Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

31 Mayıs '08

 
Kategori
Deneme
 

Altın kalem

Altın kalem
 

Resmi siyah beyaz zamanda kalmış kendisi esrleriyle zamanda en renkli yerlere yolculuk yapmış1efsane


Milli Eğitim Bakanlığı yüz temel eseri seçerken onu da ilk yirmiye koymuş… İlk bakışta eserleri sanki sadece çocuklar için yazılmış gibi geliyor. Fakat o, gözlemlerini iyi bir şekilde yorumlayarak eserlerini okuyan ve dinleyen herkese birer mesaj vermek istemiştir.

Aile hayatına bakıldığında; babası Kafkasya kökenli bir aileden gelen Binbaşı Ömer Şevki Bey, annesi İstanbullu bir ailenin kızı Fatma Hanım’dır.

Gönen, Ayancık, İnebolu gibi çeşitli yerleşim yerlerinin ilkokullarında okuduktan sonra İstanbul’a gelmeleriyle burada özel bir ilkokuldan mezun olmuştur. Bir süre yabancı dille öğrenimi yapılan Mektebi Sultani’de okumuş ve belki babasının adını taşıdığı için onun mesleğini de seçmek istemiş belki de babasının isteğiyle belki de … ikisi İstanbul da biri de Edirne de olmak üzere üç askeri okula gitmiş ve 1903’te İstanbul da Mektebi Harbiye-i Şahane’yi bitirerek subay olmuştur. Farkındayım, buraya kadar anlattıklarım kayda değer tüm yazarları hafızanızda toplamanıza neden oldu; fakat bir süre sonra ordudan kendi isteğiyle ayrılmış ve Selanik’e giderek burada “Genç Kalemler” dergisinde makale ve hikayeler yazmaya başlamıştır dersem onun kim olduğunu artık anlar mısınız?

Ömer Seyfettin…

O, Balkan savaşının çıkmasıyla, hiç düşünmeden eline aldığı kalemi yine hiç düşünmeden bırakmış ve yerine silah tutmuştur. Bu savaşta Yunanlılara esir düşmüş ve biraz da farkında olmadan gelecekte yazacağı hikayeler için bir yıl boyunca malzeme toplamıştır. Ülkesine dönünce hayatının sonuna kadar Kabataş Lisesi’nde öğretmenlik yapmış ve yazmaya devam etmiştir.

Kabataş Lisesi’nde öğretmenlik yaptığı dönemde yalnızlık, bakımsızlık ve zamanın teşhis edilemeyen şeker hastalığı büyük yazarı çöküntüye sürüklemiştir. On beş gün kadar Haydarpaşa Tıp Fakültesi’nde tedavi gördükten sonra, henüz otuz altı yaşındayken hayata gözlerini yummuştur….

Onun için yazmak hava kadar su kadar önemlidir. İlk eserini yazdığında on beş yaşında bile olmamasına rağmen, oluşturduğu karakterlerin ve olayların hava kadar temiz ve anlatımının su kadar berrak olmasına önem göstermiştir.. Bu yüzden o, Türk Edebiyatında kısa hikayelerin kurucusu, Milli Edebiyatın altın kalemi ve Çağdaş Edebiyatın öncüsü sayılmıştır. Yazarın hikayelerini kendi hayatından esinlenerek oluşturması, hikayelerinde din, kahramanlık, adalet, gurur, cesaret, tok gözlülük gibi manevi konular ve değer yargılarının ön plana çıkmasını sağlamıştır. Ahlak bozuklukları, toplumun aksayan yönleri, batıl inançlar, büyü, peri gibi halk inanışları yazarın en çok eleştirdiği konulardır.

Ömer Seyfettin hikayelerinin altını kendi adının dışında; Perviz, Kaygusuz, M.Enver, Ayas, Camsap, C.Nazmi, C.Nizami, … gibi pek çok imza attığı için her geçen gün bilinmeyen hikayeleri gün yüzüne çıkabilmektedir.

Öldükten sonra eserleri değer kazanan ve değerlenen eserlerin yücelttiği sanatçılar arasında o da yerini almıştır. Ömer Seyfettin sağlığında; Ashab-ı Kehfimiz (Yedi Uyurlarımız, 1918), Harem (1918), Efruz Bey (1919)’i yayınlarken onun ölümünden sonra; Efruz Bey ve Harem başta olmak üzere Kahramanlar, Bomba, Yüksek Ökçeler, Kurumuş Ağaçlar, Falaka, Beyaz Lale, Aşk Dalgası, Gizli Mabed, Kaşağı, Yalnız Efe’nin yayınlanması büyük ses getirmiştir ve böylece yazar ölümsüzleştirilmiştir.

 
Toplam blog
: 6
: 3289
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

Lise öğrencisiyim. Kalabalık ortamları pek sevmem. Gelecekle ilgili geniş çaplı planlarım vardır hep..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara