  Çünkü siz artık o insanı kıran , ona zarar veren kişi değilsiniz. O geçmişte kaldı. Kendinizi affedebilirsiniz.

Sorularımız şöyle: Ben kime zarar verdim? Ona nasıl zarar verdim? Konuşarak mı, eylemle mi, düşünceyle mi yoksa hepsi beraber mi?

Zarar verdiğim anda kızgın mı, bencil mi yoksa kafası karışık bir durumda mıydım?

Zarar verdiğimin farkında mıydım? Bilinçli olarak mı zarar verdim?

Peki yaptığımdan dolayı şimdi üzgün müyüm?

Bu soruların her birine bir yanıt vereceksiniz ve içinizdeki ilahi adalet yanıtlarınızı değerlendirecek. Zarar verme eylemi yapılırken bir cehalet anında olduğunuz saptanırsa artık kendinizi affedebilirsiniz.

Arka arkaya bir kaç kez tekrarlamanız gereken cümle şu “O zaman kendimi affediyorum”

Affetme çalışmasını her gün yaparsanız, her gün biraz daha yol kat edersiniz. Diğer insanın bunu bilmesine gerek yoktur. Bunu kendiniz için ve kendinize düşeni yapıyorsunuzdur. Bu çalışma aynı zamanda kendine dürüst olmayı da getirir. Soruların hepsine kendinizi kandırmadan doğru yanıtlar vermelisiniz. Soruların her hangi birinin yanıtı hayır ise kendinizi affetmeye daha hazır değilsiniz demektir. Bu çalışmayı tekrar tekrar yapmaya çalışın, ta ki kendi kendinizi affetmeye hazır oluncaya kadar. İnanın işe yarayacaktır.

İkinci bölüm;kendimize zarar verdiğimizden dolayı kendimizi affetmek.

Kendimi nasıl incittim? Fazla çalışarak mı? Kendime kızarak mı? Kendimden kaçarak mı? Kendimi başkalarıyla kıyaslayarak mı? Kendime inanmayarak mı? Mükemmelliyetçilikle kendime haksızlık ederek mi? Kontrol manyağı olarak mı? Kendimi sürekli yargılayarak mı? Ön yargılarım yüzünden mi? Yoksa kendimi sevmeyerek mi?

Her çalışmada bir neden ya da kavramı seçerek çalışmak gerek. Örneğin diyelim sabırsızlığımı seçtiniz.

Kendime karşı sabırsızlığım bencilliğimden mi, kızgınlığımdan mı yoksa kafamın karışık olmasından mı kaynaklanıyor? Kendimi sabırsızlığımla didiklemem sözlerim, eylemlerim yoksa düşüncelerimle mi oluyor? Sabırsızlığımın farkında mıyım? Bilinçli olarak mı sabırsızım? Sabırsız olduğum ve kendimi sabırsızlığım yüzünden incittiğim için üzgün müyüm?

O zaman kendimi affediyorum. Çünkü ben değişiyorum, o ben değilim artık. Kendimi sabırsız davranarak üzen, ben değilim. O geçmişte kaldı.

Bu egzersiz herkesin geçmiş koşullanmalarına göre şekillenecektir ve her bir koşullanma için ayrıca yapılabilir. Yalnız bu egzersizi yaparken dikkat edin, çevrenizi, anne-babanızı ya da diğerlerini suçlamadan ve hedef göstermeden yapmalısınız. Kendi sorunlarınızın sorumluluğunu kendinizin üstlenmenizin zamanı geldi. Üstlenin ve sonrasında kendinizi affedin. Suçu başkasına atarak o sorundan kurtulunamıyor sadece iyileşme süreci erteleniyor.

Sorularınıza bunları da ekleyebilirsiniz. Bu gerekli mi? Benim gerçek isteğim bu mu? Ömrümün sonuna dek böyle mi olmak istiyorum?

Eğer kendimi yargılamak istemiyorsam, kendimi kabul etmeliyim. Kendimi olduğum gibi kabul edersem, bu başkalarını da oldukları gibi kabul etmemi doğurur.

Tüm bunları yaparken kendinizle konuşma sesinize dikkat edin, ona kulak verin. Kendinizle nasıl bir tonda konuşuyorsunuz? Yumuşak bir sesle mi konuşuyorsunuz yoksa kızgın ve emir veren bir tonla mı? Kendi iç sesinizi biraz yumuşatın.

Çalışma için sonuç olarak ortaya şöyle bir paragraf çıkar; sabırsız ya da kızgın olarak ve davranarak kendime ve çevremdekilere zarar verdim. Nedeni, bencillik, kızgınlık ve bazen de kafa karışıklığıdır. Hem düşüncem, hem davranışlarım hem de konuşmalarımla sabırsız ya da kızgınım. Sabırsız ya da kızgın olduğumun eskiden olduğundan daha fazla farkındayım. Sabırsız ve kızgın iken muhtemelen bunun tam anlamıyla  bilincinde değilim. Sabırsız ve ya kızgın olmak bana zarar verdiği için bundan dolayı üzgünüm. Çünkü bilinçli olarak kendime zarar vermek istemem. Kimse bilinçli olarak kendine ya da bir başkasına zarar vermek istemez, o halde, kendimi affediyorum.

Affetme egzersizinde ilk bölüm 2-3 hafta ya da bir ay her gün yapılmalı. İkinci bölüm ihtiyaç duyulduğunda yapılıp kendini affetme konusunda iyice başarıya ulaşıldıktan sonra muhtemelen bir ya da iki yıl sıkı bir çalışma sonrasında üçüncü bölüm daha kolay başarılır.

Üçüncü bölüm; size zarar verenleri, incitenleri affetmek.

Şimdi diyeceksiniz ki aslında hepimizin yapmak istediği bu üçüncü bölüm, bizi incitenleri affetmek ama insan kendini affetmeyi beceremezse başkalarını affetmesi mümkün değil işte. O yüzden birinci ve ikinci bölümü iyice içselleştirmeden, üçüncü bölümden verim beklemeyin. İnsanın kendini affetmesi konusu ne kadar saçma, böyle bir sorun olamaz zaten insan kendini hep affeder demeyin. Birinci ve ikinci bölüme tekrar dönün ve ciddiye alarak uygulayın ve kendinize dürüst olun. Kaybedecek bir şeyiniz yok. Bakın insan nasıl kendini kızgın saç üzerine atıveriyor ve farkına bile varamıyor. Daha fazla oyalanmadan alın kendinizi oradan, daha fazla acı çekmenize gerek yok.

Üçüncü bölümde üzerinde çalışmak istediğiniz kişiyi seçersiniz ve o kişi üzerinde tekrar tekrar çalışmak gerekebilir. Süreç aynıdır. Aynı sorular sorulup yanıtlanır. Sizi inciten kişilerin sizin kendinizi incittiğinizden farkları yoktur. Muhtemelen onlar da ya bencil, ya kızgın ya da kafaları karışık ve ne yapmaları gerektiğini bilmedikleri için size zarar verdiler. Onlar da farkında olmadan ve bilinçsizce sizi incittiler. Ve bundan dolayı onlar da pişman ya da üzgünler. Onlar da değişmeyi arzuluyorlar. Nasıl olacağını bilmiyor olabilirler ama istiyorlar. Bu doğal bir süreçtir ve böyle olur.

Eğer ben, farkında olmadığım, bilinçsizliğim  ve cehaletimden dolayı kendimi affedebiliyorsam, onları da onların cehaletinden dolayı affedebilirim. Eğer birini size verdiği zarardan dolayı affedemiyorsanız, bu kendinizi tam anlamıyla affedememiş olduğunuzdandır. Bu durumda birinci bölüme tekrar dönmelisiniz.

Affetmek insanın zihnini, davranışını, hayatını ve tüm dünyayı değiştirir. Çünkü affetmek insanın algılarını değiştirir. İnsanın algıları değişince de tüm dünya değişir.

Değişmeye önce kendimizden başlarız, affetmeye de…

Seda S. Kervanoğlu

 17 Şubat, 2014

İstanbul

 

 
Toplam blog
: 7
: 392
Kayıt tarihi
: 05.03.14
 
 

Farklı diller, kültürler ve coğrafyalar her zaman ilgimi çekmiş ve bu ilgim hayat planımı yapmamd..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara