Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

04 Haziran '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Amigdalanı aldır rahat et

Sevdaların ardından yakılan türküleri dinleyerek geçer bir ömür ve dilinde bin bir ah ile serzeniş var ise, sevmişsindir gönülden, gönül demişsin ey gönül, nedir benim çektiğim elinden…

Sonsuz aşk yoktur diyor bir usta, başka bir usta aşk diye bir şey yoktur diyor. Elimdekileri topluyorum, kulağıma düşen cümlelere, gözümün değdiği satırlara bakıyorum; aslında sevgi diye de bir şey yok ki!

Kim yapabilir tanımını? Nerede yazar karşılığı? Türk Dil Kurumu koymuş aslında anlamını, insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu.

Yani gerçekte; sevginin yanına yakıştırılan hiçbir ifadeden bahsetmeyen, düz, sıradan basit bir tanım.

Bende söyledim onlara seni seviyorum diye.

Ama hiç bir sevgim sonsuza dönüşmedi, yani sonsuz kere söylemedim, söyleyemedim kimseye. Asla senden başka kimseyi de sevmeyeceğim demedim. Diyemem, bilirim ki sonsuz kere sadece kendimi sevebilirim.

Çünkü ne olduğunu, nasıl olduğunu bilmediğim ve başka kişilere karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu her an her yerde beni bulabilir.

Nasıl seversiniz siz? Acılı mı, ağrılı mı? Sancılı mı?Ateşli mi? Kontrollü mü? Bir tarzınızda yok değil mi? Kişiye göre değişiyor. İşte bu yüzden sevgi diye bir şey yok. Kalıcılığı devamlılığı yok. Sizi sevmeyen birini en fazla ne kadar sevebilirsiniz?Bir yıl, iki yıl, üç yıl? En fazla sekiz yıl sevenini gördüm ama onunki de sonsuza kadar sürmedi.

Sevginin diğer anlamı güvensizliktir. Sizi çok sevdiğini söyleyen birisine güveninizi yitireceğiniz en uç nokta nedir? Aldatılmak mı? Yalan mı? Aslında her ikisi de aynı değil midir?

Beynimizde Amigdala diye adlandırılmış bir bölge var. Hani şu öğrenilmişliklerin tekrarı esnasında çıkan, ruhsal bozukluk deposu, depresyon belleği, kötü anılar arşivi. Ne derseniz deyin ismine. Amigdalanızı aldırdığınızda her şey düzeliyor bunu biliyor musunuz?

Sevda yanığında döne döne kavrulanlara yeni tavsiye. Amigdalanı aldır rahatla! Şimdi sağlıkçılar kızacak belki bu yazdıklarıma.Ama işin gerçeğine bakmak lazım. Sevgisinden çürüyen, tüm yaşanmışlıklar sebebi ile gören gözle bakmayı bilmeyen, ağlarken susmayan, susarken ağlayan birisi için bu operasyon geçerli olmaz mı? İnsanı rahatlatan, iyi hissettiren, terk edilmişliği, yalnızlığı, belki de aldatılmışlığı neredeyse hissettirmeden geçiştirmeye yarıyorsa, neden aldırılmasın.

Amigdalam var benim!

Hatta varlığını da seviyorum. Onunla anlaşmayı öğrendim. Sevda yanığımda oldu benim, aldatılma çürüğümde. Kömür gibi karardığım, yastığımın sel suyuna kapıldığı da oldu gecelerde ama Amigdalamı sevmekten vazgeçmedim. Bakınız sevmek diyorum, dilimiz o kadar alışık ki!

Onu kontrol edebildiğim zamandan beri onun kontrolünden çıktım.

Seviyordum, seviliyordum. Hatta yaşamıma sihirli bir el değmişti sanki.Ayaklarım yerden kesilmişti.Hissettiğim duyguya karşı, ne TDK Sözlüğünde yazan tanım, ne de Amigdala engel olabilirdi. Fakat birden, her şey alt üst oldu. Beni sevmediği vesvesesine kapıldım, aldatıldığımı düşündüm, uzaklaştığını düşündüm, ayrılmak isteyip de söyleyemediğini düşündüm. Derken pat diye beyin sapımın üstünden kalbime Amigdala indi.

O anda ona teslim oldum. Geçmişte yaşadığım tüm kötü tecrübelerde, ne kadar olumsuz duygu varsa hepsi tek tek düştü aklıma, işledi ruhuma. Yaşadığım sevgi bir ızdıraba dönüştü. Nereden nereye geldim. Oysa ortada bir şey yoktu. O sadece biraz kendisine dönmek istemişti o kadar.

Birileri tarafından sevilmek, birisi için değerli olmak, birisini sevmek ama mutlaka aynı dozda sevilmek. Bunun için yaşamıyor muyuz? Peki, kendinize dürüst olun; elli yıl boyunca birisini aynı dozda sevebilir misiniz? Sizden bu beklenilse yapabilir misiniz? Elli yıl! Evlilikler nasıl sürüyor diyeceğiniz için bu örneği verdim. Elli yıl boyunca insanlar sadece birbirlerini sevmiyorlar ki evliliklerinde. Ailelerini seviyorlar, çocuklarını seviyorlar, bu yapıyı ortaya koyduran nedenleri, huzuru, dış etkenlerden gelecek zararlara karşı topluca hazır olda bekleyen gardı seviyorlar. Şöyle düşünün; tek başınıza mı daha güçlüsünüz, yoksa ailenizle mi daha güçlüsünüz? Tek başınıza mı daha mutlusunuz, yoksa kalabalık halde yaşayınca mı? Bu sebeple yirmiler, yirmi beşler, elliler var.

Bugün dışarıda kaç tane evli çift gördünüz? Ya da yakınlarınızda gözlemleyin evlilikleri, yıllar geçtikçe birbirlerine davranışları değişmiyor mu? Nerde o sevda sözleri, romantik bakışlar. Sevgilim aşkım hayatım bir tanem sözleri nerde? Yerlerine yenileri gelmiş değil mi? Onca yıl davranışlar değişebiliyorsa, sevgi denilen bu tanımı tuhaf duygunun değişmesi normal değil mi?

Tahmininizden daha erken bir değişiklik hissettiğinizde Amigdalanız ayağa kalkar. Olamaz böyle şey diye birden savaşa girer ruhunuzla. Sizi acıtmaya başlar. Daha öncede buna benzer bir ilişkim olmuştu, başıma şunlar gelmişti, bana bunları yapmıştı diye düşünmeye başladığınız an, Amigdalanızın kontrolü altına girmişsinizdir demek.

Eğer bir de düşünceleriniz davranışlarınıza dönüşüp, ilişkinize yansımaya başladığında, söz geçiremediğiniz Amigdalanız sayesinde siz elinizde olanı da kaybederek, biliyordum hissetmiştim ben derken, Amigdalanız kupayı havaya kaldırmıştır bile…

Gelin siz Amigdalanızı aldırın rahat edin. Ruhsal bozukluk deposu, depresyon belleği, kötü anılar arşiv’ini sistem dışı bırakın. Sizi etkileyen bu kötü ruhtan kurtulun. O zaman sevmenin sonsuzluğuna da, deli gibi sevilmeye de ihtiyacınız olmayacak.

Başkalarına yönelmeye yarayan o duyguyu kullanın kullanabildiğiniz kadar ama arkasını beklemeye girişmeyin. Eğer beklemeye girerseniz, karşınıza eski dostunuz Amigdala çıkabilir.

Hislerinizi adlandırmak yerine, tadını çıkartarak yaşamayı seçin, bazen yüklenmiş anlamların altında ezildiğimizden, istemediğimiz bir yaşama doğru sürüklendiğimizi geç fark etmiş oluyoruz. İstediğiniz yaşamı sizinle paylaşabilenlere daha yakın olun, istemediğiniz yöne sizi sürükleyenlerden uzak durun. Amigdalamı aldırmadım, hala var ama onu ben kontrol edebiliyorum.

Başkalarına ilgi ve yakınlık göstermeme sebep olan hissim yerinde, kullanıyorum onu. Sözsel alışkanlıklarım hala yerli yerinde olsa da, aslında sevgi denen bir şeyin olmadığını biliyorum. Bu sebeple sonsuz sadakat, sonsuz sevgi, sonsuz aşk diye koşturmuyorum birilerinin ardından, çünkü biliyorum ki, sonsuz olan tek şey, Amigdalanın tüm evrende, tüm insanlık üzerinde varlığı.

Kötü hisler, kötü anılar, hastalıklı düşünceler siz istediğiniz sürece asla sizi yalnız bırakmaz, hatta yalnızlığınızdan faydalanarak hiç yakınlarınızdan gitmez.

Hani bilim kurgu denilen saçma sapan, ütopik senaryolar vardır ya; sizinki de ruhsal kurguya dönmeden, ruhunuzu Amigdalaya teslim etmeden, size zarar veren tüm duygulardan, kişilerden, mekanlardan, olaylardan, hatıralardan uzaklaşın.

Bakın o vakit hayat ne kadar keyifli olacak. Belki karşınıza ellileri getiren birisi çıkacak, on beşten sonra onu değil de, onun size verdikleri ile mutlu olabileceksiniz. Size aşkım dememesi zorunuza gitmeyecek, ondan gelen size Anne dediğinde, dünya umurunuzda olmayacak. Boş verin bu Amigdalayı! En iyisi mi ya kontrol altına alın ya da kendisini aldırın gitsin.

 
Toplam blog
: 20
: 1392
Kayıt tarihi
: 02.06.08
 
 

Profesyonel İnsan Kaynakları Danışmanı, Eğitmen, Kendi halinde yazar-çizer... ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara