- Kategori
- Kent Yaşamı
Ah şu İstanbul'un bitmeyen trafik çilesi.

Sevgili okuyucularım, birkaç gündür bisiklet sporu hakkında bloglar yazdım ve beklemeye başladım. Benim blog okuyucularım yazılarımdan hoşnut olmamışlar ki okunma sayıları o kadar düşük kaldı. Zaten de öyle olacağını biliyordum.
Şimdi konuyu değiştirsem mesela kadınlar hakkında ya da cinsel konudan bahseden bir blog yazsam diyorum hani. İnanıyorum ki okunma sayısı çoktan 1000’leri bulmuş, geçmişti bile. Ama ben bunu istemiyorum. Neyi istiyorum biliyor musunuz? Maalesef benim Türk milletim çok miskin ve tembel. Türk milletinin bu miskinliğe son vermesini… Atalım bu miskinliği üzerimizden, birazda spor yapmak adına bir şeyler yapalım. Yürüyelim, koşalım, bisiklete binelim. Bu sporları yapanlar var ama azınlıkta.
Ancak, bisiklete binmek için müşahit olmayan bir yerde mesela İstanbul gibi bir yerde yaşıyor olabilirsiniz. Haklısınız.
Bana İstanbul demeyin de ne deseniz deyin. Elbette param varsa eğlenmeye, gezmeye giderim de yaşamaya asla. İnsanlar bir yana, trafik bir yana. Biraz da affınıza sığınaraktan kaba caiz olacak ama “Nerede varsa çokluk, orada vardır bokluk” derler ya işte o misal.
Biraz da İstanbul’da yaşayanlara haksızlık etmişte olmayayım. O şehirde nasıl yaşıyorlar bilemem. Belki de çok güzel bir işleri vardır orada. Diğer şehirlerde bulamadığı işi burada rahatlıkla bulmuşlardır. Yeri yurdu oradadır. Boğazı ile rüya gibi bir şehir ama dediğim gibi bana göre yaşanmaz bir şehir görüntüsü veriyor.
İşte böyle bir şehirde yaşıyor olabilirsiniz. Gerçekten de böyle bir şehir de yaşamak hatta öyle bir trafikte bisiklete binmek, egzoz dumanların arasında kendimizi tehlikeye atmak vallahi de billahi de sizleri haklı kılıyor. Pekiyi ne yapmalı. Bana kalırsa o şehirden derhal uzaklaşmalı bence. “Çok güzel bir işim var kazancım ve halim vaktim yerinde” diyorsanız, esasında ben de “Öyle güzel bir işiniz yoksa” demek istemiştim.
Hani diyorum ki trafik. Saatlerce yoldan geliyorsunuz arabanızla İstanbul’a, sakin sakin ama bir trafiğe girdiğinizde çileden çıkıyorsunuz. Dur kalk, dur kalk. İlerleyemiyorsunuz. Nerden çıktı bu trafik diyorsunuz. Esasında birazda büyüklerimizde suç var diyebilirim. Çarpık kentleşmeden kaynaklanıyor. Nasıl mı? Yeterli genişlikte yollarımız yok. Yapılmamış. Bunun üstüne göç. Para kazanma hırsı, insanları büyük şehirlere göç etmesini sağlamış. Her gün binlerce insan, bir ümit deyip büyük şehirlere göç ediyor. Bunun sonu nereye varacak. Bilinmez ama kesinlikle insanları durduramazsınız gelmeyin diye ve göçü durduramazsınız.
Düşünebiliyor musunuz, her gün İstanbul’a insan geliyor. Önlemek mümkün değil.
Ya trafik. O da bir çile. Hem de ne çile. Yüzlerce değil binlerce yeni araç trafiğe çıkıyor. Otomobillere verilen plaka numaraları bir düzen içersinde 1960 yıllarından itibaren verilmeye başlandı. Plakalar baştan 7 hane idi. İlk 2 hanesi o İl’e verilen numara ve sonrasında 2 haneden oluşan harf grubu ve sonraki 3 hane rakamdı. Sonra 1 harf 4 rakamlı hanelere arkadan da 3 harfli 2 rakamlı hanelere geçilmiş. Sizinle söyle küçük bir hesap yapalım. Türk alfabesin de benzerlikten dolayı tüm harfler kullanılmamaktadır. Yalnızca 21 harf kullanılmaktadır.
2 Harf 3 Rakamlılar için 21 x 21 x 999 = 440,559 araç
1 Harf 4 Rakamlılar için 21 x 9999 = 209,979 araç
3 Harf 2 Rakamlılar için de 21 x 21 x 21 x 99 = 916,839 araç kayıtlanabilir.
Birde I ve O harfler içinde 3 Harfli gurubun sırf ortalarına kullanılmak üzere de şöyle hesaplanabilir.
2 x 21 x 21 x 99 = 87,318 araçtır.
Toplam olarak ta 1 milyon 654 bin 695 rakamı çıkmaktadır.
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, İstanbul'da 2.5 milyon olan araç sayısının 2 milyona indirilmesini ve plaka sayısının bu rakama sabitlenmesini önermişti.
Buradan da İstanbul’a kayıtlı araç sayısının 2,5 milyon olduğunu görüyoruz. Demek ki 8 haneli plakalara geçilmiş.
Şimdi şunu irdeleyelim. Bu kadar araç bu kadar insan çokluğuna birileri dur diyecek mi? Dur denmeyeceği müddetçe çareleri nereler de aranmalı. Mesela bisiklet olabilir mi? Bisiklet bu sorunları çözebilir mi? Özelikle İstanbul’dan daha büyük kent olan Paris kenti bu sorunu bisikletle nasıl çözmüş. Hem de bisikletin çevre dostu olduğunu bir görebilsek ve anlayabilsek daha sağlıklı bir yaşam bizi bekliyor olacak. Yani araçların egzozlarından çıkan zehirli maddelerin esasında hayatımızı tehlikeye attığından hiç farkında değiliz. Bir farkında olabilsek keşke… Esasında İstanbul’a gelen insanların ne sorunlarla karşılaşacaklarını bilmeden temiz havası bulunan dağları terk etmeleri sorun. Daima çocuk doğurup toprağını pay edemeyen aileler yurtlarını terk dip İstanbul’a yaşam savaşına geliyorlar. Göç akını en basından fark edilememiş ama sonradan nüfus çoğaldıkça sorunlar artmış.
İşte Paris, işte Armsterdam ve diğerleri.
Derler ya Türkün aklı sonradan gelirmiş. Sorunlar ne zaman başladı, o zaman düşünürüz. Büyüklerimiz mesela 50 yıl, 100 yıl sonrasının ne olacağını düşünmüş olsalardı, alt yapıyı geçmişten halletmiş olurduk. Metro ağları gibi değil mi?
Biz öyle bir milletiz ki; geçmişimizle tarihimizde yazılan destanlarımızla övünür dururuz geleceğimizi düşünmeden. Atalarımız bu vatanı kurtarmak için sırf bizlerin, yani kendi ülkemizde, herhangi bir ülkenin egemenliği altında ezilmeden, hürlüğümüzle yaşamak için canlarını vererek savaşmışlar, şehit düşmüşler birer birer. Ya bizler ne yapıyoruz ki; çocuklarımıza rahat ettirmek için. Koca bir hiç!
Ben bir öneri de bulunacağım. Hani diyorum ya araçların her geçtiği yerde araçlar geçmeyip yalnızca bisikletliler geçse. İşte öyle bir İstanbul hayal ettim şimdi. Ne dersiniz İstanbullular.
Yoksa, size komik mi geldi?
Olabilir mi?
Tüm İstanbullular bisiklete binebilirler mi?
Aman ne yapıyorsunuz siz Ahmet Bey, şaka mı yapıyorsunuz diyeceksiniz. Bu mümkün olabilir mi?
O zaman diyeceğim o dur ki: Aman dikkat! Siz, siz olun Türk milletine spor yaptırmayın ve spor yaptırmak için uğraşmayın sakın ha. Siz Türk milletine belden aşağı konulardan özelikle seks’ten bahsedin. Bir yerde belden aşağı konulardan bahsetmek Türk Milletine hoşnut veriyor.
Bir de Türk milletine spordan konuşmayın. Bisikletten, atletizmden, basketboldan, voleyboldan ve diğer spor branşlardan hiç bahsetmeyin. Ama futboldan bahsedin, futboldan.
Hadi futbol konuşalım o zaman. Futbolumuza çare arayalım. Anadolu takımların varlığından bahsedelim biraz da. Onların yükselişini ayakta alkışlayalım. Mesela Kayseri Erciyesspor diye bir takımımız UEFA Kupalarına katılıyor. Öyle eminim ki çoğumuz Kayseri Erciyesspor'un UEFA Kupasına katıldığına farkında bile değillerdir. Şimdi de onları destekleyelim. Olmaz mı?
Olmaaaaaz! Çünkü Türk Milleti onları tanımaz ve bilmez ki.
Aziz Türk Milleti!
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş varken hiçbir şeyi konuşmaz ve görmez.
Yalnızca benim Türk Milletim kahve köşelerinde pisti, tavla, okey oynasın, ağzında sigarasını eksik ettirmesin, arada bir seks muhabeti yapıp futbol da 3 büyükleri konuşsun. Tüm dünyası o. Dokunmayın benim Türk Milletime, kendi haline bırakın.
Ne diyebilirim ki, yalnış yerde dünyaya gelmişim ben.
Sevgi ve sağlıcakla kalın.