Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '10

 
Kategori
İnançlar
 

Ali'siz Alevilik

Ali'siz Alevilik
 

Bilindigi gibi, son 30 yıl içinde Aleviliği tanımlamak adına, binbir çeşit tanımlamalar yapılmış, gençliğin ve yeni nesilin aklını bu görüşlerle adeta bulandırmışlardır.


Ali'siz Alevilik

Bunu savunanlar genelde " Tarihi Ali, bizim Ali'miz değil. Ali Katildi, Muhammed bir Tüccar ve Kur'an'ı uyduran akıllı bir kişilikti" diyerek İslam'ı kökten red etmektedirler. Onlara göre Hz.Ali ve Hz Muhammed, kötü ve çıkarcı insanlardır. Kendi Ali'leri ve Muhammed`leri başka bir varlık, başka bir Muhammed Ali'dir. Yerine göre Hititler'de, yerine göre Mısır'larda, yerine göre Urartu'larda arayıp, İslam hariç her türlü yere yamalamaya çalışmaktadırlar.

Bunu idda edenlerin bilmedikleri, yahut kendi çıkarlarına uymadığı için anlamak istemedikleri, bir gerçek vardır.
Nedir bu gerçek?

a) ALLAH, her topluma, her medeniyete, her kavime bir peygamber göndermiştir. Eski Yunana, Hititler'e, Urartu'lara, Aztek'lere, Roma'lılara vs vs. Yani akla gelecek her kavime bir Nebi gönderilmiş ve bu Nebi'ler Hakikatı anlatmış, uygulatmışlardır.

b) Her topluma gelen Nebi, aynı mesajı iletmiş, ayni görüşü ve ahlak anlayışını insanlara açıklamışlardır. Bugün anıt isimler diye bildiklerimizin bir çoğunun aslında birer Nebi olabileceği görüşü mevcutdur. Misal Buddha, Sokrates, eski Mısır Firavunlarından Akheneton.

c) Her Topluma gelen Nebi "Islam dinini" anlatmış, lakin toplumlar zaman içerisinde hurafe ve bidat katttıkları için, dejenereye uğramıştır. Bunun için yüce HAKK, yeni bir Nebi gönderip, asıl din olan İslam'ı, Nebi yoluyla, hurafelerden ve bidatlardan temizleyip, aslına geri çevirmiştir. Hz Adem'e gelen din böylece ne ise, Hz Muhammed'le son bulmuş ve Hz. Muhammed`den sonra başka Nebi gelmeyeceği için, Kur'an tamamlanarak ALLAH'ın koruması altında insanlığa hediye edilmiştir.

Misal olarak Mısır Firavunu Akheneton'u alalım.


"Tahta geçtikten yaklaşık 5 yıl kadar sonra, yaptığı öncelikli işlerden biri; halkı firavunların Ra'nın (güneş tanrısının) oğlu olduklarına inandırmak için duvarlardaki Ra ile firavunun annelerini cinsel ilişkide gösteren/anlatan hiyeroglifleri kazıtmak olmuştur. Bunun yerine "Akheneton olsa olsa Aton'un kulu ve köle(hizmetçi)sidir" anlamına gelen hiyeroglifi yazdırtmıştır. Tabii sadece güneşi tanrı kabul ediyor gibi görünen firavun hanedanı aslında çok tanrılı bir inanç sistemine sahipti.

Akheneton'un bu yaptıklarına ve inanç sistemine en çok karşı olanlar amon rahipleriydi kuşkusuz. Zaten Akheneton rahiplerin kendisini rahat bırakmayacağını bildiğinden, Teb şehrinin 300 km. kadar kuzeyinde Nil nehrinin doğu yakasında yeni bir tapınak/başkent yapma gereği duymuştu. Bu tahta geçişinin 6. yılına tekabül etmektedir ve o zamana kadar "Amenofis" olan ismini "Akheneton" olarak değişmiş ve yeni başkentine de aynı ismi vermişti. Akheneton'un ölümünden sonra tahta geçen, Tutankhamon, rahiplerin aşırı baskısına dayanamayarak, tapınak ve kurallar dahil her şeyiyle eski düzene geçilmiş/taşınılmıştır.

Kur'an dan biliyoruz ki; firavunlarla ilişkisi olan iki peygamber var:

1. Hz. Yusuf (A.S)

2. Hz. Musa (A.S)

18. hanedandan 10. firavun olan Akheneton'un tahtta kaldığı tarih: İsa'dan Önce 3351-3340 yılları olduğuna göre; Hz Musa'dan önceki zamanda yaşadığı anlaşılıyor. Geriye kalıyor Hz. Yusuf (A.S) ve onun anlattığı inanç sisteminin izleri.

Akheneton hakkında 2 fikir daha var. 1. onun bir peygamber olduğu, 2. ise; Aynen Hz. İbrahim gibi TEK olan YARATICI'yı akıl yoluyla bulmuş olma ihtimali. Modern arkeolojinin en son(2004) verilerine göre Akheneton'un hayatına, Kur'an verilerilerindeki elçiler ve kavimlerinin ilişkisi kıstas alınarak bakıldığında, elçi olduğuna dair delil/mantık çıkmıyor.



Hz. İbrahim gibi akıl yoluyla monoteizmi bulmuş olması da zayıf bir ihtimal bana göre. Eğer böyle olsa idi, Hz . İbrahim'den hatta Belkıs'ın tahtını 0, 1saniyede Hz. Süleyman'a getiren (sadece ihtimalen ismi) Berhiya Bin âsaf 'dan bahseden Allah Teâlâ hazretleri, ondan da bahsederdi. Ayrıca her ne kadar güneşe tapıyorlar idiyseler de Hz İbrahim'in Hanif dininden kalan uygulamaları devam ettiriyorlardı. Yani: domuz etini haram diye yemiyorlar, sünnet oluyorlar, tapınaklara girmeden önce ellerini yüzlerini ve ayaklarını yıkıyorlar(abdest) ve cinsel ilişkiden sonra mutlaka yıkanıyorlardı (gusül abdesti (aslı taharettir aslında ama ayetler meallendirilirken orijinden çok uzaklaşıldığından halk bunun doğrusunu orijinalini bilmiyor maalesef. ) Bunların bu halini düşünür iken Efendimize Risalet gelmeden önceki Mekke'li müşrikleri hatırlamamak mümkün değil. Çünkü onlar da Allah'a şirk koşmalarına rağmen İbrahim (A.S) dan gelen birçok uygulamayı devam ettiriyorlardı. Tabii ki en doğrusunu Rabb'imiz bilir.

AKHENETON'UN YAZDIĞI ŞİİRLER:

-1-

Tanrı uludur; birdir, tektir.
Ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
O'dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh...
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiç bir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman.

. -2-

Göklerin ufkunda belirmen ne kadar güzeldir,
Ey! Hayatın temelinde yaşayan Aton,
Sen doğu göğünün ufkunda doğduğunda,
Tüm memleketi güzelliğinle doldurursun,
Uzaklaşsan da, ışınların dünya üzerindedir,
Ne kadar yüksek olursan ol,
Senin adımlarının izleri gündüzdür,
Sen, ışınlarını dağıttığın zaman,
Mısır'ın her iki ülkesi de bayram eder,
Hepsi uyanık ve ayaklarının üzerindedir,
Çünkü Sen, onları uyandırmışsındır,
Onlar tüm organlarını sende yıkarlar,
Ve kollarını kaldırıp, Sen'i şafakta selamlar,
Sonra tüm dünyada herkes kendi işini yapar,
Hayvanlar otlardan zevk alırlar,
Ağaçlar ve bitkiler çiçeklenirler,
Kuşlar, kanatları sana doğru ibadet edercesine kalkık,
Bataklıklarda uçarlar,
Sen üzerlerinde oldukça onlar yaşarlar,
Kadında çocuğu Sen yaratırsın,
Ananın karnında çocuğa Sen hayat verirsin,
Sen ana rahminde dahi çocuğu besleyensin,
Ne zaman civciv kabuğu içinde bağırsa,
Sen ona hayat vermek için nefes verirsin,
Ey Tanrım, Senin ne kadar çok eserlerin vardır,
Sen! Ebediyetin hakimi! Senin isteklerin hep iyidir,
Sen yaşamın ta kendisinin ve yaşam Sen'de yaşar,
Tanrım Sen yaşamsın ve yaşam ancak sende görülür."




Görüldüğü gibi Akheneton bir monoteist çizgiden yola çıkıp, tek bir Tanrı'nın varlığını kabul ediyor ve bunu açıkça beyan ediyordu. Sayın Ali Sarsu'nun da dediği gibi, iki seçenek vardır. Ya Nebi'dir Akheneton, yahut da Hz Yusuf Nebi'den etkilenmiştir.

Akheneton gibi bir Mısır Firavununun yazdıklarını, Ali'siz Aleviliği savunanlar acaba neden görmemişler buda ayrı şaşırtıcı bir konu olsa gerek. Çünkü, 3000 yıl önce yaşamış olan bir Firavun, Ali'siz Aleviliği, kökünden sarsacak bir gerçektir. Akheneton'un varlığı, daha çok Kur'an'ın anlattığı " Baştan beri hep İslam'ın var olduğunun" kanıtıdır.

Eski Yunan da yaşamış olan Sokrates bir diğer Nebi adayı yahut Nebi'den faydalanmış bir kişiliktir. Sokrates tek bir Tanrının var olduğunu, bu Tanrı'nın kendisi ile konuştuğunu söylemiştir. Ondan başka tüm Tanrıların sahte olduğunu ifade etmiş, ve bu öğretileri yüzünden zehirlenerek öldürülmüştür.

Üç kişi, (acıklı şiirler yazan Meletos, hatip Lykon ve deri ustası Anitos) Sokrates hakkında şöyle bir suç duyurusunda bulundular:

"Sokrates ülkenin ilahlarını tanımayıp, başka bir ilah öne sürerek, gençleri saptırdığı için ölümle cezalandırılmalıdır."

Peki nasil bir ilah öne sürmüştür, ne demiştir Sokrates?
Kendi dilinden dinleyelim:

"Atinalılar gerçek şu ki, gerçek hâkim "Apollon”dur. İnsanın hakim oluşu büyük bir şey değil, belki hiçtir.Ben insanlara doğru yolu göstermeyi amaç edindim.Bu amacımdan beni ölüm de döndüremez. Bir insan en şerefli sandığı bir işe başladıktan veya o işe amiri tarafından atandıktan sonra, artık onda sebat etmelidir; tehlikeleri ve ölümü hiç önemsememelidir.
Atinalılar! Sizin komutanlarınızın söylediği tehlikeli sınırlarda, savaş alanlarında askerliğini yaparken ölümden korkup kaçmayan Sokrates, Tanrı’nın emrettiği bir işi yerine getirirken, insanlara hak yolu gösterirken, önüne çıkan ölümden elbette korkmaz. Aslında ölümden korkmak, Hâkim olmadığı halde kendini hâkim sanmaktır. Çünkü bu, asla bilinememiş olan ölümü bilmeyi iddia etmek olur. Ölümün ne olduğunu hiç kimse bilemez. Belki ölüm insanların sandığı gibi büyük bir musibet olmayıp en büyük iyiliktir. Bilinmeyen bir şeyi bildiğini sanmak, en büyük cehalet değil midir? Ben hayatın ötesinde ne olduğunu bilmiyorum. Fakat şunu biliyorum ki, Tanrı’ya ve insanlara karşı adil ve itaatkâr olmamak en büyük kötülüktür."

ve devam ederek Sokrates son bir kez daha söz hakkı aldı:

"Bütün hayatımda, her konuda, ilahi ilhama mazhar oldum: Yapmak üzere olduğum bir şey kötü ise, bundan alıkonuldum. Oysa bu sabah ne buraya gelirken ne de burada konuşurken hiçbir ilham almadım. Bundan iyi bir yere gittiğim sonucunu çıkarıyorum. Ölümün kötü olduğunu sanarak kuşkusuz aldanıyoruz. Yargıçlar! İyi insan için ne bu hayatta ne de hayatın ötesinde bir kötülük olmadığına kendinizi inandırınız. Davranışları, bana kötülük etmek niyeti taşımasına rağmen, ne ithamnameyi verenlerden, ne de beni haksız yere mahkûm edenlerden hiç şikâyetim yok. Sizlerden yalnız bir ricam var:
"Benim çocuklarım büyüdüklerinde onları erdemden başka servet vb. arar görürseniz kendilerini cezalandırınız... Artık ayrılış anı geldi. Ben ölmeye sizler iyi yaşamaya... Bunların hangisi daha iyi? Bunu Tanrı'dan başka kimse bilemez.
Ey dostlarım! sakın üzülmeyiniz bu gün benim sıram geldi gidiyorum;hepiniz sırası geldikçe oraya geleceksiniz dedi.
Sonra üç çocuğu ile eşini ve diğer yakınlarını son kez gördü.Sokrates ağlamakta olan dostlarına "Ne yapıyorsunuz, muazzez dostlarım?Ben böyle bir sahneye maruz kalmamak için değil mi ki kadınları eve gönderdim;biraz metin olunuz ben sevgilimle buluşmaya gidiyorum....

Sokrates kendini yönlendiren bir gücün (Daimon) olduğunu ve bu gücün kendisini koruduğunu idda etmiştir:

"Çocukluğumdan beri beni izleyen, Tanrı'nın vermiş olduğu kutsal bir ses vardır. Bu öyle bir ses ki, ne zaman onu içimde duysam, yapmak üzere olduğum bir işi yapmamam gerektiğini gösterir. Anlarım ki yanlışlardan korunuyorum. Ama hiçbir zaman beni herhangi bir şeye zorlamaz... Bana eşlik eden bu ilahi’ güç (Daimon), etkisini benimle ilişkisi olan insanlar üzerinde de tüm gücüyle gösterir." Bir başka yerde ise, "Tanrı bana kendimi veya başkalarını inceleme (tanıma, bilme) konusunda bir görev vermiştir"

Akheneton ve Sokrates'in görüşlerini okuyunca, insan adeta Kur'an'ı Kerim'in şu ayetlerinin ne anlama geldiğini anlıyor.

Nahl Suresi 36 andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.

Yunus Suresi 47 Her milletin bir Resûlü vardır ve Resûlleri geldiği vakit aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulmedilmez.

Fatır Suresi 24 Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.

İsra Suresi 15 Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz.

Kur'an'ı Kerim'de tüm Nebi'lerin ismi geçmemesi, onların gelmediği anlamında yorumlanamaz, nitekim yüce HAKK, Elçisi Muhammed Mustafa'ya Kur'an'da şöyle buyurmakta:

Mümin 78. Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar.

Demek ki, Kur'an "her millete bir peygamberin geldiğini ve bu peygamberlerin onları İslam'a davet ettiğini, Monoteist inancı aşılayıp, onlara Adalet ve Ahlak kurallarını öğrettiğini açıkca beyan etmektedir".

Ali'siz bir Alevilik diyenler nedense bu gerçekleri görmekten kaçınıp, bu tür hakikatları yok sayarak, Alevilik içinde yepyeni bir " Ateist Alevilik" inancı yetiştirmeye çalıştırmakdadırlar. Onlara göre Ali evvelden beri var idi, Muhammed ve Hakk ile bir üçleme oluşturup ( adeta Hıristiyanlığın teslis inanci gibi) modern bir (mantık dışı) inanç sistemi geliştirmekdedirler. Aleviligi tutup "Pavlikanlar"a bağlamaları, Pir Sultan Abdal'ı, "Pir Silvanus" yapmaları bunun açıkça belirtileridir.

Onlara göre Alevilik " Ademden" beri var olup, tüm dinlerin atası olarak algılanmaktadır. Oysa bu görüşü kendilerinden 1400 yıl önce, Mekke'de Abdullah oğlu Muhammed'e inen, Kur'an'da ALLAH belirtmişti. Kur'an'ı kerim " Tüm millete aynı mesajı" verdiğini, tüm dinlerin atası İslam olduğunu apaçık ifade etmiştir.
Demek ki, Ali'siz Aleviliği savunanlar, 1400 yıl önce, Mekke'ye inmiş olan Kur'an'ı, kendi çkarları için kullanmış ve bu gerçekleri halktan saklamışlardır. Yok kullanmadılar ise, o zaman 1400 yıl önce inmiş bir kitap, yeni buldum saydıkları teoriyi ve katil diye nitelendirdikleri Hz. Ali'nin Amcasının oğlu olan Abdullah oğlu Muhammed'in söylediğini kabul etmeleri gerekecektir. Bunu kabul ettikleri anda ise, yine aslen Aleviliğin özü İslam olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.

İslam hariç her kültüre yamalamaya çalışmaları, belki de bu gerçeği bildikleri içindir...

Saygılarımla
Mustafa Çelebi


Kaynaklar:
Ali Sarsu
Eflatun ,
Phaidon MEB. Yayınları Eflatun
Sokrates’in Savunması K, Kitaplığı
Tanıklarla Sokrates, Sinan Özbek
E.Kekeç
Umut İlhan
 
Toplam blog
: 103
: 2332
Kayıt tarihi
: 31.10.09
 
 

1974 Almanya- Krefeld doğumluyum. Aslen Malatyalıyım. Lise mezunuyum ve Web tasarımı ile uğraşıyo..