- Kategori
- Gezi - Tatil
Akkum Gezer Pansiyon
Marmaris’in cennet beldesi Selimiye Köyü’ne girip, küçük koyu sahilden kat ettiğinizde, yirmi kadar mütevazı pansiyon ve restoranı geçiyor ve en uca doğru Akkum Gezer Pansiyon’a ulaşıyorsunuz. Sahibi ve işletmecisi Mehmet Salih Bey. Sekiz odaları, deniz kenarındaki masalarıyla restoran bölümleri ve ufak bir plajları var.
Odanıza yerleşip, geniş balkona çıktığınızda, bahçedeki zeytin ağaçlarının dal ve yaprakları yanaklarınızı okşuyor. Aynı bahçede Mehmet Bey ve ailesinin ikamet ettiği tek katlı köy evi de bulunuyor. Odalar, klimalı ve buzdolaplı. Ülkemizdeki genel pansiyon standartlarının altında değil.
Sabah beş civarında plajdaki şezlonglardan birine uzandım ve Selimiye’yi dinlemeye başladım. Şafağın sökmesine, tabiatın uyku mahmurluğunu üzerinden atmasına şahit olmak ve güneşin ilk ışıklarıyla da yüzme havuzu kıvamındaki enfes denize dalmaktı niyetim.
Bu arada, sahildeki mutfakta faaliyet başlamıştı bile. Ekmek fırınına odunlar atıldı ve yakıldı. Mehmet Bey’in eşi üç-dört adet hamur tepsisi ile göründü evlerinin kapısında. Küçük iskelelerine bağlı teknelerinde uyumuş olan Mehmet Salih Bey, gözlerini ovuşturarak sandaldan çıktı ve çalışmaya katıldı. Bahçeden kahvaltılık yiyecekler toplanmaya başladı.
Bu arada karşımdaki tepelerin ardındaki renk şöleni tüm ihtişamı ile devam ediyor, doğanın sesleri ardı arkası kesilmeyen huzur gülücükleri yapıştırıyordu yüzüme. Adeta işinin ehli bir terapistin yönetimine bırakmış kendimi, huzur iklimlerinin birinden çıkıp diğerine giriyordum.
Saat tam yediye çeyrek kala güneş yüzünü gösterdi. Taş ekmek fırınına ise tepsiler çoktan sürülmüştü. Denizi ve tabiatı, balıkları, ahtapot ve deniz kaplumbağalarını rahatsız etmekten çekinerek usulca girdim suya. Yanı başımda balıklar yüzüyor, hınzır bir arı ta açıklara dek beni takip ediyordu.
Bütün ruhsal arınmışlığımla denizden çıktığımda, muhteşem bir kakaolu kek gibi kabarmış taş fırın köy ekmekleri, kara tepsilerinde fırının önündelerdi. Görgüsüzlük edip, gidip, yarısını yememek için dumanını tüttüre tüttüre, kendimi zor tuttum.
Akkum Gezer mutfağı, gerek servisleri gerekse yemekleri ile öyle ahım şahım bir kalitede değil. Ancak; sarımsaklı, sızma zeytinyağı ve bol limonlu ahtapot salatalarının hakkını teslim etmek gerekiyor. Hele bir de ahtapotun daha hemen oracıkta bir süre önce denizden çıkarılışını görmüş olmanız, tazeliğinden gram şüphe etmemeniz, işin bir diğer güzel tarafı.
Üç günlük konaklamamın daha ilk günü akşamında; yanmayan, oda kapısının önündeki lambaları, odadaki bitmiş el sıvı sabunu ve tuvalet kağıtlarını yenilemelerini söylememe ve bir kez daha ertesi gün hatırlatmama rağmen, pansiyondan ayrıldığım ana kadar bu konuların halledilmediğini gördüm. Ve bu rahatsızlığımı da çıkış yaparken Mehmet Salih Bey ile paylaştım.
İşletmecilik anlayışları içerisindeki; devamlı ve uzun süreli konaklama yapan müşterilerine göstermiş oldukları farklı muamele ise kabul edilebilir cinsten değildi.
Selimiye Köyü ve o muhteşem koyuna, imkanım olduğu sürece bin kez olsun gitmek isterim ancak bu bin gidişin birinde dahi Akkum Gezer’i tercih edeceğimi sanmıyorum. Keşke o muhteşem güzelliğe yaraşır bir işletmecilik anlayışlarına sahip olsalardı diye de hayıflanmadan edemiyorum.
Son bir not da şu ki eğer bir şekilde Mehmet Salih Bey’in müşterisi olacak olursanız ve çıkış yaparken fatura talep etmeyi düşünüyorsanız, en az bir gün önceden bu isteğinizi kendisine iletiniz. Yoksa benim gibi yarım saat civarında, evine gidip fatura kesmeye çalışan işletme sahibini beklemek zorunda kalabilirsiniz.