Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '12

 
Kategori
Anılar
 

Ah gençlik ah 1

Ah gençlik ah 1
 

Dersim boştu, Mart ayı için çok güzel sayılacak bir hava hakimdi. Yürüyüş için de arayıp bulamadığım bir güzellikteydi. Kulaklığı kulağıma taktım, radyoyu tıkladım. Semiha Yankı "Seninle Bir Dakika"...


Kulağımı çınlatan nağmeler, bir anda zamanı geriye sardı. Havadan olsa gerek biraz da melankoliktim. Yol kenarında oturan iki gence gözüm takıldı. Tam da kavak yellerinin estiği çağdaydılar, okulu da kırdıkları her hallerinden belliydi. Biraz ötede kaldırım kenarına çıplak ayaklarla oturmuş başka bir çift görünce, daynamadım, gülümsyerek laf attım. "Oh be, gel keyfim gel. Yerinizde olmak için neler vermezdim." dedim. "Gel yanımıza otur." deiler... Birazcık buruldum. Oturamazdım zira 16 yaşında değildim. 16 yaşın gerektirdiği gibi özgür davranışları sergileyemezdim ama bu gün melankoliktim ya... 16 yaşıma doğru zaman tünelinde tatlı bir yolculuğa çıkmama kimse engel olamazdı...


Nasıl da özgürdük 70'li yıllarda. Tüm dünyada esen özgürlük rüzgarları bizi de önüne katmıştı adeta. Kılık kıyafetten düşünceye kadar. Savaş karşıtı barışçı gençlerdik. Biz kızlar; mini etekler, düşük bel bol paça pantolonlar, büyük yakalı daracık gömlekler, apartman topuklu ayakkabılar, çorap çizmeler giyer, gözümüze de iri çerçeveli renk renk gözlükler takardık...


Erkeklerle gömlek ve pantolon tarzımız aynıydı. Geniş, kısa, yumruk görünümlü kıravatlarını saymazsak... Ceketlerinin yakaları genişçe, daracık gömleklerinin yakaları yarıya kadar açık bırakılırdı ki neredeyse 100g ağırlığında, altın madalyonları gözüksün diye...Saçlar uzunca ve öne doğru taranır, favorileri çeneleriyle birleşirdi. Havacı rengin hakim olduğu baba pardesüleri yerleri süpürürdü savururarak yürüdükleri zaman.


Sinema parası bulamayan hanımların ocaktaki dolma tenceresini satıp salı-cuma kadınlar matinesini kaçırmadıkları dönemdi 70li yıllar...Bizler de okulu kırıp sinemaya koşardık. Dörtlü yonca dedikleri Fatma, Türkan, Hülya, Filizli filmlerin takipçisiyik. Ya platonik aşklarımız Yılmaz, Tarık, Ediz, Kadirler pembe düşlerimizi süslerlerdi... Bilet parasını aramızda halledip içeri girdikten sonra Ünal gazozlarından almak gerekirdirdi. Arkadaşın birini de çekirdekçi Suphi'ye gönderir, bir küllah da çekirdeğimizi alır, filmin başlamasını sabırsızlıkla beklerken sabretmeyi de öğrenirdik. Tam filme daldığımız hatta filmin kahramanı olduğumuz bir anda ""Ulan it kopekler nereye kaçarsız ha?" sesiyle sessizlikte yankılardı Talat YILDIRIM Hocamızın sesi Yenişehir sinemasının duvarlarında. Kaçacak delik ararken dizilirdik ip gibi Talat Bey'in önüne okula doğru...


Televizyonla yeni tanışıyorduk. Tek tük evlerde vardı siyah beyaz tek kanallı televizyonlar. Bizim kuşak iyi bir radyo dinleyicisiydi. Armstrong'un aya ayak basışını tüm komşularla beraber dinleme heyecanı bir başkaydı... Ne demiştim başlarken "Semiha Yankı"... Bizim jenerasyonla başladı eurovizyon serüveni. Sonuncu olacaklarını hiç düşünmeden, seçtiğimiz sanatçıları umutla gönderir ve sonunculuklarına şahit olurduk çoğu zaman komşu evlerinde izlenen televizyon karşısında... Yılbaşı gecesi komşu evlerde, sinema misali çekirdeklerimizi çıtlatırken, saat 12.00'de Nesrin Topkapı'nın çıkmasını beklerdik. Eğer ki; ev sahibi babaannenin hışmla ""Vi anam başımıza daş yagacak, nedir bu deccalın karşısında oturmişsiz..." deyip televizyonu kapatmadıysa, arada bir utanıyormuş gibi yapıp göz ucuyla bakardık. Ya da hevesimizi bir sonraki yıla saklayarak evin yolunu tutardık.... Yabancılardan Elvis hayranıydık. Yerlilerden kimimiz damar takılır Müslim Baba, kimimiz romantik takılır Orhan Gencebay ya da Ferdi Tayfur dinlerdik. Salon çocuğuyduk kimimiz Ömür Göksel, Seyyal Taner, Füsun Önal, Erol Evgin, Ajda Pekkan, Esmeray, Gökben, Erkin Koray, Zerrin Özer, Tülay dinlerdik. Kurtalan Ekspresi ile" Malabadi Köprüsü", Ali Rıza Binboğa ile "Öğretmen Öğretir A BC" yi ezbere okurduk... Harçlıklarımızı biriktirir Ses, Hayat mecmuaları alır Hey dergisi okurduk. Artist kartpostallarından kolleksiyonumuz vardı. Pul heveslisi arkadaşların pul defterleri elden ele dolaşırdı. Ya anket defterleri... O nasıl surulardı Tanrım? "Sevdiğin var mı, isminin baş harifini yazar mısın?, Onunla nerede yaşamak isterin?,Kaç çocuğun olsun istersin?, Hangi sanatçıyı taklid edeersiniz? Kime benziyorsunuz?..." Sorusuna verilen cevabı hiç unutmam. "Türkan Şoray'ın bana benzediğini söylerler... Ah gençlik ahhhhh... ( Devam edecek)


Birsen İNAL 11.Mart.2012

 

 
Toplam blog
: 124
: 393
Kayıt tarihi
: 01.04.11
 
 

Diyarbakır’da doğdu, tam bir Diyarbakırlı olarak büyüdü. İlk okulu İsmet Paşa İlkokulu’nda, orta ..