Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '10

 
Kategori
Güncel
 

Ana karnındaki dil...

Ana karnındaki dil...
 

Kuşları okuyorum içimde, ağacın kuşlarını...(E.Cansever)


Soyadı kanunu çıktığında nüfus memuru tarafından kendisine ''Orospina'' soyadı verilen, adını unuttuğum ama utancını asla unutamadığım Ermeni kadın ile sevgili Hrant’ın anısına... (hazandagüzeldir) 

ÖKSÜZ DİL 

Ben, anası Hıno'nun; Ermenice, Kürtçe, Zazaca, Türkçe deyimlerle ve kedileri Mestan'la beraber arkadaş olarak büyüttüğü, bizim mahallenin ''Gâvur'' ağabeylerinden Mıgırdiç Margosyan'ın yalancısıyım. Tarih boyunca dile ilişkin tüm hikâyeyi özetleyen bir deyimden, Zımanê zıkmaki, yani, ''Ana karnındaki dilden'' söz edeyim size/bize... ''Ana dil'' anlam dünyasının ötesine geçen bu deyimi, dünyaya armağan eden bir kültürün kıymetinden sual olunur mu? 

''Ana karnındaki dil''den söz açılmışken, dilleri ve kavimleri zorla iskâna tabi tutanlar, dilleri yasaklayanlar geliyor aklıma... Seyit Rıza'nın idam edilirken söylediği tarihe şerh düşen o, ''Evladı Kerbelayık, yazıktır, günahtır, cinayettir! '' cümlesiyle sesleniyorum onlara... Tarihen ayıptır! Siyaseten zulümdür! Ve günahtır! 

Ben, henüz on dört yaşındayken sürgün kafilesinde kaybolan, sonra bir Kürt ağanın yanında çobanlık yapan, sünnet edildikten sonra ismi Ali olarak değiştirilen Sarkis'in, yani nam-i diğer Heradanlı Sıke'nin oğlu Mıgırdiç Margosyan'ın yalancıyım... Yarısı Ermenice, yarısı Kürtçe bir deyim öğrendim geçenlerde rastlantı sonucunda. ''Berdan berdan eğenk lao!'' ''Parça parça olduk oğlum! '' Şimdi, 'Paramparça olduk lawo' cümlesindeki anlamın derdindeyim, tarihte ve güncelde... Günahtır! Yazıktır! Ayıptır! 

Ben; seçmen kütüklerinde Miğirdiç, Mıhırdıç, Mugurduç, Mıcırdık, Mugıroviç, Mırmıroviç, Mıcırdiş ve son olarak ise Memetdinç olarak yazılan Mıgırdiç Margosyan'ın yalancıyım... Resmi tarihin, bu coğrafyayı bugüne getiren tarihsel hesap hatalarını, Kürtlerin; 'ézinge min, ézinge min!' yani, ''Benim odunum, benim odunum!'' deyimiyle de okumak mümkün. Dağa taşa; ''benim odunum, benim kuşum, benim dağlarım, benim nehirlerim Türk'' diye mühür basınca, her şeyin zorla Türk olacağını zannediliyor. Ama tarih öyle işlemiyor. Vallahi ayıptır! Zulümdür! Kötülüktür! 

Ben, Diyarbekir'i bizlerle yeniden tanıştıran Hançepekli, nam-ı diğer Gâvur mahallesinden Mıgırdiç Margosyan'ın yalancıyım. Türkçede, ''Bu dünyada ne kaldı, nedir bize dar gelen? Hani insanlık?'' anlamına gelen Kürtçe; 'Çi malı vê dınyayê çı ji me re teng é? Ka însanıyetî?' deyimi üzerine düşünüyorum, ondan el alarak. Kırmızı kırmızı düşünüyorum... Orta derecede Türkçemle muhalif, muhtelif düşünüyorum. Sadece resmi tarih çoğaltıcılarının değil, 'sol' hesap hatası yaparak ezilenlerin varlıklarını, acılarını, dillerini anlamayanların giderek devlete ne çok benzediklerini, günden güne onun şeklini aldıklarını düşünüyorum. Türkçenin yanında diğer dillere yer açmayı aklına bile getirmeyen edebiyatçılar, şairler geliyor aklıma. ''Hani insanlık, hani şairlik, hani şiirin ve şairin özgürlük, eşitlik ve sınır ötesi vaadi?'' diyorum, eski ve yeni aklımca. Yanı başındaki halka, halklara bir dillik yer açmayan, kendi dilini ezel ve ebet kılıp, diğer dillerin kalbini kıranlar kümesi geliyor aklıma... 

Oysa şairlik, insanlık; dil alıp dil vermektir. Benim dilim sende, senin dilin bende demektir. Başkalarının dilini de kendi dilinin ucuna kondurmaktır tarihte ve coğrafyada... Şairlik, ''Sen yenisin galiba, dağları sürç-i lisan sanıyorsun'' dizesindeki anlamı kavrayıp dilini devletten, resmi tarihten koparıp ezilenlerin dilinin yanına koymaktır. ''Çocukları sürç-i insan sayarak, bir tabudan bir tabuya, bir kötülükten bir kötülüğe geçerek nasıl özgürleşip insan olabilir insan? ''diyorum. Ama en çok da yazıktır diyorum, günahtır, ayıptır. 

Ben, Hamravat suyundan tas tas su içen Mıgırdiç Margosyan'nın yalancısıyım. Kürtçe 'Gotiye xaç, nabe paç' deyimiyle de okuyorum, yeniden anlamlandırıyorum tarihin ve coğrafyanın delillerini. Bu deyim kişilerin, kavimlerin bir kere 'haç/put' demişlerse, bir daha asla ''çaput' demeyeceklerini söyler bizlere. Gündelik yaşamdan devşirilen bu mecazı, somut gerçeğe şöyle tercüme edebiliriz: tarih boyunca baskı ve zulüm altında kalan halklar gün gelip korkuyu yenmişlerse, korku korkusuzluğa dönüşmüşse artık eşik geçilmiştir. Ey insanlara sevmeme, tanımama, anlamama gücü veren kötülük! Anla artık, anla! Yazıktır! Ayıptır! Günahtır! 

Ben, Mıgırdiç Margosyan'ı; Ermenice, Kürtçe, Zazaca ve Türkçe dualarla doğurtan Kuré Mama'nın yalancısıyım. Onu okudukça, kendi halklarının acılarını ve dillerini temsilen, Musa Anter ve Hrant Dink geliyor aklıma. Onların bizlere bıraktıkları tarihsel, siyasi, insani delilleri okuyorum yeni yılın son günlerinde bir kez daha... Okuyorum, okuyorum da... Yazıktır ama! Günahtır! Ayıptır! 

Eski yılda da, yeni yılda da, ''Yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadıdır'' diyorum. Ve ekliyorum, başka dilleri, başka kavimleri sevmeyenler için ekliyorum: ‘Yazıktır! Zulümdür! Ayıptır! 

Alıntı: Sezai Sarıoğlu/ 1.8.2010 

) E.Cansever. 

 
Toplam blog
: 36
: 7030
Kayıt tarihi
: 12.12.07
 
 

Elazığ'ın, şimdiki adı Alacakaya olan, ama eskiden küçük bir madenci kasabasında; Güleman'da doğd..