Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '12

 
Kategori
Bilim
 

Albert Einstein

Albert Einstein
 

Albert Einstein (1879-1955) bana göre dünyanın gördüğü, gelmiş geçmiş en büyük bilim adamıdır. Her insan devrine göre büyük olabilir. Galileo, Kopernik, Kepler, Newton günümüzde yaşamış ve Einstein gibi geçmişin birikimini almış olsaydı acaba Einstein’ın düşündüğünü düşebilir miydi? Einstein, “Zekanın gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi değil,” demiş. Birçok buluş bulunmadan önce hayal edilmiştir. Bu sözü de o yüzden söylemiştir. Geçmişte yaşayan insanların hayal güçleri ne kadardı bunu bilemeyiz ancak bildiğimiz bir şey var ki Albert Einstein 20. yüzyıla kadar hiç kimsenin hayal etmediği şeyleri hayal etti. İşte bu hayal gücüdür ki onu gelmiş geçmiş en büyük bilim adamı yapıyor.

Albert Einstein sadece bilim adamı olarak değil, aynı zamanda bir felsefeci olarak da büyüktür. Bilim konularından başka birçok konuda evinizin duvarına çerçeveleyip asacağınız sözler söylemiştir. Kendisinden sonra gelenlere de örnek ve yol gösterici olmuştur.

“Bir şeyi basit olarak anlatamıyorsanız, konuyu tam olarak anlamamışsınız demektir.”

“Arılar yok olduktan dört yıl sonra da insan nesli tükenir.”

“Dünya kötü şeyler yapanlar tarafından değil, onları hiçbir şey yapmadan seyredenler nedeniyle yok olacak.”

Evrenin tümüyle fizik kurallarına uymasının anlaşılması üzerine, “Evreni yaratırken Tanrının seçme özgürlüğü ne kadardı?”

1905 yılında yayınladığı Özel Görelilik ve 1916 yılında yayınladığı Genel Görelilik Teorilerinden değil fakat Kuantum Teorisine katkısından dolayı Nobel Fizik ödülü aldı ve buna rağmen Kuantum Teorisine şiddetle karşı çıktı. Ünlü “Tanrı zar atmaz.” sözünü Kuantum Teorisi için söyledi.

Genel Görelilik Teorisi formüllerine koyduğu ‘Kozmolojik Sabit’i daha sonra kaldırıp, “hayatımın en büyük hatası” diye belirtmesine rağmen, ölümünden yıllar sonra, günümüzde o hatanın pek de hata olmadığı, üstelik kaçınılmaz bir gerçek olduğu anlaşıldı.

Başarının sırlarını 10 maddede bizimle paylaşır:

  • Merakınızın peşinden gidin.
  • Gayrete paha biçilmez
  • Bugüne odaklanın
  • Hayal gücünüzü kullanın
  • Hata yapmaktan korkmayın
  • Bugünü yaşayın
  • Değer yaratın
  • Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlara ulaşmayı beklemeyin
  • Bilgi deneyimin bir sonucudur
  • Hayatın kurallarını öğrenin ve daha iyi oynayın

http://blog.milliyet.com.tr/albert-einstein-dan-10-hayat-dersi/Blog/?BlogNo=337222

14 Mart 1879’da, Almanya’nın Ulm kentinde dünyaya geldi.

Babasının firması iflas ettiği için ailesi ile birlikte Almanya’dan ayrılmak zorunda kaldı. 17 Yaşında zorunlu askerlik yapmamak için Alman vatandaşlığından çıktı.

1896’da Zürih Politeknik Enstitüsünde 4 yıllık bir matematik ve fizik öğretmenliği programına katıldı (Bu okul pek önemli bir okul değildi). Eğitimini İsviçre’de tamamladı.

1902 yılında bir kızı oldu. 1903 Yılında evlendi. 1904 ve 1910 yıllarında iki oğlu oldu. 1919 yılının Şubat ayında boşandı ve aynı yıl Haziran ayında kuzeni ile evlendi (1936 yılında kalp ve böbrek yetmezliği nedeniyle eşini kaybetti).

Mesleği olan öğretmenlik ile ilgili bir iş bulamadığı için babasının yardımıyla Bern Patent Dairesinde müfettiş olarak çalışmaya başladı. Bu sırada, patent başvurularını inceleme fırsatı buldu. Bir bilim ve felsefe grubu kurdu. Burada düzenli olarak buluşup tartışıyorlardı.

1905 yılında, Dünyaya ve Evrene bakışımızı kökten değiştirecek dört makale yayınladı. Bu yeni bir teori idi ve adına Özel Görelilik Teorisi dendi. Henüz 26 yaşındaydı.

1908 yılında, başarısı üzerine Bern Üniversitesinde öğretmenlik görevi verildi.

1909’da patent ofisindeki işinden ve öğretmenlikten ayrılıp Zürih Üniversitesi’nde doçentlik ünvanı ile çalışmaya başladı.

1911’de Prag’da Kral Ferdinand Üniversitesinde profesörlük ünvanını aldı.

1914’te Max Planck’ın ricası üzerine Almanya’ya döndü. Önce Kaise Willhelm Fizik Enstitüsünde yönetici, sonra Berlin Homboldt Üniversitesinde profesör olarak çalıştı.

1916’da Alman Fizik Derneği başkanı oldu. Aynı yıl Özel Görelilik Teorisini daha da geliştirerek onu da kapsayacak şekilde Genel Görelilik Teorisi’ni yayınladı.

1919’da teorisinin doğruluğu gözlemle kanıtlandı.

1921’de Fotoelektrik üzerine yaptığı çalışmalar için Nobel Fizik Ödülünü kazandı. Görelilik teorisi üzerine alamadı, çünkü o yıl teori hâlâ tartışmalıydı.

1933’te Naziler ve Hitler iktidara gelmeden hemen önce, ABD’de gezide iken –kendisi dahil – bütün Yahudi bilim adamlarının eserlerinin ve kitaplarının Almanya’daki yeni rejim tarafından yakıldığını öğrendi.

Bunun üzerine Almanya’ya bir daha geri dönmeyeceğini açıkladı. Amerika’ya göç etmek zorunda kaldı ve Princeton’a yerleşti. Burada Princeton, New Jersey’de Institute Advanced Study’de görev aldı.

1939’da Nazilerin nükleer bomba geliştirme endişesi ile o zamanki ABD başkanı Franklin Roosevelt’e bir mektup yazdı ve ABD’nin nükleer bomba çalışmalarına başlamasını önerdi.

1940’ta ABD vatandaşı oldu.

2. Dünya Savaşı ve Nazilerin Yahudi soykırımından sonra Yahudilerin kendi ülkelerinin olması gerektiğini savundu. Ancak bu durum onu daha önce pek anlaşamadığı Siyonistlerle aynı çizgiye getirdi.

18 Nisan 1955’te iç kanama geçirdi. Ameliyat olma önerisini, “Ben payımı kullandım. Şimdi gitme zamanı ve bunu zarif şekilde yapmak istiyorum,” diyerek reddetti ve -daha yapacak çok iş varken- yaşama veda etti.

Otopsisi sırasında izinsiz olarak çıkarılan beyni dışında bedeni yakıldı ve külleri bilinmeyen bir yere serpildi.

Çeşitli söyleşilerde kutsal kitaplara inanmadığını söylemiş ve Sosyalizme sempati duyduğunu belirten bir makale yazmıştır. Einstein’a göre yaşamı siyaset ve bilim arasında gidip gelmiştir. Ömrünün son yıllarında Filistin’e kurulan İsrail devletine bakan olması önerisini reddetmiştir.

Yaşantısı boyunca 300’den fazla bilimsel, 150’den fazla başka konularla –özellikle siyasetle– ilgili bilim dışı makale yayınlamıştır.

1905’te yayınladığı ünlü makalelerin başlıkları şöyledir:

1- Işığın oluşumu ve dönüşümünü dikkate alan bakış açısına göre bir görüş (Fotoelektrik etki)

2- Isının moleküler kinetik teorisi tarafından istendiği gibi, durağan bir sıvı içinde asılı duran küçük parçacıkların hareketi üzerine (Brown hareketi)

3- Hareketli cisimlerin elektrodinamiği (Özel Görelilik Teorisi)

4- Bir cismin eylemsizliği enerji içeriğine bağlı mıdır? (Kütle-enerji eşitliği, E=mc²)

Bu makaleler ayrı ayrı yayınlanmış olmakla birlikte, hepsi birbiriyle bağıntılıdır.

(Aşağıdaki iki paragraf -birkaç düzeltme ile birlikte- alıntıdır ve karışık bulabilirsiniz, ancak Einstein’ın yaptığı işi iyi anlatmaktadır. Belki birkaç kez okumanız gerekebilir.)

Albert Einstein, 1905’te yayınladığı makaleler ile fiziği 200 yıldır içinde bulunduğu bir kısır döngüden kurtardı. Einstein, fizikte çığır açan dört makalesinden ilkinin giriş bölümünde belirttiği gibi, fizik kuramında, kavram çatışmasından kaynaklanan ciddi bir sorun vardı. Fiziğin temeli, birbirine karşıt iki kavrama dayanıyordu. Bir yanda mekaniğin konusu olan parçacıklar, diğer yanda ise Maxwell'in geliştirdiği ışık kuramının temel kavramı olan dalgalar. Geometrik noktalar olarak kabul edilen parçacıklar, zaman içinde belirli bir yörünge izleyerek yer değiştirirken, dalgalar bir deniz dalgası gibi yayılıyor ve bütün uzayı kaplıyordu. Temel bir olgu göz ardı edilmediği sürece, bu durumun bir sakıncası yoktu. Bu göz ardı edilen temel olgu, karşıt iki kavramın, kaçınılmaz olarak birlikte rol oynadığı ışık üretimidir. Çünkü ışık dalgaları, atomlardan, yani maddeden kaynaklanır. Bu olayı kavrayabilmek için, kavramlardan birini tercih edip diğerini dışlamak doğru olmaz. Tam tersine, Einstein'ın da söylediği gibi, ortak bir tanımda birleştirmek gerekir.

Bu iki kavram üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştıran genç Einstein, iki ayrı yoldan giderek, çok önemli iki sonuca ulaştı: Alan kavramına ilişkin çalışmaları, onu Özel Görelilik Kuramı'na yöneltirken, parçacıklar alanındaki çalışmalarıyla da ışığın parçacık yapısını açıklayarak bilim dünyasını sarstı. Einstein'ın alan kavramına yaklaşımı şöyle özetlenebilir: Alan bütün uzayı kapladığına göre, uzayla mutlaka bir bağlantısı olmalıdır. Ama o zamanın bilgisiyle uzayın onun sezgisel olarak algıladığı gibi olduğunu gösteren hiçbir ipucu yoktu. Özellikle birbirinden çok uzakta olup biten olayların aynı anda gerçekleştiğini gösterecek tek bir kanıt bile bulunmuyordu. Günlük hayatta eş zamanlılığın nasıl tanımlandığını inceleyen Einstein, sonunda uzay ve zaman arasındaki bağı ortaya koydu. Einstein, uzay ile zamanın birbirinden ayrı düşünülemez olgular olduğunu keşfetti. Parçacıklar konusundaysa, parçacık kavramının sadece maddeyle kısıtlanmaması gerektiğini öne sürdü. Işığın ısıl özelliklerinden yola çıkarak, parçacık kavramını doğrudan ışıma olayına bağlamayı önerdi. Kuantum fiziği ve bu yeni alanın bugünkü teknoloji dünyamızı biçimlendiren bütün uygulamaları, işte bu çalışmaların ürünüdür.

Einstein fiziğe yaptığı katkıyla 200 yıldır süren Newton fiziğine son vermiştir. Teorilerini yalnızca matematik hesaplamalar ve denklemlerle kurmuş, daha sonra deneylerle defalarca doğrulanmıştır. Ünlü E=m*c² formülü ile kütle ve enerji arasında bağ kurmuş, birinin diğerine dönüşebileceğini göstermiştir.

Einstein bilim dünyasına üç büyük katkıda bulunmuştur (ancak katkısı bu kadarla sınırlı değildir). 1905 yılında yayınladığı Özel Görelilik Teorisi, 1916 yılında yayınladığı Genel Görelilik Teorisi ve 1921 yılında Nobel Fizik ödülünü aldığı Fotoelektrik etki.

Özel Görelilik Teorisi,

Teorinin dayandığı iki temel önerme vardır. Hareket görelidir ve ışık hızı son hızdır, hiçbir madde veya parçacık ışık hızını aşamaz (son yıllarda yaşadığımız bazı gelişmeler konuyu anlayabilmek açısından yazı dışında tutulmuştur). Cisimler sabit olarak durabilir veya hareket ederler. Ancak onlar için geçen ‘zaman’ hareketlerinin hızına bağlıdır. Hızlı hareket eden bir cisim için zaman yavaş geçer. Bir cisim hızlandıkça -ona göre- zaman yavaşlar. Zamanın yavaş geçme sınırı ise ışık hızıdır. Hız ışık hızına ulaştığında zaman durur (CERN’deki parçacık hızlandırma tünellerinde bir parçacığa ışık hızının %99,9’u kadar hız verilebilmiştir, daha fazla değil).

Buna göre zaman her gözlemci için farklı çalışır. Hareket etmek zamanda yolculuk etmek demektir. İnanması güçtür ancak yapılan deneyler gerçek olduğunu göstermiştir. Örnek olarak evin içinde bir odadan bir odaya dahi gitmek zamanda yolculuk yapmak demektir. Ancak odada hareketsiz duran bir  kişiye göre bu o kadar küçük, o kadar küçük bir farktır ki farkı anlamak olanaksızdır. Zamanın farklı geçtiği ancak yüksek hızlarda anlaşılabilir. Aya gidenler, dünyada kalanlara göre yaklaşık 1 saniye daha az yaşlanırlar.

Buna göre ışık hızında giden hayali bir tren içinde ileriye doğru yürüyen bir insan ışık hızından hızlı gidemez. Yani klasik fizikte olduğu gibi hızlar toplanıp bir sonuç çıkarılamaz. Bu konu ile ilgili olarak yapılan deneyler ve hayli deneyler o kadar çoktur ki burada bu kadarını söylemekle yetineyim.

Genel Görelilik teorisi,

Einstein'ın görelilik kuramlarıyla varılan en önemli sonuçlardan biri de kütle ile enerjinin eşdeğerliliğidir. Kütle bir enerji biçimi olduğuna göre, kütle çekimini de bir kuvvet olarak değil, uzayda kütlenin varlığından kaynaklanan bir enerji bandı olarak düşünmek gerekir. Bu nedenle, uzaydaki büyük kütleli gökcisimlerinin yakınından geçen ışık ışınlarının doğrultusunda bir sapma olur, bu da uzayın eğrilmesine yol açar. Einstein, enerji ile kütle arasındaki eşdeğerliği, ünlü E=m*c² bağıntısıyla gösterdi. Bu formüle göre enerji (E), ışık hızının (c) karesi ile kütlenin (m) çarpımına eşittir. Işık hızının karesi çok yüksek bir sayı olduğundan, çok küçük bir kütle, çok büyük bir enerjiye karşılık gelir. Einstein bu sonuca 1905 yılında yazdığı makaleyi geliştirerek gelmiştir. Başka bir bakış açısıyla gerçekte kütle çekimi yoktur, uzayın bükülmesi vardır. Uzay büküldüğü için görüntü bize kütlelere birbirini çekiyormuş gibi görünür.

Ekteki bağlantıya da bakınız.

 http://blog.milliyet.com.tr/yer-cekimi-kutle-cekimi-diye-bir-sey-yok--uzayin-bukulmesi-var/Blog/?BlogNo=224474 

Einstein Newton'un katı ve birbirinden ayrı uzay-zamanını birleştirmiştir. Bu, kuşkusuz bilimsel olarak daha sağlam bir temele sahiptir. Kütleçekim, temel kuvvetler arasında en zayıf olanıdır. Ufacık bir mıknatıs bile, Dünya'nın çekim gücünü yenerek, masamızın üzerindeki bir toplu iğneyi kaldırabilir. Buna karşın, uzaklık olarak en uzak yerlere etki edebilen kuvvet yine kütleçekimidir. Dünya'nın, Güneş'in, Samanyolu'nun, gökada kümelerinin etkileşimini kütleçekimi yönetir. Euclides (Öklid) geometrisinin geçerli olduğu eski Evren modelinde, kütleçekimin etkilerini Isaac Newton kuramsallaştırmıştı. Ortaya koyduğu yasalar, küçük ölçekte -Evren'in bu ölçekte düz görünen biçimi nedeniyle- geçerliliğini koruyor. Ama kütleçekimini, çok daha başarılı biçimde açıklayan, Albert Einstein olmuştur. Genel görelilik yasasıyla Einstein, kütleçekimin, uzay-zamanın eğriliğinden kaynaklanan bir etki olduğunu kanıtlamıştır. Bu kuvveti, henüz gözlenememiş ''graviton'' adlı bir parçacığın taşıdığı varsayılıyor. Evren'in başlangıcında birleşik olan dört kuvvetten ilk kopan, kütleçekimidir. Bu nedenle dört kuvvetin yeniden özdeşleşmesi için, neredeyse Büyük Patlama şiddetinde enerji gerekir.

Fotoelektrik etki

Fotoelektrik etki olayı, elektromanyetik ışın parçacığı olan fotonun, metal bir yüzeye düşerek elektron koparmasıdır. Bu olayın mekanizması ve ayrıca olayın gerçekleşmesi sırasındaki enerji değişimi, Newton fiziği ile açıklanamıyordu. Üzerine ışık gönderilen bazı maddelerin elektron yaydığı, ama ışığın şiddeti arttığında, yayılan elektronların enerjisinde -ya da hızında- değil, yalnızca sayısında bir artış olduğu biliniyordu. Albert Einstein, ''fotoelektrik olay'' adıyla bilinen bu olayın açıklamasını yaparken, ışığın hem dalgalar halinde, hem de enerji yüklü küçük parçacıklar biçiminde yayıldığını öne sürdü. Bu parçacıklar, yani bugünkü adıyla ''fotonlar'' maddeye çarptığında atomlardan elektronları koparıyor, ama serbest kalan elektronlar maddeden kurtulmaya çalışırken, atomların çekim kuvvetiyle enerji kaybediyordu.

1905’te makale olarak yayınladığında dünyadaki hiçbir fizikçi –Max Plack ve Niels Bohr dahil- ışığın kuantum etkisini kabul etmemiştir. Ancak 1919’da kabul etmişlerdir. Einstein, bu çalışmasıyla 1921 Nobel Fizik Ödülü'nü almıştır.

Kozmolojik sabit

Bu konulardaki gelişmeler bugün bildiğimiz anlamıyla bir anda olmamıştır. 1917’de Einstein teorisini kozmoloji bilimine bir bütün olarak uyarlamaya karar verdi. Onun geldiği bilim anlayışına göre evrenin değişmez olması gerekliydi. Ama görelilik teorisi bu amaca uymuyordu. Bu yüzden Einstein ‘kozmolojik sabit’ denen yeni bir kavram tanıttı ve görelilik teorisi formüllerine kayarak onları değiştirdi. Böylece evren sabit, statik ve değişmez bir biçime girdi. Ancak daha sonra Hubble isimli bilim adamı ışığın kırmızıya kayma ve yıldızlarda Doppler etkisini fark edince, Einstein sessizce kozmolojik sabiti formüllerinden çıkardı. Daha sonra bu olay için hayatımda yaptığım en büyük hata diye söz etmiştir.

 Zamanda yolculuk

Kendisine görelilik teorileri nedeniyle fizik veya herhangi bir ödül verilmemiştir. Bu davranış bilim dünyasında ilginç bulunabilir. Ancak bir neden olarak zamanında teorinin gerçekliği tam olarak anlaşılamadığı için denilir.Genel Görelilik teorisinin tamamlanmış bir teori olmadığı düşünülmektedir. Stephen Hawking’in de söylediği gibi Genel Görelilik teorisi Büyük Patlama anını açıklayamaz.

Genel Görelilik Teorisi açıklandıktan sonra zamanda yolculuk konusu gündeme geldi. Einstein’a formüllerinde zamanda yolculuk yapmak için bir yol göründüğü söylendiğinde çok üzüldü. Görelilik formülleri zamanın, onu yaşayan her kişi için farklı olacağını söyler. Uzay-Zaman bükülmesi vardır ve bir zamandan başka bir zaman gitmek için arada kestirme yollar olabilir, uzayda yolculuk eden bir kişiye göre zaman dünyadakine göre daha yavaş geçer. Işık hızı aşılabilirse zamanda geriye gidilebilir. Bu konu ayrıca ele alınabilecek geniş bir konudur. Burada bu kadar söylemekle yetineyim.

Diğer bilim adamlarıyla tartışmaları

Kuantum teorisinin 1920’de Heisenberg’in açıkladığı Belirsizlik İlkesi’ne şiddetle karşı çıktı. Belirsizlik ilkesine göre parçacık dünyasında bir parçacığın hızı ve konumu aynı anda belirlenemez. Birini iyi ölçmeğe çalışmak diğerini belirsizliğe sürükler. Bunun sonucu olarak parçacıkların gelecekte hangi konumda ve hızda olacakları hiçbir şekilde kestirilemez. Einstein buna “Tanrı zar atmaz,” diyerek kesinlikle karşı çıkmıştır. Ona göre bir kuram, betimleyemediği gerçeklik öğeleri bulunduğu sürece tam bir kuram olma iddiasında bulunamazdı. Ona veasistanları, Boris Podolsky ve Nathan Rosen’e göre iki parçacığın hem konumunu hem hızını belirlemeden de her bir parçacığın kesin bir konumu ve hızı olmalı idi. Bu bir gerçeklik sorunuydu. Ancak belirsizlik ilkesinin geçersiz olduğu konusunda yaptıkları önermelerinde başarılı olamamıştır. Bohr gibi bilim adamları her zaman bir eksik bulmuşlardır.

http://blog.milliyet.com.tr/albert-einstein-ve-izafiyet/Blog/?BlogNo=233922

Albert Einstein ölmeden önce her şeyin teorisi, yeni evrendeki her şeyi kapsayan, her olay için geçerli olan teori üzerine çalışıyordu. Bulamadan yaşama veda ettiği için gözünün açık gittiğini söylemek mümkündür.

İş Bankası Yayınları’ndan Albert Einstein’a ait kapsamlı bir kitap yayındadır.

Kaynakça:

Zamanın Daha Kısa Tarihi, Stephen Hawking, Leonard Mlodinov, Doğan Kitap Yayınları

http://www.facebook.com/#!/notes/evrim-a%C4%9Fac%C4%B1/fizikin-s%C4%B1n%C4%B1r-tan%C4%B1mayan-boyutlar%C4%B1-ve-klasik-fiziki-sarsan-darbe-kuantum-mekani%C4%9Fi/295093217215427

http://tr.wikipedia.org/wiki/Albert_Einstein

http://www.answers.com/topic/albert-einstein

 
Toplam blog
: 125
: 6625
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

İstanbul 1980 doğumluyum. Yüksekokul mezunuyum. İstanbul'da oturuyorum. Dünya ve çevre hakkında düşü..