Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '17

 
Kategori
Sinema
 

Amerikan Rüyasına Bir Övgü: Rocky (1976) Filmi

Amerikan Rüyasına Bir Övgü: Rocky (1976) Filmi
 

Stallone, parasızlıktan önce satmak zorunda kaldığı, sonra yeniden satın aldığı köpeği Butkus ile.


Senaryosu ve başrolü Sylvester Stallone’ye ait olan 1976 yapımı Rocky filmi  gösterime girdiği yılın en çok hasılat getiren yapımı olarak bütçesinin yaklaşık yüz katı kadar gelir getirmiştir. Stallone’yi tıpkı yarattığı Rocky karakteri gibi sıfırdan Hollywood’un önemliyıldızları arasına sokan bu yapım dokunaklı hikayesi yazarının hayatını değiştirerek ona Akademi’nin  “En İyi Senaryo”” ödülünü ve Hollywood’da halen sürmekte olan bir aktörlük kariyerini getirir. Her ne kadar Amerikan rüyasına karşı eleştirel nitelikler taşısa da film bu ideolojinin bazı yerleşmiş politikalarını destekler niteliktedir. Üstüne üstlük bugün halen Taxi Driver ve All the President’s Men gibi filmleri geçerek  “En İyi Film” ödülünü alması tartışılsa da bir spor, aşk ve kaybeden hikayesi olarak bu filmi ezilenler için keçiboynuzu tadında ve gerçekçiliği tartışılır nitelikte de olsa ilham verici yönünü korumaktadır.

Film, Rocky’nin çöplüğü andıran bir ringde ortama tezat oluşturan İsa figürünün altında yaptığı boks maçıyla açılır. Kuralları olan bir spor karşılaşması yerine, Roma kolezyumlarında dövüşen iki ucuz dövüşçü bir sokak kavgasında karşısındakini dövmeye çalışıyor gibidir ve Tanrının oğlu bile aslında onların yanında değildir. Kazandığı bu maçtan sonra bile Rocky seyirci tarafından bir serseri olmakla suçlanacaktır.[2] Ardından Rocky’nin yaşadığı izbe daireyi, çağrısına utangaçlığından cevap vermeyen Adrian’ı (Talia Shire) göstererek film, başrolünün hayatını tanıtır seyirciye.  Otuz yaşındaki Rocky, her ne kadar boksör olmak istese de aslında yaşamını tefeci Gazzo’nun (Joe Spinell) tahsilatçılığını yaparak kazanmaktadır. Tıpkı Stallone gibi Rocky de Amerikan rüyasının içine kaybetmek için doğmuş bir yalnız ve kimsenin umrunda olmayan bir adamdır.

Bu arada Muhammed Ali’den mülhem yaratılmış ağır sıklet boks kemerini halihazırda elinde bulunduran Apollo Creed (Carl Weathers) sakatlanan rakibi yerine Amerika’nın 200.Kuruluş Yıl Dönümü’nde dövüşmek için bir rakip aramaktadır. Kendi ayarındaki tüm boksörlerin o sırada başka programları vardır. Creed’in aklına ABD’nin fırsatlar ülkesi olduğu propagandasını destekleyecek bir senaryo gelir: “İsimsiz bir boksöre tam da bugünde şans vermek…Ve sadece İtalyan Aygırı lakabını sevdiği için bu dövüşçü Rocky Balboa olacaktır. ”. Hem zaten Amerika kıtasını da bir İtalyan keşfetmemiş midir? Her şey imajlar dünyasının istediği senaryoya uygun olacaktır: “Apollo Creed İtalyan Aygırı’na karşı,tıpkı bir korku filmi gibi…”[3] Aynı zamanda senaryo hem ticari hem de ikiyüzlü ideolojinin gereklerine uygun biçimde politik olarak doğrucudur. Baş aktör seyirciden böyle bir adama şans verdiği için saygı görecek, herkesin istediği gibi hem hasılatı hem de maçı alacaktır. Hayattaki figüranlığına uygun olarak Rocky’ye yiyeceği dayak karşılığında aslında Creed’in gücü karşısında aşağılanmak için ona sunulan geçici şöhret ve birazcık da para vardır. Bu acımasız ve ikiyüzlü sistem adı konmamış bir tür aristokrasiyi yani güçlüyü destekleyerek kendini devam ettirmektedir.

Ancak Rocky, alnına yazılı senaryoyu değiştirmeye kararlıdır. Önce utangaç Adrian’ı ikna eder ve onunla hayat arkadaşı olurlar. Antrenman yaptığı yetersiz koşulları kendi avantajına çevirir. Düzenin ona çocukluğundan beri dayattıklarının öcünü almak için bu maç onun tek fırsatıdır. Amerikan rüyasının hayallerine kimi zaman kapılsa da sıkı çalışır ancak yetersizliğinin farkındadır. Zira maçtan bir gün önce gittiği ringde kendi posterinin seçtiği şort rengiyle uyumsuz olduğunu fark etmesiyle bu rüyada sadece bir figüran olduğunu anlar. Bu sebeple kendine hedef olarak daha önce Creed karşısında hiç başarılamamış 15 raund boyunca ayakta kalmayı seçer. Adrian’ a dediği gibi bunu başarabilirse kendi farkında olmasa da kapitalizmin onun beynine nakşettiği  Philadelphia’nın varoşlarına ait bir serseri olduğu düşüncesini böylece yıkacaktır.

Film her ne kadar kapitalizmi eleştiren yönler içerse de ırkçı ve kapitalist denebilecek önyargıları destekler mahiyette öğeleri de içinde barındırır. Sosyolojik açıdan baktığımızda 70’li yıllar ABD’si kimi beyazları açısından siyah işgücünün yeni yeni katılımıyla onları tehditettiği bir dönemdir.Filmde de Rocky’nin dolabı Mickey tarafından onun özel olarak çalıştıracağı siyah bir boksöre verilir. Rocky, beyazların bilinçaltına işlenen bu korkuya karşı zaferi ikisi de beyaz olan ve aileyi temsil eden Adrian ile aklı temsil eden antrenörünün desteğiyle siyah bir boksöre karşı kazanacaktır. Bunun yanında tam da kapitalizmin istediği gibi Rocky’nin  her maç öncesi dua etmesinde ve Peder’den kendisini kutsamasını istemesinde gösterildiği gibi din kurumunun ve  Adrian ve Paulie’den müteşekkil çekirdek ailenin öneminin altı çizilir. ABD’de iyi eğitimin ücretli olması sebebiyle işçi sınıfının elinde kol emeği dışında bir şansı yoktur. Ve işçi sınıfının içinde barındırdığı güç filmdeki biçimiyle isyana dönüşmeden, böylece kontrol altında tutulmak istenmektedir. Ayrıca ezilenin ezilene karşı acımasız tavrı bu okuma biçimiyle görülebilir.

Sonuç olarak, film ezilenlere katartik bir rahatlama sunmak dışında fazlasını vermez. Sorunların kaynağını seyircinin yüzüne vurmak yerine Amerikan rüyasının acımasızlığı karşısında sıkı çalışan ve yeterince dayanıklı olan herkesin bir şansı olduğunun altı çizilir.Yalnızlaştırılmış birey başarılı olamadıysa acımasız sistemden ötürü değil ya şanssızlıktan ya da tembelliğindendir. Varoşlarda iyi bir okula gitme fırsatı bile verilmemiş bu insanlar, serseri oldukları suçlamasıyla zaten şehrin kenar mahallelerinde görünmezliğe mahkum edilmişlerdir. Böyle böyle uyuşturulan ve özgüvenleri parçalanan Amerikan işçi sınıfı da içlerindeki potansiyel güce yabancılaşmış olarak, aralarından çıkan, aslında sirkte terbiyecinin yanına konmuş bir maymun olmak dışında bir anlam taşımaması amaçlanan Rocky gibi kahramanlarla avutulurlar. Kazanan, insanların hayatını acımasızca tehlikeye atarak karlı işlerini sürdüren kapitalistler olur. Hem zaten senaryonun ilham aldığı maçta da Muhammed Ali, isimsiz rakibi Chuck Wepner’ı nakavt etmemiş midir?

Filme Dair Notlar: (imdb.com internet sitesinin filmle ilgili sayfasının Trivia bölümünden alınmıştır)

  • ·    Bu film “En İyi Senaryo” , “En İyi Film” ve “En İyi Kurgu” ödüllerini kazandı. Fakat Stallone En İyi Erkek Oyuncu ödülünü James Fitch’e kaptırarak daha önce sadece Charlie Chaplin ve Orson Welles gibi iki devin başardığı aynı yılda en iyi film, senaryo ve erkek oyuncu dallarında ödülü kazanmayı kıl payı kaçırdı.
  • ·         Film, Oscar Ödülleri tarihinde En İyi Film seçilen ilk spor filmidir.(Bana göre bu filmi sadece bir spor filmi olarak nitelemek ona haksızlık olur.)
  • ·         Stallone bu filmin senaryosunu tamamladığında bankada sadece 106 Doları vardı. Parasızlıktan filmde Butkus adıyla görünen köpeğini satmıştı.
  • ·         Stallone’nin senaryoyu satmak için bir şartı vardı: Baş rolü kendisi oynayacaktı. Senaryo için beş parasız Stallone’ye 350 bin Dolar gibi paralar teklif edilse de o başrol kendisine verilmediği için bunları kabul etmedi.
  • ·         Kendisine başrolü oynaması için Robert Redford, Warren Beatty, Burt Reynolds gibi isimler teklif edilse de Stallone bu filmin kendisinin tek şansı olduğunu biliyordu ve hepsini reddetti.
  • ·         O da o dönem isimleri fazla bilinmeyen ancak şartını kabul eden Robert Chartoff ve Irwin Winkler’ın mütevazı teklifini kabul ederek senaryosunu 35 bin Dolara sattı ve iddialara göre bunun 15 binini köpeğini geri alabilmek için harcadı.
  • ·         Filmin bütçesi 1 milyon Dolar olarak belirlendi. Ekstra oluşan masraflar için gereken 100 bin Doları yapımcılar evlerini ipotek ettirerek karşıladılar.
  • ·         Buna karşılık 112 milyon Dolarlık hasılatıyla yılın en çok gişe yapan filmi Rocky oldu.
  • ·         Filmin seçmelerine katılan Carl Weathers dövüş sahneleri için Stallone ile karşı karşıya geldi. Onun kaburgalarını incitince gerçek bir aktöre karşı daha rahat edeceğini söyledi. Fakat filmin başrolünün ve senaryosunun bu isimsiz adama ait olduğunu öğrenince şaşkınlığını gizleyemedi.
  • ·         Talia Shire bu senaryoyu yazan ve kendisini kendisini “entelektüel bir mağara adamı” olarak anan Stallone’ye karşı hayranlığını gizleyememişti.
 
Toplam blog
: 4
: 391
Kayıt tarihi
: 12.09.17
 
 

Bu sayfada siyasetten aktüeliteye ama öncelikle sanat bilhassa sinema ve edebiyat üzerine yazılar..