- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ana acısı

Baba acısı da, ana acısı da beterdir. Her iki acı’da da, ateş düştüğü yeri yakar lafı çok doğrudur. Benim ailem de ilk çok yakın ölüm babamın ölümü oldu. Çok sarsıldık, çok üzüldük, ne yapacağımızı bilemedik. Hem de üç kardeş de büyüktük, evli-barklı, çoluklu-çocuklu, iş-güç sahibi insanlardık. Ama dediğim gibi belki ilk acı olduğu için sudan çıkmış balığa döndük.
Anneciğim de çok üzüldü, fakat analık içgüdüsü ile hemen bizleri kanatları altına aldı. Kendi üzüntüsünü içine bastırdı. Bizleri toparlamaya çalıştı. Olayı makul görmemizi sağladı. Hayatın devam ettiğini gösterdi. Bizi kendimize getirdi.
Aradan dört yıl geçti. Annemi de kaybettik. İşte bu daha başka türlü bir şeydi .O kayıp, insanı kederinden ne yaptığını bilemeyecek hale getiriyor.
Bir hafta önce bir anne vefatını gazete haberlerinde okudum. Hanımefendi İstanbul’un tanınmış bir ailesinin annesi imiş. Çok mükemmel bir anne olmakla kalmıyor, bir yardım meleği gibi sadece kendi çocuklarına değil başka çocuklara da elini uzatıyormuş, sevenleri, onu iyilikle hatırlayacak olan çokmuş. Ne güzel, ne mutlu ona, herkese nasip olsun böyle anılmak. Geniş katılımlı bir cenaze töreni olmuş, çocukları törene katılamamış (çok normal olabilir). Ancak tabutun üzerine koydukları “For The Best Mom In The World” (Dünyanın En İyi Annesi İçin) yazısıyla annelerine veda etmişler.
Çok tuhafıma gitti, belki ben inceliği anlayamadım, belki ben işin özel bir yanı olduğunu kavrayamadım. Baba Türk, vefat eden anne Türk, dört çocuk Türk. Yabancı okullar da hatta yabancı ülkeler de okumuş olabilirler. Eğer Türkçe konuşmayı unutmadılarsa bizim dilimizde de bu acıyı ifade edebilecek yığınla kelime var. Yeter ki onsuzluğun ne demek olduğunu bil, için yana yana onsuzluğu yaşa.
Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar…..