Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '16

 
Kategori
Siyaset
 

AK Parti'nin çıkmazları: Cumhuriyet ve Demokrasi

Ülkemiz, bir yandan terör eylemlerinin neden olduğu patlamaların gölgesinde huzuru aramakta; öte yandan “suni ve yapay” gündem başlıklarıyla uyutulmakta.

Cumhurbaşkanımızın, 3 milyona yaklaşan Suriyelilere “Vatandaşlık statüsünün” verileceğini söylemesinden sonra, yeni bir yapay gündemimiz daha oluştu.

Neymiş efendim, Suriyeli sığınmacıların içinde kalifikasyonu yüksek kişiler varmış; bu kesimden ülkemizin faydalanması gerekiyormuş. Evet, Türkiye Cumhuriyeti olarak üzerimize düşen görevi, insanlık görevini yaptık, yapıyoruz. Fakat, Avrupa Birliği ülkelerinin ve dahası Amerika Birleşik Devletlerinin kıllarını bile kıpırdatmadıkları Suriyeliler için, siyasal iktidarın fazlaca “cömert” davranması neyin nesi?

Sanki biz memleket olarak çok zengin bir ülkeyiz de, başka ülke yurttaşlarına da fazlaca cömert davranmaktayız! Türkiye’mizde de işsiz ve mutsuz insanlarımız var. İşsiz nüfus içinde özellikle genç kitlenin çoğunlukta olması, uzun süreden beri işsiz kalmış olmaları; bütün bunlar Suriyelilerin dertlerinden daha az mı önemli?

Durup dururken başımıza hem sosyolojik, hem de ekonomik sorunlar bela ediyoruz.

Neden? Neden olacak: İzlenen politikaların “ulusal çıkarlardan” ziyade ya siyasal iktidarın bazı gaflet ve delalet içine düşmesinden; ya da kendi ideolojik zihniyetlerinin çıktısı hayallerinin esirleri olmasından.

PKK terör örgütü hâlâ faaliyetlerini sürdürmekte. 2002 yılında işbaşına gelen AK Parti, neredeyse ülke sathında “sıfır terör” vakası teslim almıştı. Daha sonraları izlenen yanlış ve tavizkâr siyasetlerden ötürü, PKK terör örgütü, hem alan hem de propaganda avantajı sağlayarak, etkinliğini arttırdı. Bir de bunun üzerine Ortadoğu coğrafyasında izlenen “kendini beğenmişlik” merkezli siyasetlerden ötürü, İŞİD belasıyla da tanışmak zorunda BIRAKILDIK...

***

Türkiye’nin önceliği, her zaman kendi ülkesinin vatandaşlarının daha hür ve müreffeh bir ortamda yaşamlarını sürdürmelerine yönelik olmalıdır. Ülkemizde ekonominin iyi sinyaller vermediği ortada. Hâlâ gelişmekte olan ülke sınıfında olduğumuzdan ötürü, “Katma Değeri Yüksek Ürünler” üretip, satamıyoruz. Esasında ülkemiz, gelişmiş ülkelerin üretim üssü gibi çalışmakta. Biraz da buna siyasal iktidarın uyguladığı iktisadî politikalar sebep olmakta. Üretimi teşvik etmeyen, daha çok “yabancı sermayeyi” ülkemize çekmeye dayalı bir ekonomik sistem, ülkemizin o çok düşlediği EN İYİ 10 EKONOMİ arasına girmesini sağlayamaz.

Suriyelilerin düşünüldüğü kadar memleketimin “demokrasiden”, “insan haklarından” ,“müreffeh bir ekonomik düzende yaşamaktan” umudunu kesmiş vatandaşları da düşünülmelidir. Ülkemizin gelişmesi ve değişimlerle birlikte çağa ayak uydurması veya medeniyetler ailesi içinde “en yüksek” yerde kalabilmesi, siyasal iktidarların uygulayacağı ve icraata sokacağı siyasalara bağlıdır. Bugün için ülkemizin “demokrasi algısı” da, “medya özgürlüğü” hususu da, “yargının bağımsızlığı” da, hem Türk kamuoyu içinde hem de dünya platformunda tartışılmakta ve eleştirilmekte.

Şöyle bir baktığımızda:

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyaset kurumu içinde “iktidarını” tahkim etmesiyle birlikte yalnızlaşması, güç sarhoşluğunun etkisinde gittikçe despotik rejime kayması; muhalefet partilerinin güç sarhoşluğunun etkisi altındaki AK Parti iktidarı karşısında yeterince denetleme ve frenleme mekanizmasını çalıştıramaması, ülkede demokrasi ve temel haklar ayağında sorunların gittikçe derinleşmesine neden olmakta. Bir kere her şeyden önce, demokrasiyi, tramvay ve durak ile özdeşleştiren bir siyasal partinin, ülkemize daha fazla demokrasi müjdelemesi fazlaca ironik kaçmakta!

Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarı ele geçirdiğinden 2007-2008 yıllarına kadar daha ılımlı bir yurtiçi politika izlerken; birden bire siyaset ajandasını otoriter bir yönetim anlayışıyla yenilemesi ve toplumu kutuplaştıran bir siyaset diskurunu kullanmaya başlaması, bu partiyi destekleyen sol ve liberal kesimde de bir uyanışa neden oldu. Gerçi, bu uyanışın, bu saatten sonra bir faydasının olacağını söyleyemeyiz.

Son yıllarda “gerçek yüzlerini” gösteren AK Parti yöneticileri, ülkemizin “Cumhuriyet Değerleriyle” hesaplaşma fırsatını da yakalamış oldular. Ve, bu arada ellerinden gelen tüm çabayı da, eskiye dönüş için harcamaktalar...

***

Belki daha önce çok fazlaca söylendi, yazıldı ve çizildi; ama bir kere daha burada not edilmesinin faydası vardır:

AK Parti iktidarı, işbaşına gelmesiyle beraber ekonomik düzeni koruyabilmek ve sürdürebilmek için “Özelleştirme” furyasına yaslandı. Cumhuriyet Türkiye’sinin biriktirdiği, inşa ettiği, kazandırdığı ne var ne yok satıldı, el değiştirdi... Dış borcumuz, 127 milyar dolardan 400 milyara dayandı. Verimli olmayan, üretimi arttırmayan ekonomik politikalar sonucunda, tarım sektörümüz de hayvancılık da zayıflatıldı. Daha çok yabancı sermayenin ülkemize gelmesine dayalı maliye politikalarının uygulanması, makroekonomik hedeflerin bir türlü tutturulamaması, ekonominin daralmasına ve geniş halk kitlelerinin yoksullaşmasına neden oldu. Cumhuriyet rejimi ve bu rejimin getirdikleriyle uğraşılırken, bakalım neler yapıldı...

Üç köprü, sekiz duble yol, dört oto yol, iki hızlandırılmış tren hattı, bir cumhurbaşkanlığı sarayı, Çamlıca tepesine dünyanın en büyük camisi, megakentlere yığılmış durumdaki 200 AVM, betonlaşan, trafiğin keşmekeşe dönüştüğü kentler, batmış bir tarım sektörü, can çekişen turizm, durgunluğun baş gösterdiği sanayi üretimi, özellikle genç kitleyi alev gibi sarmalayan işsizlik, sudan sebeplerle gözaltına alınıp hapse girmemek için memleket dışına giden işadamları, hortumculuk, rüşvet, adam kayırma ve iltimas, yasaklar, buyruklar, dayatmalar, ahlâk çöküntüsü, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin PKK terör örgütünün eylemleriyle yaşanamayacak hâle getirilmesi, âdeta buralarda kurtarılmış bölgelerin-gettoların oluşturulması, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde ayrılıkçı taleplerin eşliğinde fütursuzca uygulamaların yapılması...

Türkiye yurttaşları, artık AK Parti iktidarıyla yüzleşmek ve hesaplaşmak durumundadır. Tekparti ve tekadam rejimine doğru iyice yol aldığımız şu süreçte; ülkemizin aydınlarının, sivil toplum kuruluşlarının, kamuoyunda etki yapabilecek kesimlerinin, diğerlerine ulaşarak, memleketimizin AK Parti ile bir hayalkırıklığı yaşadığının anlatılması gerekmektedir.

Önümüzde, “Başkanlık Sistemi”, “Partili Cumhurbaşkanlığı”, “Yeni Anayasa” konuları; hâlâ muğlak bir meseleler silsilesi olarak durmaktadır. 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..