Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Al beni yar, al beni yar. Al göğsüne...

Al beni yar, al beni yar. Al göğsüne...
 

Düştüm narına yanarım... Yaş değil kan, kan ağlarım.


Hey gidi günler heyyy….

Az mı demlenmiş, az mı gezinmiş, az mı çile çekmiştim. Notası har-ı aşka, rotası nar-ı aşk-a a-yarlı yüreğinin ıssız sokaklarında.

Az mı zaman tüketmiş, az mı nöbet tutmuş, az mı karargâh kurmuştum. Pırıltısı, pırıltıma aç; ışıltısı sevime muhtaç; görüş açısı, açıma a-yarlı, yangını yangınıma gebe, {yangınıma içi boş kertikli çanak} gözlerinin, aşka çağıran, aşka davet eden, aşkı iç eden ömür törpüsü yangınında.

Çığlığın perde perde yayılıp, çaresizliğin ayakucumda dağılıp, tınısı yüreğimin yalnız ve yazık çocuğuna değende… merhamet dilenirken, çaresizce yalvaran sesinde… az mı gözyaşı dökmüş, az mı buhar olup uçmuş, az mı lav etmiştim kendimi ateşinde.

Tıpkı ocağın üstünde unutup, seriler halinde rafa dizdiğim, yol yol hareli, esmer tenli, dibi karaya vurmuş hafiften çilli, üçüncü derece sevda yanığı çaydanlıklar gibi... her tarafı yara, bere, yanık içinde kalmıştı... ruhumun ve bedenimin.

Söylesene… az mı yığılıp kalmış, az mı az mı yıkılıp kalmış, az mı kalakalmıştım? ellerim koynumda kapında, öylece… Bir başka cins-i latife ile gözlerimin içine baka baka {çatlatmak istercesine} süzülüp giderken gözlerimin önünden şen şakrak. Hileli bir oyunun tam ortasında… {Bile bile zehirli ciğer verilip, zehirlenmiş kedi gibi}

Yine de… her seslenişinde ruhun ruhuma, sitem etmemiş, nehir olup akmış, deniz olup taşmış, rüzgar olup esmiştim dağlarına.

Sahi niye yapıyordun bunları bana? Neydi bunu sana yaptıran muamma? “Hala cevabını bulabilmiş değilim”

Öyle ya da böyle… Söyle canımın içi söyle. Sen söyle, ben dinlerim yine. Merak etme... ama sanma ki bundan sonra, {o} her şeye inanıp kanmaya hazır, kolu kanadı kırık, yaralı serçe var karşında.

İstersen oyunun kuralını öğrenmek de buna. İstersen başka bir şey! Fakat şunu bil ki; oyunun kurallarını ben koyacağım bundan böyle. Ve sen olacaksın kuyruğunu kıstırıp, karşımda emekleyen.

Yine de… Her şeye rağmen… Her ne olursa olsun. biliyorum ki… sen benim dostumsun. "Dostun olduğumu bildiğin gibi…"

Bizim kitabımızda yazmaz öyle. Bizi dost hanesine yazıp, kabul eden birini yüz üstü bırakıp kaçmak. Kapıyı suratına çarpmak. Hileli oyunlarla gol atmak! Gol demeye bile tenezzül etmeyiz biz ona. Biz atınca direkt atarız golü çünkü. “Falsoya gerek kalmaz.”

Her şeye rağmen… seviyorum seni. seveceğim de... her zaman… ve daima… hayatımdaki en önemli kişilerden biri olarak kalacaksın yine de.. İster bunu tüm samimiyetinle alır, kabul eder, hak ettiği yere, mercile koyarsın, istersen de hileli, falsolu atışlarınla oyuna devam edersin. Fark etmez benim için. Ben her anlamda hazır ve açığım buna. {Bilmeni isterim}

Eğer dersen ki… Yeter! Bu kadarı da fazla! Fazla yüklenmedin mi bana?

Hayır, bitanem hayır. Fazla yüklenmedim sana. Sen daha fazlasını hak ettin de aslında... Bakma…

Dedim ya; sen söylemeye devam et yine şarkılarını ben dinlerim. Fakat ağzım kapalı, gözüm açık olacak bundan sonra. Bunu bil. Bilmelisin. Bileceksin.

Yani... Demem o ki… bu oyun sürecekse de benim kurallarım göre sürecek. Haberin ola!

Sevgi ve muhabbetle…

 

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..