- Kategori
- Ruh Sağlığı
Allah baba
İnsanın çocukluk süreci bu kadar uzun sürmese idi, insan yavrusu bu denli uzun süre anne- (babanın) [burada babayı parantez içerisine aldık, bakım olayı anneye özgülenmiş bir ödev halindedir doğa tarafından, babanınki ise gözetim , denetim ve tecziye ile sınırlı ve yetkilidir] bakımına muhtaç bulunmasa idi belki de tanrıya ihtiyaç duymayacaktı, başka bir deyişle tanrı ihtiyacı bu denli yüksek olmayacaktı. Çocukluğumuzu, o güvenli, eğlenceli güzel ülkeyi hatırlayalım. Herkesin zihninin kıvrımları arasında, tozlu, karanlık labirentlere gizlenmiş o güneş ülkesi. Orada her istediğimizi gerçekleştirme iktidarına sahip, her sorunumuzu çözebilecek güçlerle donanmış, sınırsız bir güce, karşı gelinemez bir kudrete sahip iki varlığın bize gülümsediğini görebiliriz. O ülkede yaşarken, yetişkinliğe terfi edip o ülke vatandaşlığını kaybetmeden önce; her şeyi bilen o iki üstün varlık bize her şeyin adını öğretiyor, doğrusunu gösteriyor, ağrımızı gideriyor, korkumuzu yok ediyor, tanımaya başladığımız yaşamdan bize gelebilecek her güzelliği bırakıyor, tüm sorun ve sıkıntıları ise engelliyorlardı (göğüslüyorlardı). Kötülükler bize ulaşamazlardı, onlar bunu engellerlerdi, istisnai olarak onların görüş alanı dışında kaldığımızda karşılaştığımız tüm felaketler onların yetişmesi ile hemen çözümlenirdi, onlar her şeyi bilir, aklımızdan geçen her şeyi anlarlardı. Onlardan hiçbir şeyi saklamamız mümkün değildi. Zaman ilerleyip de yaşamla tanışmaya, yaşamın ateşi tenlerimize temas etmeye başladığında onların kudretinin kimi durumlarda yetersiz kaldığını , her şeyi artık çözemediklerini anlamaya başlıyor ve derinlerde derin bir düş kırıklığı yaşamaya başlıyorduk…
O güzel ülke ve o iki varlık , gizli güzel ülkemizde, artık bir hayal ülkesine dönüşen ülkemizde sonsuza kadar (sonsuzumuza kadar) farkındalığımızın dışarısında –ama gayet etkin bir şekilde değişmez, değişmesi akla dahi getirilemez tunç figürler olarak- varlıklarını sürdürmeye devam edeceklerdi.
İşte burada bizler yaşama nasıl başladı isek öyle sürdürmenin kavgasını verecektik.
Yaşamın karşımıza hep aynı yaşantı parçalarını çıkartmasını talep edecek , tüm yaşantı parçalarını bu amaç doğrultusunda birleştirmeye çalışacaktık. Aynı sevgileri tatmaya, aynı hazları duymaya , aynı günahları işlemeye , aynı cezaları istemeye, aynı azapları çekmeye, aynı korkuları hissetmeye zorlayacaktık yaşamı ve temel bir aldatmaca ile asıl zorlayanın biz değil yaşam olduğu inancını mırıldanacaktık.