- Kategori
- Edebiyat
Ah! Bahar güzel şey de şu poleni olmasa...

Kavak ağacının her sallanışı, etrafında bulunan bütün kumları süpürüyor.
Havada yakıcı bir sıcaklık var. Etraf toz silsilesi ve mayhoş.
Artısı, yavaş yavaş atıştıran yağmur...
Kendimi, bir anda hepsinin ortasında buluyorum.
Kiremitleri parçalanmış ve üzerinden turuncu renkte tozların uçuştuğu ,bir gecekondu kestiriyorum gözüme.
Yağmurun ve toz silsilesinin dinmesini bekler vaziyette sığınıyorum, gecekondunun dışarıda kalmış koltuk takımlarına...
Uçuşan karahindiba polenlerinden, gözlerimi korumaya alıyorum. Alerjim başlıyor. Gözlerim kan çanağı kesilmiş, uçuşan tozlardan da evham kaparak sel gibi eşlik ediyor, inceden hızlanmaya başlamış yağmura gözlerim.
Alerji tutması ve uçuşan polenlerden, aylardan nisan sonu mayıs başı olduğunu anlıyorum.
Ah! Bahar güzel şey de şu poleni olmasa diyorum iç çekerek.
Boğazım kuruyor...
Sonra, yeryüzü karanlık görüntüden, yönünü tekrar aydınlığa çeviriyor. Boğucu ve basık havanın etkisiyle daralıyorum. Rakibi ile karşılaşmaya giderken, en iyi bilyesini evde unutmuş çocuk hüznü doğuyor içime. Terleyip, nefes almakta güçlü çekiyorum.
Yağmur diniyor. Kendimi tekrar kavak ağacı gölgesine bırakıp, sırtıma vuran yellerden, tatlı bir serinleme umuyorum.
Bu hisle kavak ağacının dibine harekete geçerken, sokağın başında onu görüyorum.
En sevdiğim çocukluk arkadaşım, elinde bir futbol topu ile bana bakarak gülümsüyor. Polenlerden kan çanağına dönmüş gözümün içi, bu sefer daha bir umutla bakıyor gelecek yaza...