- Kategori
- Kişisel Gelişim
Algılarımızı yönetmek

Geçen hafta New York’taydım. Havanın güzel olduğu bir gün Long Inland’a gitmeye karar verdim. Ve Pen station’a doğru hareket ettim. Pen Stationa geldiğimde beni Garden City’e götürecek trenin kalkmasına yarım saat olduğunu öğrendim. Kendime bir kahve alıp trenin hangi gate’den kalkacağını gösteren board’ın önünde beklemeye başladım. Daha önce Pen Station’da bulunanlar bilirler. Pen Station özellikle sabahları çok kalabalıktır. Bir sürü insan gelip geçer, bazıları o gün o saatte kalkacak tren saatlerinin yazıldığı boardun önünde binecekleri trenin gate numarasının belirmesini bekler. İşte ben de onlar gibi bineceğim trenin gate numarasının boardda belirlemesini bekliyordum. Birden önümden geçen insanlarla ilgilenmeye başladım. Ve her birini Hary Potter filmindeki karakterlere benzetmeye başladım. Treni beklerken zaman geçirmek için güzel bir oyun olabilir diye düşünmüştüm. Her geçen insan için bu Ron, bu Hermione, bu Dumbledore, bu Dolares ( Karanlık güçler hocası), bu Siriues Black olabilir mi diye tek tek belirlemeye başladım. En zorlandığım karakter Harry Potter oldu. Bir türlü ona benzer birisi geçmedi. Sonunda Harry Potter’a benzeyen birisini buldum. Çok eğlenceli bir oyundu. Dışarıdan bakan bir insan için görünüşüm biraz tuhaftı. İnsanları önce şöyle bir süzüyor ve sonra gülümsüyordum.
Sonra oynadığım oyunun kurgusunu değiştirmeye karar verdim. Şimdi Ron Weasley geçiyor dedim. İnsanlara baktım. Hemen Ron Weasley benzeri belirdi. Şimdi Hermione Granger dedim, Hermione belirdi. Şimdi Albus Dumbledore dedim o da belirdi. (Dumbledore, Harry Potter’daki favori karakterimdir) Oyunun bu hali bir öncekinden daha eğlenceliydi. Kendi kendime ne yapıyorsun, deli misin böyle bir oyun oynamak nereden aklına geldi derken birden bakış açısının insanların hayatında neler yaratabileceği düşüncesini hatırladım. Şimdi Harry Potter’ı göreceğim diyordum ve dikkatimi çeken ilk insan Harry Potter oluyordu. Kendi bakış açımla belirlediğim karakterlerin bu durumdan haberleri dahi yoktu. Onlardan habersiz hepsine karakterler atıyordum. Aslında gerçek hayatta da böyle olmuyor mu diye düşündüm. Evet, algılarımızda ne var ise çevremiz de ona göre oluşuyor.
Zaman zaman yaşamımızda karşılaştığımız insanların veya dostlarımızın bizi anlamıyor olması ve hatta bazen anlaşmazlıkların çıkması algıların farklı olmasından kaynaklanır.
Derin anlamda inceleyecek olursak, algıları geçmişte yaşanan düşünceler, reaksiyonlar oluşturur. Geçmiş deneyimlerin yarattığı algılar ile de dünyayı değerlendiririz. Durum böyle olunca da o anın gerçeğini kaçırır ve olana bilinçsizce tepki veririz. Zaman zaman ortada bir şey yokken parlar, ortalığı ayağa kaldırırız. Geçmişte yaşadığımız acı, kızgınlık ve korkuları tekrar yaratıız. O anın gerçeğini ne kadar iyi anlarsak geçmiş acı, kızgınlık ve korkuları da daha az yaratırız.
Reaksiyon göstermek yerine o anın gerçeğini anlamak en doğru yoldur. Bunun için de anda kalıp o anı anlamak ve gerçeği hissetmek, tepki vermeden önce geçmiş anılarımızın yarattığı algılarımızın ötesine geçmek gerekir. Ne kadar bilinçli olursak o anın gerçeğini de o kadar çabuk farkedebiliriz.
Anda kalarak yaşadığımız her anın sorumluluğunu almak, çevremizi algılarımızın oluşturduğunu farkına varmayı gerektirir ki bu şekilde yeni deneyimlerin kalitesi de iyileşir. Ne dersiniz? Yaşamda tepki vermeden önce bu konuyu dikkatinize getirebilir misiniz?
:))
Sevgiler
Sibel