Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Allahın izniyle, yarına dün teğet geçer mi?

Allahın izniyle, yarına dün teğet geçer mi?
 

Milliyet´ten alıntıdır.


Erdoğan'ı güldüren pankart !

Hatay'da Baykal'la ilgili hazırlanan pankarta çok güldü

Erdoğan, `Ebedi muhalefet. Acıların çocuğu küçük Baykal. Ben hiç iktidar olmadım anne' yazan pankarta çok güldü

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın telefonların dinlenmesiyle ilgili "Rahat rahat küfür edemiyoruz' dediğini söyleyip, "Küfürbazdan başbakan" olmaz derken; Tunceli Valisi'ne de sahip çıkıp, "Valimizi Baykal'a yedirmem" dedi. (Neşet KARADAĞ, Mehmet EZER, Ufuk AKTUĞ / ANTAKYA (Hatay), (DHA)


Artık herşey yavaş, yavaş kendiliğinden gün ışığına çıkıyor. Pankart güzel hazırlanmış, oldukça komikaze ve sırıttırıcı, fakat içinde çok büyük bir anlam da gizliyor. Türkiye´de bu zamana kadar yaşanan ekonomik olumsuzlukların ve yaşanan kötü gidişin sorumlusunun acıların çocuğu küçük Baykal olmadığını herkese haykırıyor. Sanıyorum Başbakan Erdoğan ana muhalefetin müzmin lideri Baykal´a söz söylemeden önce uzunca bir süre düşünüp sonra konuşmalı. Demeli ki kendi kendine; Bunca yıldır bu ülkeyi ben ve benim ideolojimde olan zihniyet yönetti. Sayın Baykal gerçekten demokrat bir insan!... (CHP içindeyse diktatör) Benim başbakan olmama yol açan Anayasa değişikliğine olur verdi. Beni destekledi. Ben şimdi onun, yani Baykal´ ın yardımı olmasaydı, köy muhtarı bile olamazdim. Tarihe bir not düşülecekse benim başbakanlığım hususunda, bunda Sayın Baykal´in yardımı ve desteği yadsınamaz. Hiç bir zaman muhalefetten kurtulamayan Baykal bu ülkenin bu durumundan sorumlu değildir. Sol zihniyet ne zaman iktidara gelse, mutlaka başlarına bir çorap örüldü ya da gereksiz kahramanlık yapıp ya Kıbrıs´in yarısını aldılar, yaptıkları bu gereksiz kahramanlık için ambargo yediler, ya da afyon ekimi konusundaki yaptırımına karşı çıkıp büyük abimize meydan okudular. Önce sizleri yani halkı düşündüler. O yüzdendir ki 1948´den beri sadece 5.5 sene iktidar oldular. Türkiyenin bu duruma gelmesi tamamen sağ zihniyetin suçudur. Ben 29 Mart yerel yönetim seçimleri için, gezmedik il bırakmadım. Miting üstüne miting yaptım. Fakat Baykal sizin sol ideolojiye prim vermeyeceğinizi bildiği için öyle pek ortalarda görünmüyor. Aynı ilde 2 kez miting dahi yapmış olsa, biz sizlerin beynine, sola karşı olan nefret çipini çok uzun yıllar önce yerleştirdik. Sizlere dogmatikliği aşılayarak, dedenizin, babanızın fikrini savunmanızı sağladık. Bu yüzdendir ki biz her zaman güçlüyüz.

"Valla Temelin düz mantık fıkrasını bilen biri varsa bu yazdığımı anlayacaktır. Eğer yoksa mutlaka bir internet sayfasından bulup okumalıdır."

Rahmetli Bülent Ecevit solcu değildir. O ortanın solu fikrini benimsemiş, ama dürüstlüğü konusunda, geride hiç bir söylentiye mahál verecek bir davranış içerisine girmemiştir. Siyasete ilk girdiği gibi tertemiz bir şekilde bu dünyadan göçüp gitti. Hataları oldu tabi ki, en büyük hatası; 1999 yılında krizden kurtulmak için döviz bulma paniği içinde İMF ile imzaladığımız, Stand-by anlaşmasıdır. Nedir bu anlaşma? Koşulları nedir? Bize neler dikte edilmiştir?

- Çiftçi ürün bazında desteklenmeyecek, arazisini ekip biçmesin çiftçiye sahip olduğu araziye dönüm başına her yıl bütçeden doğrudan gelir desteği ödemesi yapılacak.

- Çiftçiye ucuz kredi verilmeyecek kredi desteği sağlanmayacak.

- Gübre ve diğer girdilerde destekler azaltılarak mutlaka sabit tutulacak.

- Tarımdaki diğer tüm destek politikalarına hemen son verilecek.

- Buğdaya en fazla dünya fiyatının (Chicago fiyatı) yüzde yirmi üzerinde fiyat verilebilecek.

- Desteklenecek ürünlere ödemeler tek seferde değil, yılda 2 taksitte yapılacak.

- Şeker Fabrikaları ve Tekel özelleştirilecek, pancar tütün üzüm üretimi azaltılacak.

Ama daha IMF ile yapılan anlaşma tarımı yeterince ıslah edememiş olmalı ki devreye Dünya Bankası girdi. 2002 yılında Dünya Bankasıyla “Tarım Destekleme ve Tarım Reformu Uygulama projesi” adıyla bir anlaşma imzalandı. Toplam 600 milyon dolarlık kredi karşılığı Dünya bankasına bakın neleri feda ettik;

- Tarımda destek politikasına son verilecek.

- Tarım kredilerine ve girdilere verilen sübvansiyonlar kaldırılacak.

- Arazi büyüklüğüne dayalı doğrudan gelir desteği (arazide tarım yapılsın yapılmasın) uygulanacak.

- Destekleme alım fiyatları enflasyonun altında belirlenecek, desteklenen ürün sayısı ve ürün miktarı azaltılacak.

- Tarım satış kooperatifleri birliği kaderlerine terk edilecek, yaşayamayan kapatılacak.

- Tarım sektörüne destek veren devlet kurumları ( Et Balık Kurumu – Süt Endüstrisi Kurumu – Devlet Üretme Çiftlikleri - Türkiye Zirai Donanım Kurumu- Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı çiftlikler ve işletmeler v. b. Kurum…) kapatılacak varlıkları özel sektöre satılacak.

Tarımsal üretim bakımından, kendi kendine yetebilen 7 dünya ülkesinden biri olma gururumuzda, böylelikle yok edilmiştir. Nüfusunun % 35´i tarımla uğraşan bir ülke için, bu ne demektir, onuda siz düşünün. İMF ve Dünya Bankası’na kul olmanın bir bedeli olduğunu açıkça bu koşullar göstermektedir.

Rahmetli Ecevit´in en büyük hayali köy-kent projesiydi. Kentin nimetlerini köye taşıyarak göçü durdurmaktı. Bu amaçla 1970’li yıllardan bu yana hayali olan ‘Köykent Projesi’ni, 2000’li yıllardan itibaren uygulama fırsatı bulmuştu. Ordu’nun Mesudiye İlçesi'nde başlatılan pilot uygulama önceleri büyük övgü aldı. Köylülere hayvanlar alındı, güzel binalar yapıldı, internetli okullar, kültür ve sanatevleri açıldı. Bir de fabrika inşa edilerek işsizlik sorununun çözümü hedeflendi. Gelişmeyi gören Dünya Bankası yetkilileri bile övgü dolu ifadelerle kredili destek sağladı. Sonra ne mi oldu? Rahmetli Ecevit bu yaptıklarına karşılık o köylerde yapılan muhtarılık seçimlerinde, kendi partisinden aday olan muhtar adayına sadece 2 oy çıktı. Vefa Ìstanbul´da bir ilçe adı olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu. Ülkesinin bireyine değer veren, çözüm üreten politikacılar değil de ağzı laf yapan, söylemini eyleme dönüştürmeyen politikacıların, daha kıymet-i harbiyyesi olduğu kanıtlandı.

Refah seviyesi ve ekonomik gelişmişlik bir ülkenin aynasıdır. 2002 yılında bu gün 1 ABD Doları 1.387.000- TL´idi. 2009´da ( bügün ise) 1.78- TL. 2002 yılının asgari ücreti 250.875.000- TL iken , bügün net ücret 527, 13- TL´dir. 2002 yılında asgari ücretle çalışan biri, aylık kazancıyla yaklaşık 45 kilo 600 gram et alabilirken, (2002 yılında dana etinin kg fiyatı 5.500.000- TL) 2009 yılında aynı asgari ücretli bir aylık toplam maaşıyla 28 kilo 750 gram et alabilmektedir. (2009 hal, pazar ve market fiyatı 1kg dana eti 18.34- TL olarak hesaplanmıştır.) 2002 yılında asgari ücretli biri bir aylık ücretiyle yalaşık 181 dolar alabilirken bu miktar bugün 268 dolara kadar yükselmiştir. Yine 2002 yılında asgari ücretli biri, bir aylık maaşının toplamıyla 1003 adet ekmek alabilirken bu miktar 2009 yılında 878 adet ekmeğe düşmüştür. Bu lokma lokma ekmeğin çalınması, halkın daha da fakirleşmesi anlamına gelmektedir. 3 Kasım 2002 yılında % 34.28´lık oy oranıyla, 363 milletvekili çıkararak, iktidara gelen AKP, 2007 seçimlerinde bu sefer oyların % 46.6´sını alarak toplam 341 milletvekili çıkarıp, yine tek başına iktidara geldi. Yaklaşık olarak 7 yıl tek başına iktidar olan AKP´nin karnesi pek iç açıcı değil. Ekonomiyi tamamen otomatik pilota bağlayıp IMF´in kontrolüne bırakmıştır. Bu günlere gelinmesinde ekonominin IMF kontrolüne bırakılması çok etkili olmuştur. Şimdi seslenmek istiyorum siyaseti meslek edinenlere. Artık bir özeleştiri yapmanın zamanı gelmedi mi? Aldıklarınızı verdiklerinizle kıyaslayip, yıllardır havanda su dövmek mi zor? Yoksa ipe un sermek mi tartışması yaptığınızın ne zaman farkına varacaksınız? Ne zaman yönetemediğinizin farkına varıp onurlu bir şekilde siyasetten çekileceksiniz? Ben kendi şahsıma, Japon siyasetçiler gibi harakiri yapmanızı istemiyorum. Sadece yapamadığınızın farkına varip, gölge etmeyin başka ihsan istemiyorum.

Küfürbazdan başbakan olmaz demiş Sayın Başbakan. Bak işte bu çok ama çok doğru bir söz. Bir insan bir başkasına söylediğini, acaba kendisi niye uygulamaz. Ìmam cemaat ikilemi mi acaba? Bir de Tunceli valisi olayı var ki, bunun için söyleyecek söz bulamıyorum. Hadi köseye traş makinesi hediye edilmesi esprisini kabul edelim. Bunu vali kanalıyla değil, herhangi bir Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından yaptırılmasında büyük yarar var. En azından devlet onuru ayaklar altına alınıp, siyasi rüşvet devletize edilip, legalleştirilmemeli diye düşünüyorum. Hız sınırını aşan Kuzey Ren Vestfalya (North Rhein Westfallen) Eyaleti Ulaştırma Bakanı Oliver Wittke görevinden istifa etti. Wittke Kasım 2008´de Meschede kentinde hız limiti 50 kilometre olan yerde 109 kilometre hızla araç kullanırken radara yakalanmış, ehliyetine 8 hafta süreyle el konulan eyalet ulaştırma bakanına, para cezası da verilmişti. Wittke, yaptığı yazılı açıklamayla, ceza nedeniyle Ulaştırma Bakanı olarak gerekli olan örnek kişi rolüne sadık kalamayacağını belirterek, görevinden istifa etmişti. Allahım ne olur bize de böyle politikacılar ve devlet adamları nasip et.

 
Toplam blog
: 50
: 901
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

    ..