- Kategori
- Güncel
Akpınar’ın suyu akar yayladan

Normalseniz, eliniz, yüzünüz, giyiminiz düzgünse adama benzediğinizi söylerler. Tersine hal ve tavrınızda tuhaflık varsa deli galiba derler. Çoğuna göre insanın normal bir hal ve tavrı vardır; hatta olmalıdır. Ama hayatın içine girdikçe aslında bunun böyle olmadığı anlaşılır. Ve siz sıradan insan olur, kabak gibi ortada kalırsınız. Hiç kimse yüzünüze bakmaz.
“Normal bir adam” tabiri aslında özelliksiz basit bir adam demektir. Felsefi anlamda “normal” yolun başıdır ama henüz modern bir yaşam felsefesi oluşturamamış toplumumuzda “normal” kelimesi yolun sonunu anlatır. Yani normal bir insan olduğunuzda görev tamamlanmıştır. Oysa tembel, serseri, aylak bir adam da normaldir.
Valla ben bu toplumun peşinden gitmem. Çünkü hiçbir şeyi olmayan adama normal diyorlar; her şeyi olana deli. Bu millete göre başarılı olduğunda haklı oluyorsun. Atatürk maazallah başarılı olamasaydı Enver Paşa gibi milleti felakete sürükledi denilecekti.
Yani bir şeyiniz olması gerekiyor. Bu bir şeyiniz ya başkalarında bulunmayacak ya da onlardan farklı olacak. Ama ne?
Cıbıldak halinizde bile bir farklılık olmalı ki hamamda hepinizden tek tek para istiyoruz. Yoksa üçünüzden alırken beşiniz peştamal kurna başı olurdu. İşte buna özellik deniliyor. Örneğin benim konuşurken kimse uyarmadan kendiliğimden susmak gibi bir özelliğim var. Çok değerli bir vasıf. Çünkü uyardığın halde bile susmayanlar var.
Üstelik sizlerde bulunması gereken bu özellik bazılarının dediği gibi Allah vergisi, Çingene sergisi değil. Çünkü her insanda en az bir tanesi bulunmalıdır dediğimiz “şu meşhur özelliğimiz” gak gak meymenetsiz kara suratlı kargada bile var. Madem öyle, gel böyle; bir de demli çay söyle, sokakları dolduran halkı umumiyeye “değerli insanlar” yerine neden “boş kalabalık” diyoruz? Çünkü bunlar çakma altın imameli tespih üretmiyorlar; ya da satıcı değiller. Sadece şak şak tespih çekmeyi biliyorlar.
Hayat uzun. Ayrıca bizimle sınırlı da değil. Yani kıyamete daha çok var. Dünya küçük, üstelik binlercesi birden geliyor bebelerin. Eli cebinde olmaz bu iş agam!
Dünya nimetleri kelle başı dağıtılmamış. Ne kadar olacağını siz belirliyorsunuz. Kelle başı verilseydi kimse çalışmazdı. Yeteneklerinizi gösteresiniz diye böyle öngörülmüş. Sadece alın teri, gayret ve çalışmayla yani beden gücüyle dünya hayatına katılmak belki bu zamana kadar işe yarıyordu. Artık yetmiyor. Bir marifetiniz olmak zorunda.
Bildiğimiz klasik işler yani kazma kürek, işçilik, tarla, üretim, satış vs, sayımız çok arttığı için, artık bize geçim yolu olamıyor. Yeni, denenmemiş, bilinmeyen iş, meslek ve sanatlar yaratmalıyız. Şüphesiz çiftçi de olacak ama sadece buğday üreterek insanların ihtiyaçlarını karşılayamazsınız. Çünkü günümüz insanı ekmekten başka şeyler de istiyor.
Örneğin kurbağa yetiştiriciliği. En iyi vraklayanı yetiştirecek eleman lazım bize. Çünkü yeniçağda hayvanlar, içimizde, bizimle birlikte yaşayacaklar. Aklınıza hayalinize gelmedik iş, meslek ve sanatlar ortaya çıkacak. Ülkemizde ne kadar insan ve bu insanlarda da ne kadar farklı özellik ve yetenek varsa o kadar meslek ortaya çıkacak. Şimdi biz yaşamıyoruz ki. Gerçek hayat bu değil. Durumumuz ilk çağdan biraz hallice.
Kişileri değerli kılan, başkalarından farklı olan özellikleridir. Özelliği olmayan(ki bu mümkün değil çünkü işe yaramaz bir canlıyı Tanrı neden yaratsın) ya da olduğu halde cehalet, bilgisizlik, önemsememe, tembellik gibi nedenlerle yeteneklerin ortaya çıkarılamaması değişim gücünü azaltmaktadır. Bu nedenle yüz yıl önce hamallık yapmış birinin çocuğu hatta torunu belki yine hamallık yapıyor. Hamallık yetenek değildir; meslek olamaz. Baba, çocuk ve torun, üç nesil yüz yıldır hamallık yapıyorsa (kasten değil, başka mesleğim yok diye) o ülkede uygulanan, aşağılık bir düzendir. Balinaların, yunusların konuşmalarından önce kendi insanının özelliklerini araştır.
Cisimlerin, kavramların, nesnelerin ve canlıların her türlü durumlarında “fark” söz konusudur. Ancak bunların en önemlisi insanlar arasında olanıdır. “Çünkü insanlarla ilgili “fark” kavramı diğer konularda da belirleyicidir. Farklı yetenek derken çok özel, zor bulunan meziyetler anlaşılmamalı. Hayvanat bahçesinde maymunlara muz atan birinin sizi eğlendiren farklı bir tarzı olabilir ve işte bu bile “fark” tır, yetenektir, size para kazandırabilir. Yani her birinizin yaşayabilmek için dağları yarmanız gerekmez. Yıllardır bu ülkeyi yönetenler bizleri sürü olarak gördükleri için özelliklerimiz ortaya çıkmamış. Bu, bizim affedersiniz odun olduğumuz anlamına gelmez.
Farkı olmayan farklılık yaratamaz. Doğa kendiliğinden yaşamını kurmuş ama biz çalışarak doğa kadar olamıyoruz. Sadece patates üretip yiyen insanın bir ağaç yaprağı kadar faydası yoktur. Dünyamızın yarısı patates üretip yiyen insanlardan oluşmuş. Sadece yeme içmeye dayalı bir hayat şekli olamaz. Ülkemizin hayat şekli bu olduğundan yaşamak için yetenek gerekmiyor. Sırtınıza bir çuval patates alıyor ve yaşıyorsunuz.
İnsanlarımızın çoğu yaşamıyor; sadece varlığını sürdürüyor. Yetenekler bu nedenle de ortaya çıkmıyor. Fırsat verilse Ayşe kız ağızlara layık yemekler yapar ama hangi parayla? Hem zaten kuru ekmek çorba yemeye alıştırılmış; yeteneği olsa neye yarar? Üstelik lüks lokantaların aşçıları erkek. Ayşe kız da çocuğunun bezini değiştirip kapı arkalarında dedikodu etsin. “Elinin hamuruyla…” demediniz mi, hamur teknesine sokun bari.
Bütün insanlar birbirlerinden farklıdırlar ve bu farkı yaratan, yaptıkları, ürettikleri, ortaya koydukları şeylerdir. Sadece yaptıkları değil, bedensel ve ruhsal varlıklarındaki farklılıklar da önemlidir. Ülkemiz insanları kendiliklerinden yeteneklerini ortaya koymaktan çekiniyorlar. Türkiye’de her dört kişiden ikisi neye yetenekli olduğunu bilmiyor. Birisi ise biliyor ama anlamadığımız nedenlerle ortaya koymuyor. Ve biz yetişkin her dört kişiden sadece birinin becerisinden yararlanabiliyoruz. Yani 45 milyon kişiden 33 milyonu affedersin sanki sığır çobanı.
Tekstil ülkesiyiz, bozulan bir çorap makinasını tamir eden kişi sayısı bütün ülkede 50’yi geçmez. Eski tip fotoğraf makinemin flaşı bozuldu. Tamiri için 15 milyonluk İstanbul’da sadece bir tek yerde bulabildim. Türkiye’nin mevcut eğitim sistemi bulmaca çözmeye yarıyor, deyince kızıyorlar. 72 milyonluk ülkede çorap makinesi tamir eden kişi sayısı sadece 50. Gerekmediği için mi? Haklısınız, 72 milyon kişi çorap giyiyor.
Gerçekte farklı bir hayat yok. Sizin aklınızla ve yüreğinizle yarattığınız hayat farklı oluyor. Özel bir durum, meziyet, yetenek ortaya koyduğunuz zaman siz de özel oluyorsunuz. Birilerinin çevirdiği filmlerde figüran olmak yerine kendi filminizi çevirin. Neyin insanlar için önemli olduğunu bilemezsiniz. Dağlardaki otlardan ördüğünüz bir paspasa bile insanlar bayılabilirler.
Bu ülkeyi yönetenler sizlerin farklı özelliklerinizi ortaya çıkarmayacaklar. 70 yıllık geleneği bozamayız diyorlar. Bir çuval patates yüklenip yürümeniz onlara yetiyormuş. Neme lazım. Korkut’un söylediği zor iş. Siz iyisi mi yoksulluk maaşı için kuyruğa girin!
“Normal bir adam” tabiri aslında özelliksiz basit bir adam demektir. Felsefi anlamda “normal” yolun başıdır ama henüz modern bir yaşam felsefesi oluşturamamış toplumumuzda “normal” kelimesi yolun sonunu anlatır. Yani normal bir insan olduğunuzda görev tamamlanmıştır. Oysa tembel, serseri, aylak bir adam da normaldir.
Valla ben bu toplumun peşinden gitmem. Çünkü hiçbir şeyi olmayan adama normal diyorlar; her şeyi olana deli. Bu millete göre başarılı olduğunda haklı oluyorsun. Atatürk maazallah başarılı olamasaydı Enver Paşa gibi milleti felakete sürükledi denilecekti.
Yani bir şeyiniz olması gerekiyor. Bu bir şeyiniz ya başkalarında bulunmayacak ya da onlardan farklı olacak. Ama ne?
Cıbıldak halinizde bile bir farklılık olmalı ki hamamda hepinizden tek tek para istiyoruz. Yoksa üçünüzden alırken beşiniz peştamal kurna başı olurdu. İşte buna özellik deniliyor. Örneğin benim konuşurken kimse uyarmadan kendiliğimden susmak gibi bir özelliğim var. Çok değerli bir vasıf. Çünkü uyardığın halde bile susmayanlar var.
Üstelik sizlerde bulunması gereken bu özellik bazılarının dediği gibi Allah vergisi, Çingene sergisi değil. Çünkü her insanda en az bir tanesi bulunmalıdır dediğimiz “şu meşhur özelliğimiz” gak gak meymenetsiz kara suratlı kargada bile var. Madem öyle, gel böyle; bir de demli çay söyle, sokakları dolduran halkı umumiyeye “değerli insanlar” yerine neden “boş kalabalık” diyoruz? Çünkü bunlar çakma altın imameli tespih üretmiyorlar; ya da satıcı değiller. Sadece şak şak tespih çekmeyi biliyorlar.
Hayat uzun. Ayrıca bizimle sınırlı da değil. Yani kıyamete daha çok var. Dünya küçük, üstelik binlercesi birden geliyor bebelerin. Eli cebinde olmaz bu iş agam!
Dünya nimetleri kelle başı dağıtılmamış. Ne kadar olacağını siz belirliyorsunuz. Kelle başı verilseydi kimse çalışmazdı. Yeteneklerinizi gösteresiniz diye böyle öngörülmüş. Sadece alın teri, gayret ve çalışmayla yani beden gücüyle dünya hayatına katılmak belki bu zamana kadar işe yarıyordu. Artık yetmiyor. Bir marifetiniz olmak zorunda.
Bildiğimiz klasik işler yani kazma kürek, işçilik, tarla, üretim, satış vs, sayımız çok arttığı için, artık bize geçim yolu olamıyor. Yeni, denenmemiş, bilinmeyen iş, meslek ve sanatlar yaratmalıyız. Şüphesiz çiftçi de olacak ama sadece buğday üreterek insanların ihtiyaçlarını karşılayamazsınız. Çünkü günümüz insanı ekmekten başka şeyler de istiyor.
Örneğin kurbağa yetiştiriciliği. En iyi vraklayanı yetiştirecek eleman lazım bize. Çünkü yeniçağda hayvanlar, içimizde, bizimle birlikte yaşayacaklar. Aklınıza hayalinize gelmedik iş, meslek ve sanatlar ortaya çıkacak. Ülkemizde ne kadar insan ve bu insanlarda da ne kadar farklı özellik ve yetenek varsa o kadar meslek ortaya çıkacak. Şimdi biz yaşamıyoruz ki. Gerçek hayat bu değil. Durumumuz ilk çağdan biraz hallice.
Kişileri değerli kılan, başkalarından farklı olan özellikleridir. Özelliği olmayan(ki bu mümkün değil çünkü işe yaramaz bir canlıyı Tanrı neden yaratsın) ya da olduğu halde cehalet, bilgisizlik, önemsememe, tembellik gibi nedenlerle yeteneklerin ortaya çıkarılamaması değişim gücünü azaltmaktadır. Bu nedenle yüz yıl önce hamallık yapmış birinin çocuğu hatta torunu belki yine hamallık yapıyor. Hamallık yetenek değildir; meslek olamaz. Baba, çocuk ve torun, üç nesil yüz yıldır hamallık yapıyorsa (kasten değil, başka mesleğim yok diye) o ülkede uygulanan, aşağılık bir düzendir. Balinaların, yunusların konuşmalarından önce kendi insanının özelliklerini araştır.
Cisimlerin, kavramların, nesnelerin ve canlıların her türlü durumlarında “fark” söz konusudur. Ancak bunların en önemlisi insanlar arasında olanıdır. “Çünkü insanlarla ilgili “fark” kavramı diğer konularda da belirleyicidir. Farklı yetenek derken çok özel, zor bulunan meziyetler anlaşılmamalı. Hayvanat bahçesinde maymunlara muz atan birinin sizi eğlendiren farklı bir tarzı olabilir ve işte bu bile “fark” tır, yetenektir, size para kazandırabilir. Yani her birinizin yaşayabilmek için dağları yarmanız gerekmez. Yıllardır bu ülkeyi yönetenler bizleri sürü olarak gördükleri için özelliklerimiz ortaya çıkmamış. Bu, bizim affedersiniz odun olduğumuz anlamına gelmez.
Farkı olmayan farklılık yaratamaz. Doğa kendiliğinden yaşamını kurmuş ama biz çalışarak doğa kadar olamıyoruz. Sadece patates üretip yiyen insanın bir ağaç yaprağı kadar faydası yoktur. Dünyamızın yarısı patates üretip yiyen insanlardan oluşmuş. Sadece yeme içmeye dayalı bir hayat şekli olamaz. Ülkemizin hayat şekli bu olduğundan yaşamak için yetenek gerekmiyor. Sırtınıza bir çuval patates alıyor ve yaşıyorsunuz.
İnsanlarımızın çoğu yaşamıyor; sadece varlığını sürdürüyor. Yetenekler bu nedenle de ortaya çıkmıyor. Fırsat verilse Ayşe kız ağızlara layık yemekler yapar ama hangi parayla? Hem zaten kuru ekmek çorba yemeye alıştırılmış; yeteneği olsa neye yarar? Üstelik lüks lokantaların aşçıları erkek. Ayşe kız da çocuğunun bezini değiştirip kapı arkalarında dedikodu etsin. “Elinin hamuruyla…” demediniz mi, hamur teknesine sokun bari.
Bütün insanlar birbirlerinden farklıdırlar ve bu farkı yaratan, yaptıkları, ürettikleri, ortaya koydukları şeylerdir. Sadece yaptıkları değil, bedensel ve ruhsal varlıklarındaki farklılıklar da önemlidir. Ülkemiz insanları kendiliklerinden yeteneklerini ortaya koymaktan çekiniyorlar. Türkiye’de her dört kişiden ikisi neye yetenekli olduğunu bilmiyor. Birisi ise biliyor ama anlamadığımız nedenlerle ortaya koymuyor. Ve biz yetişkin her dört kişiden sadece birinin becerisinden yararlanabiliyoruz. Yani 45 milyon kişiden 33 milyonu affedersin sanki sığır çobanı.
Tekstil ülkesiyiz, bozulan bir çorap makinasını tamir eden kişi sayısı bütün ülkede 50’yi geçmez. Eski tip fotoğraf makinemin flaşı bozuldu. Tamiri için 15 milyonluk İstanbul’da sadece bir tek yerde bulabildim. Türkiye’nin mevcut eğitim sistemi bulmaca çözmeye yarıyor, deyince kızıyorlar. 72 milyonluk ülkede çorap makinesi tamir eden kişi sayısı sadece 50. Gerekmediği için mi? Haklısınız, 72 milyon kişi çorap giyiyor.
Gerçekte farklı bir hayat yok. Sizin aklınızla ve yüreğinizle yarattığınız hayat farklı oluyor. Özel bir durum, meziyet, yetenek ortaya koyduğunuz zaman siz de özel oluyorsunuz. Birilerinin çevirdiği filmlerde figüran olmak yerine kendi filminizi çevirin. Neyin insanlar için önemli olduğunu bilemezsiniz. Dağlardaki otlardan ördüğünüz bir paspasa bile insanlar bayılabilirler.
Bu ülkeyi yönetenler sizlerin farklı özelliklerinizi ortaya çıkarmayacaklar. 70 yıllık geleneği bozamayız diyorlar. Bir çuval patates yüklenip yürümeniz onlara yetiyormuş. Neme lazım. Korkut’un söylediği zor iş. Siz iyisi mi yoksulluk maaşı için kuyruğa girin!