- Kategori
- Güncel
Aktütün ve Dağlıca bir belgeseldir
Uğurlar olsun
Terör bizleri vururken daha ne bekleniyor? Yatıştırılmak istenen ve üstü örtülmek istenen ne? Neden Türk halkının sesi kısılırken, birileri meydanlarda caddelerde cirit atıyor. Neden polis çapulculara karşı koyamıyor atılan taşlardan tırsıp kaçıyor? Biri bana anlatsın.
Tarihin canlı bir sayfası bizleri acılara boğarak gönlümüzdeki yerini aldı. Hiç aklınıza gelirmiydi askere gönderdiğiniz oğlunuz, kardeşiniz daha birgün önce telefonla konuştuğunuz dört ay önce izin dönüşü tekrar uğurladığınız belki de nişanladığınız oğlunuz, komşunuz yani oğullarımız baskına uğradı kalleş bir saldırıya maruz kaldı.
Sizce koğuşlarda birgün önce ne konuşuluyordu neler hayal ediliyordu. Yorgun ayaklar postal içinde beyinlere hangi düşünceleri pompalıyordu sis bulutları arasından? büyüklerimiz daha düne kadar demiyorlarmıydı, asker üşümez, asker acıkmaz, asker ölmez diye hani ne oldu?
Dağın başında ince bir duvarla kaplandı yatakhaneleri kale misali, kimi sigarasını tüttürüyor dinlenmelerde, kimi yavuklusunu düşünüyordu. Ahmet Mehmet’e takılıyordu çarşafını düzelt diye, bir sigarayı paylaşıyorlardı, merak ediyorlardı acıkan karınlarıyla karavana da ne var diye..
Bir çay molası bir sohbet zamanı neler konuştular acaba? Son günlerinde sarp kayalara bakıp kalleş gözlerken ne bilirlerdi terörün ağır silahlarla ve kalabalık geleceğini, ne bilirlerdi anasına, babasına, kardeşine, arkadaşın yavuklusuna, memleketine kalleş bir şarapnel parçasıyla veda edeceğini.
Ölmeyen asker, ağlamayan asker, acıkmayan asker, üşümeyen asker yani yaşamayan asker oluverdi. Ne oldu o duygulara, ne oldu da kalleşçe vurulduk vatanı vatan içinde kimden korur olduk diye sordular son cümlelerinde..
Bu acının bir belgeseli filmi yapılmalıydı bence ama ne zaman? Bunu tarih yazdı bile, fakat şimdi mümkün görünmemekte, belli ki daha yaşanacak ya da yaşanamayacak çok şey var sıra da. Savaşa giderken kınalar sürülürdü yiğitlere ne oldu da kendi vatanında nöbete giden Mehmetlere kına yakılır oldu?
Terör dedik, kalleşlik dedik geçiştirdik, ölümleri kanıksar hale geldik, savaş diyenlere kızdık bu bir çatışmadır dedik. Olayları küçümsedik oysa anlayamadığımız tek şey tarihin yazdığı gibi terörün ayaklanma sesleriydi görmezden geldik. Bir türlü adını koyamadık halkı hep yatıştırma ve olayların üstünü örtmeye çalıştık. Oysa bir canın gitmesi, yitmesi o alanın tarumar edilmesi demek değil miydi!
Bir şehitin kanının yerde kalmasının hesabını bu milletin bir süre sonra kitlesel olarak soracağının hesap edilmesi gerekmezmiydi. Bu acının altında kalan binlerce cahil yatakçının yaptıkları gösteriler sonunda tek tek cezalandırılacağını hesap etmediler mi. Fantezi gibi değil mi.. Müneccim gibi ahkam kesmek belki de yazıyı burada kesmek.
Fakat olanla ölene çare bulunmazmış denir. Bu millet en sıkıntılı dönemlerde daha da büyüyerek vücut bulmuştur. İçten çökertmenin en büyük yolu askere saldırma ve TSK ‘yı aşağılama küçük düşürme yolunu seçenler ve bu zihniyette olanlara çanak tutulması buna tavır koyanlarında sansürlenmesidir. İşte biz ancak böyle bitirilmeye çalışılırız.
Fakat şu unutulmamalıdır ki Türklük şuuru Hakkari’de de Edirne’de de bir noktaya kadar sabreder ondan sonrası ise düğün dernektir.