- Kategori
- Gezi - Tatil
Alaçatı sevdalısıyım
İlk kez 2000 yılında gördüm Alaçatı yı, ondan sonra 2002 ve 2005 yıllarında gittiğimde olağanüstü bir büyüme gösterdiğini, ama bu büyümenin Bodrum ya da Kaş gibi yerlerde yaşanan türden sevimsiz ve betonlaşarak olmadığını gördüm.
Şimdilerde oldukça popüler ve lüks sayılabilecek tatil yörelerinden. Bugün itibariyle öğrendiğime göre butik otel sayısı 60 lara ulaşmış. Güzel gelişmesi ve gelişirken bozulmamasının ardındaki nedenlerden birkaçının, oldukça eğitimli şehir insanlarının ve özellikle kadınların bölgede otel işletmeciliği yapıyor olması, halkının da çalışkanlıkla yaşadıkları yere sahip çıkması, aralarında müthiş bir dayanışma ve yardımlaşma olması, otel ve yemek fiyatlarının da diğer yerlere göre yüksek tutulması sıralanabilir. Söylenildiği gibi, gerçekten de Güney Fransa sahilleriyle kıyaslanabilecek kalitede bir yer.
Alaçatı’nın özelliği ve güzelliği eski bir Rum yerleşim yeri olmasından tahmin edileceği gibi zevkle yenilenmiş ve butik otele dönüşmüş taş evleri ve bana ah çocukluğum dedirten Arnavut kaldırımı dar sokakları. Mavi panjurlu, avlulu, insanı kucaklayan, gel burada yaşa diyen evler. Şehir yaz ortasında bile nemsiz ve insanı rahatsız etmeyen nefis bir ege havasına sahip, sabahları dinç ve dinlenmiş bir uyanma vaat ediyor.
Unutulmayacak köy kahvaltıları yaptık burada. Doğal hayata olan özlemle. Otelin bahçesinde yetişen domates ve biberlerle, bahçede yaşayan tavukların taze yumurtalarıyla, ev yapımı üzüm, incir, vişne ve kızılcık reçelleriyle. Bahçedeki zeytin ağacından üretilmiş yeşil ve siyah zeytinlerle.
Kaliteli, çeşitli yemek alternatifleri sunan, damak zevkine hitap eden, çekici bir atmosfere sahip birçok mekan var. Tuval, Lavanta, Agrilia ‘lı Merih in yeri ( eski bir tütün deposundan dönüştürülmüş), Sakızlı Han, Taş ev, O ev şehrin klasiklerinden. Birçok yeni mekanın daha açıldığını okudum geçenlerde.
Cumartesi günleri meydanda antika pazarı kuruluyor. Gümüşler, camlar, ufak ahşap işler, paralar, birçok şey var burada.
Sakız adasından gelen sakız reçelini unutmamak lazım, bir de önünden geçerken kurabiye kokuları sokağa yayılan, ve içeri çağıran, köşedeki ‘beyaz fırın’ ı. Çok sevdiğim sakızdan yapılan kurabiye bile var. Kurabiyelerden satın alıp şehir meydanında bulunan çay bahçesine gidip hemen yemek ve otururken etrafta yaşayan ev sanatını görmek, hissetmek lazım.
Şehir merkezinden 4 km sonra sahiller ve plajlar başlıyor. Burası artık dünya sörf şampiyonasının düzenlendiği, yerli ve yabancı birçok sörf okulunun bulunduğu, uluslararası üne sahip bir yer. Esen rüzgarın gücü ve özelliği, sörf yapmak ve öğrenmeye başlamak için dünyadaki en uygun yerlerden biri olarak gösteriliyor.
Yazlık sinema bile var. Daha ne olsun!
Canım ege, büyüdüğüm ege, güzeller güzeli ege...