Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Haziran '08

 
Kategori
İstanbul
 

Ah İstanbul İstanbul olalı

Ah İstanbul İstanbul olalı
 

herkesin bir telaşı var...


Tahmin ettiğiniz üzere Sezen Aksunun şarkısından bahsetmeyeceğim maalesef. Mutlaka oda müthiş ancak konuşmak istediğim şey farklı.

İstanbul’da yaşamadım, yaşamıyorum, yaşamayacağım. Hani kimse üstüne alınmasın ama sevmiyorum ben İstanbul’u. Yani çok kalabalık. Taşı toprağıda altın değil üstelik. Martılarda bezmiş zaten.

İstanbul’da yaşayan akrabalarım var(sanırım herkesin bir akrabası vardır orda J). Zaman zaman ilişkilerimize sıkı tutmak adına ve onları gerçekten sevdiğim için İstanbul’a giderim/gelirim. Yine akrabalarıma gittiğim bir gün teyzemin oğlu ile İstanbul dediğinde akla ilk gelen mekânlardan olan Taksim’e gittik. Bir şeyler yedik içtik, her neyse. Sonra tam cadde de yürüyorduk, bir an durdum. Ayakta namazı bitirirmişçesine önce sağa baktım, yavaş yavaş. Birde sola baktım aynı yavaşlıkla. Sağda gördüğüm manzara, soldakinin kopyasıydı. Yaklaşık biner insan geliyordu iki yanımdan. Hepsi de üzerime üzerime. Sanırım İstanbulluların panik atak hastalığının sebebi budur. Cidden üstüme üstüme geliyorlardı. Ama ne yazık ki hiç biri gülmüyor, hiç biri yüzüme bakmıyordu. Her birinin bir acelesi, bir telaşı vardı. Kimse durup nefes almanın ne demek olduğunu düşünmüyordu, kanımca. Sonra teyzemin oğlu dürttü ve yolumuza devam ettik. O akşam kendi ufacık girişimlerimle (kimi zaman bir merhaba, kimi zaman iyi akşamlar) dört beş insanla tanıştım. Siz bütün İstanbullular konuşmaya o kadar aç, o kadar hasret ve “dokuz ay son günlük” gebesiniz ki; ufacık bir kasılma versek, hem doyacaksınız hem hasretiniz bitecek.

Ayrıca şu taşı toprağı altın muhabbeti nerden çıktı, kim başlattı çok merak ediyorum. Acaba başlatanın döneminde cidden öğlemiydi. Yoksa onların döneminde taşı toprağı sorgusuzca parselleyen “değnekçiler” yok muydu? Çok merak ettiğim için soruyorum: “hiç yalınayak sokakta, toprakta yürümenin tadına varan bir İstanbullu var mı?” Toprağın o muhteşem gücünde deşarj olan var mı? Yoksa altının üzerinde yalınayak gezerek onu zedelemek, kirletmekten mi korkuyorsunuz? (!) İstanbul altın olan taşını ben neden göremiyorum? Toprağı zaten göremiyorum ya, altın olanını arayayım.

Bir gün okuduğum (bahçe)şehir olan Edirne’ye gidiyordum. Bilen bilir Bursa’dan Edirne’ye giderken vapura binilir. İşte o vapurun zevkini çıkarıyordum tam ki, martılar geldi vapurun etrafına. Benim zevkimi ikiye katladılar. Çocukların kahkahalarının arttırdılar. Vapurun ikinci katında simit yiyenleri paylaşmanın güzelliğini hatırlattılar. Bir simit atıcısı (acemi olacak ki), simidi vapurun içine doğru attı. Martıda öylesine bir hızla, yemek bulmuşluğun adrenalininden aldığı güçle daldı ki vapurun içine, resmen çakıldı vapura. Martıların nasıl koktuğunu öğrendim ilk defa (buda işin Polyannacılık kısmı olsa gerek) o kadar yakın geçti. Sonra düşündüm, acaba martılar “kuş beyinli” mi?(!) yoksa onları balık kamyonlarının arkasında Ankara’ya kadar sürükleyen bizler mi bu hale getirdik?

İşte benim gözümden tarihin başkenti İSTANBUL.

 
Toplam blog
: 12
: 689
Kayıt tarihi
: 13.06.08
 
 

Trakya Üniversitesi Makina Mühendisliği öğrencisiyim. Bulgaristan doğumluyum. Bursa'da yaşıyorum. Ya..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara