Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '10

 
Kategori
Sinema
 

Altın Ayı'lı "Bal" Ormanları

Altın Ayı'lı "Bal" Ormanları
 

Bal (Yusuf Trilogy)


Hümanizmin doğuşu ve gelişmesinin destanını üç ciltte okuduk, diye düşünüyorum. Yumurta ile Süt'ü bir yıl arayla 2008'in de, 2009'un da birinci aylarında izlediğimden Bal için sabırsızlanmaya başlamıştım, geldi de sonunda şiiri tamamladım.

Üçlemenin ilk iki filmindeki gibi az sözü, çok dili var Bal'ın. Yakup'un, oğlu Yusuf'a Çamlıhemşin'de "Oku!" diye buyurması ile Miladi, Hicri ve Rumi yaşantılarımız sıralanır ıslak serin yaylalara. Ekim ayı, okul ayı... Beyaz gömlek, temiz pantalon, yeni ayakkabılarla okula gidilir; balın en tatlısı hangi çiçeğin poleninden, bilinir.

Süt'te, ağaçtan sarkıtılarak ağzındaki yılanı süt kazanına düşüren köylü kızı Tülin Özen, Bal'da, kocası ağaçlarda karakovan balı yetiştiren Karadenizli bir anne olmuştur. Mutfak, üç filmde de önemlidir. Mutfak masasında buluşulur, konuşulur, yemek yenir, süt içilir. Yusuf, Tire'de satacağı sütü çocukluğunda pek severek içmemiştir, tâ ki annesini hoşnut kılmak, dikkatini dağıtmak istediği o ağır güne dek. Tek ebeveynle sürdürdüğü yaşamından annesinin çekildiği gün geldiğinde de, urgancının yanında babası gibi epilepsi krizi geçirmiştir.

"... Ne bir söz, ne düşünce,
Yanlız bitmeyen bir düş ve yüreğimdeki sevgi..
Büyük, sonsuz, umutlu. ..." -Yumurta-

Babasına düşkünlüğünü, arkadaşını kıskanmasını izlerken, Süt'teki Yusuf'un, elinde yayın balığı, çocuk yüzüyle dudağı bükülerek başka bir dünyadan bakmaya başlayan annesini izleyişi geldi gözümün önüne... İzleyici, varoluşu sorgulamak zorunda. Ancak izleyicinin çocuğu, artık resim defterine diyagonal bir ırmak, içinde balıklar, kıyısında ağaçlar, kırmızı çatılı bir ev, arkada dağlar ve güneş çizmeyi bıraktıysa ileride bu kaygının güdüsünü taşıyan insan kalmayacak demektir. Boğazı düğümlenen izleyicinin hıçkırıkla sufle verdiği yayın balığı karesi, dekreşendoya uğrayarak sessizliğe bürünürse çok yazık olacak.

Yıllar önce klasik Karadeniz gezilerinden birisine katılmıştım, yaylaların turizme açılmasını isterken kirlenmesini de hoş karşılayan bir Karadenizli geldi aklıma. Kemençesini çalıp bu isteğini dile getiren uyaklı sözler sıralıyordu turistleri eğlendirmek için. İşte bilgisayarın girdiği sınıfta, kırmızı kurdele de artık kırmızı mikadan "okuyorum" yazan bir broşa dönüşmüştür; göğsüne takılan arkadaşımızı, öğretmenin komutuyla alkışlarız.

Semih Kaplanoğlu'nu Tarkovsky ile anmasam da bunu kendisi zaten söylüyor... Zerkalo (Ayna) filminden çok etkilenen yönetmen, Yusuf Üçlemesi ile beş yıl uğraşıp sinemamıza önemli filmler kazandırdığı gibi Susuz Yaz'dan 46 yıl sonra kapı aralığından dinlenen şiire gülümseten Bal ile bir de Altın Ayı getirdi.

"..... Bana bir kâse şarap, bir kâse bal ve bir kâse süt verildi. Ben sütü aldım. ..."

***
Yusuf Üçlemesi "Yumurta": http://blog.milliyet.com.tr/Yusuf_Uclemesi_nden__Yumurta_/Blog/?BlogNo=92596
Yusuf Üçlemesi "Süt": http://blog.milliyet.com.tr/Uclemenin_Sut_u/Blog/?BlogNo=158683

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 101
: 2403
Kayıt tarihi
: 18.11.07
 
 

İzmir'den merhaba! İzmir'de, Göcek'te, Marmaris'te, Milas'ta, Söke'de, Bodrum'da sonra yine İzmir..