Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '12

 
Kategori
Deneme
 

An

An
 

Rüzgarın habersizce saçlarını okşadığı kadın, gözlerini kocaman açıp sesinin kontrolünü kaybetmişçesine bağırıyordu; sayesinde dünyanın daha güzel olduğuna inandığı adama karşı. "Bu kadar mı? Bu kadar kolay mı?" Öfkeliydi. Gözü dönmüş gibi davranıyor fakat bir deha kadar da zeki cümleler kuruyordu. Karşısındaki adamı yerden yere vuracaktı, aşağılayacaktı, dibe batıracaktı. Zayıflık ona göre değildi hiçbir zaman. Asla kontrol edilemez, asla sindirilemezdi. Ancak o reddederdi. Sınırlardı. Uğraştırırdı. Bir gün yeniden doğacak olursa ismi "zor" olurdu. Zor kadın. Hiçbir fedakarlıktan kaçmamıştı: yıllarca güven ekmişti, evlenince sahip olacakları iki katlı evlerinin bahçesine. Nasıl hiçe sayılırdı onca sene? Nereye sığdırırdı geleceğini bir bir kaleme aldığı yazılarını. Onunla yaptığı tatil planlarını? Öfkesini kelimelerle ifade edemediğinde kolları görevi devralıyordu. Adamın göğsüne indirilmiş birkaç hafife alınmayacak yumruk.. Ağzından çıkan her kelimenin vurgusuyla bir iniyordu yumruklar. Onu kabına sığdırmayan ve ufak tefek oluşuna karşılık yerinde durdurmayan nefreti adamın kırmızı kareli gömleğini havalandırıyordu. Sokak susmuştu. Yan caddenin gürültülü arabalarını da kırmızı bir göz durdurmuştu. Tanrı duaları susturmuştu, kuşlar da birbirlerini. İnsanlarsa artık çift olmayan bu ikiliye tuhaf bakışlar atmaktan kendilerini alıkoymuyorlardı. İkisi de, büyük olduğu muhtemel dertlerinin ağırlığından başlarını kaldırıp da onları göremezlerdi ne de olsa. Adam güçlükle kadının kollarını sonra da ruhunu kavradı. Tutabilmek ve durdurabilmek için sıkmıştı farkında olmadan. Kadın hareketsiz kaldı. Ruhu daraldı. "Sakin ol!" Kadının gözlerinden akmaya fırsat bulamamış birkaç damla yaş, yükselen bu ikaz sonrasında zamanın geldiğini hissedip yola koyuldu. Adam çevresindeki yabani bakışları bahane ederek sesini azalttı: "İnsanlar bize bakıyor". Kadın öylece kalakalmış ve kolunun acısını unutmuştu çoktan. İçinde ne acılar biriktirmişti o ana kadar, bu acı da bir şey miydi? Kabul edilebilir miydi hem bu yaşattıkları? Her şeyin yolunda gittiğini sanmak ne kadar da büyük acizlikti! Acizlik. Çaresizliğin acıyla marine edilmiş hali. Bıraktı kollarını. Hayallerini, beklentilerini buruşturdu. Yolda gördüğü ilk çöp kutusuna atacaktı onları. İçinde unuttuğu sinema bileti gibi, özgüveni de atacaktı farketmeden. Derin bir iç çekişti ama nefesi boğazındaki kelimelere takılıp titredi. Pes etmişti. Kefildi gururuna. Ardından "Gitme" demeyecekti. Özlemeyecekti gömleğinin kokusunu. Son nefesi gibi bıraktığı hüzünlü hava adamın boynunu okşadı. O an adamın içinde çok derinlerde hangi zamandan kaldığı belli olmayan mumyalanmış sevgi, dirildi.
"Her zaman çok şefkatliydin.."
Yine bu şefkat değil miydi zaten, sığındığı?
Kadın kafasını gömdü onunla olduğu son anının buğusuna. Yavaş yavaş yayıldı damarlarına terkediliş. İnsanlar dağıldı. Kaldırımlar karardı. Sokak ıssızlaştı. Sessiz bir soğuk fısıldar gibi geçti yanından. Kepenkleri inmiş bir dükkan kadar ıssızdı şimdi.. kadın.

 
Toplam blog
: 2
: 147
Kayıt tarihi
: 08.09.12
 
 

Hey, siz siyah fötrlü bayan: içtenliğin, hala öğrenmemiz gereken en önemli yeti olduğunun farkınd..