Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Ağlama biz yanındayız (2)

Ağlama biz yanındayız (2)
 

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=144217

Hastanede ilk günümüzü böyle geçirmiştik. Kendimi misafirliğe gelmiş gibi hissediyordum. Hele de hemşireler her sabah kan alma sevdasına yakalanmasalar tam süper olacaktı.

Her sabah ve akşam fizik tedavim başlamıştı. Havlular sıcak su torbaları, elektrik akımları, masajlar... Bütün bunlar birkaç günden sonra eziyete dönüşmeye başladı.

Fizik hareketleri başkasını izlerken kolay gibi geliyor. Hatta içinizden “aman canım, bunları yapsak n’olur yapmasak n’olur” şeklinde çok bilmişlik bile yapabilirsiniz ama heyhat gelin görün ki, kazın ayağı hiç öyle değil... Bildiğiniz perdeli...

Üç günden sonra baktım ki iş ciddi. Durumum da iyi değil... Taburcu olacağım zaman hakkında da birşey söylenmiyor. En az 15 gün deniliyor ve fazlasının olabileceği söyleniyor. Ben de içimden, “yuh artık, 15 günden fazla kalıp ne olacak, karpuz kesecek halimiz yok” diyorum. İyi ki karpuz kesmedik, iki aya yakın kaldım...

Anladım ki orada kalıcıyız, stres olmadan keyifli hale dönüştürmenin yollarını aradım. Üst katta kantin vardı, ameliyathane de hemen yanıbaşında...

Her akşam kantine giderdik, Hayruş’la tatlılarımızı yer camdan görünen ışıl ışıl palmiyeleri seyrederdik. Teleferik de görünüyordu camdan... Kedinin ciğere uzanamaması gibi...

Binnaz; ne söylersem söyleyeyim gülüyordu. Bol bol dua ediyordu, iyi ki aynı odadayız diye. “Esmaaa, iyi ki varsın Esmaaa, komşu olalım Esmaaa” diyordu. Bunu öyle sıcak öyle samimi söylüyordu ki, insanın öyle birini sevmemesi imkansız...

Tombik; patik örüyordu ve boyun fıtığından tedavi görüyordu. Doktorlar gelince hemen saklardı ipini şişlerini. Öyle bir insanın hayatında bir kez olsun kapris yaptığına inanamam. Tanıdığım en sorunsuz en sevgi dolu en tatlı insanlardandı.

Kontes’im; gün görmüş geçirmiş çok akıllı bir kadındı. Bana hayata dair anılarını anlatırdı. Çoğu gece çığlıklarıyla sıçrardım yerimden. Belindeki ve boynundaki ağrılar sırtını bıçak gibi kesiyordu. Tam olarak böyle söylüyordu. Çok doğru bir tanım... Sırtını ovalardım rahatlardı uykuya dalardı. Yanında olduğumu bilmek ona huzur verirdi. Ertesi gün olur bir bakarsınız oynak şarkılar söylerdi. Sanki geceleri ağrıdan kıvranan o değilmiş gibi.

Hacı teyze sorunsuz bir kadındı. İnsanı sıkmayan kendi halinde bir kadın. Sevgisini hiç esirgemezdi. Sabahları kahvaltı çok erken veriliyordu ve bazen ben uyurken uyandırmaya kıyamayıp kahvaltımı alıyor yatağımın kenarına hazır ediyordu.

Ve Hayruş; magazin dergilerini gazeteleri küçük ilanlara varıncaya kadar okurdu. Gün yüzü görmemiş fıkraların altında onun imzası vardı. Durumuma öyle üzülüyordu ki hüngür hüngür ağlamıştı. Orada can yoldaşım olmuştu. Bir kızı vardı o da yurt dışındaydı. Beni kızının yerine koymuştu. Esprili olmamı çok sevmişti.

Bizim odamız hastane odası gibi değildi. Gırgır şamata eğlence eksik olmazdı. Hiç hastalık konuşmazdık.

Hasta kabul saatleri en zor saatlerdi. Yakını olmayan hastalar için çok can sıkıcı bir saatti. O saatte Hayruş’la kantine gidip bol bol tatlı yerdik.

Bu muhabbet arabeske doğru gitmeye başladı. Tadında bırakmak en iyisi...

Bu nostalji de neyin nesi demeyin. İnsan yaşadıklarını unutmamalı. Her şeyden şikayet edip şımarıklık yapmamalı. Sağlığın kıymetini kaybettikten sonra anlamamalı. Şükretmesini bilmeli.

Unutmamak gerekir ki, herkes sizin-bizim kadar şanslı olmayabilir...

İyi bayramlar...

http://www.esmakahraman.com/aglama-biz-yanindayiz-2/

 
Toplam blog
: 1929
: 661
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

  Hayatı ciddiye almam, emeği çok ciddiye alırım. Dünyanın en vazgeçilmez üçlüsü; çocuklar, çiçek..