Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '08

 
Kategori
Blog
 

Ana sayfa podyum, yazarlar manken

Ana sayfa podyum, yazarlar manken
 

Mazruf bu işte!


Eski ve yamalı bir elbise temiz olmak şartıyla elbette giyilebilir… Ama yırtığı, söküğü olan kirli bir elbise giyilmez. Kuralara uyulmadan, çalakalem yazılmış bir yazı da içeriği ne kadar güzel olursa olsun kirli, yırtığı ve söküğü olan bir elbiseyle defile yapmak gibidir. Podyumda salınarak yürüdüğünüzde bakan çok olur belki ama alkış alamayacağınız kesindir. Bu konuda bir “anlayış ve hoşgörü” beklemek, “idare et ağabey” mantığıdır ki, kişiyi bir yerlere götürmez.

MB idaresi gerekli uyarıları yapmakla yetinmiş ve inisiyatifi üyelere bırakmış doğal olarak. Zaten genç editör arkadaşların günde 200 yazıyı tek tek elden geçirmeleri ve düzeltmeleri mümkün değil.

Şimdi tutup da “Dahi anlamına gelen de’ler, da’lar ve ki’ler ilgili sözcükle bir boşluk verilerek ayrılır, soru ekleri (mı-mi-mu-mü) için de aynı yöntem geçerlidir.”diye teknik bilgileri birbiri ardına sıralamak yersiz. Satır başlarına küçük harfle başlamanın “özgünlük” adına yapılan “bilinçli” bir yanlışlık olduğu savlansa da, verilen görüntü pek hoş olmasa gerekir.

Bütün bu kurallar yazı uğraşına gönül vermiş üyelerin bilmek zorunda olduğu ve ihlal etmemeleri gereken olmazsa olmaz kurallardır. Noktalama işaretlerini tavukları yemler gibi yazıya serpiştiren bir yazarın, araba kullanırken emniyet kemeri takma kuralına da uymadığını tahmin edebiliriz. İnşaatta çalışırken, motosiklet gibi taşıt araçlarını kullanırken çeşitli gerekçelerle koruyucu kask takmamak, ” kafa” dediğimiz hayati önemi olan uzvumuza pek de önem vermediğimizi gösterir. “Siz” hitabıyla başlayan bir yorumu da “sen” hitabıyla bitirirsek, bu da yazı uğraşına gereken önemi vermediğimizin alâmetifarikasıdır.

Bize ait olan sayfamız… Bir başka deyişle dükkânımız… Sayfamızdaki “Hakkımda” bölümü ise dükkânımızın vitrini… Kendimizi tanıtmaya çalıştığımız bu vitrindeki dağınıklık ve özensizlik yazılarımızın niteliğini de gösterir okurlara. Kapısının önü ayakkabı yığınlarıyla dolu bir evin yatak veya oturma odasını merak etmeye gerek yoktur.

Dört-beş satırlık bir tanıtım yazısını bile “düşük cümlelerle” donatmak, yazıda “çürük diş” gibi duran imlâ hatalarını satır aralarına bol miktarda serpiştirmek de bir beceri(!) sayılabilir elbette. “Hakkımda” vitrinine konan mostralık tanıtım yazısının kalitesi neyse, dükkân raflarında bulunan yazıların kalitesi de odur!

Bu gibi durumlarda klişe savunmalar, basmakalıp mazeretler de öne sürülebilir tabii:

“Bizler edebiyatçı değiliz!”

“Zarfa değil, mazrufa bak!”

Ya da…

“Sayfa benim değil mi? İstediğim şekilde yazarım, beğenmeyen okumasın efendim” de diyebiliriz elbet.

Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi…

Kirli, yırtık ve sökük bir elbiseyle dolaşmak ayıptır ama yasak değildir! İsteyen bu elbiselerle podyuma(ana sayfaya) çıkıp defile bile yapabilir. Her ne kadar “Elbiseye bakma içindekine bak” diye söylense de...

Alkış alamayacağı kesindir!

* * *

Not: "Takdir" sözcüğü birinci tekil şahıs kullanılmaz. "Takdir ediyorum veya ettim" denmez. Zaten küçükler büyükleri takdir edemez. Öğrencisinden takdirname almış bir öğretmen bugüne kadar görülmemiştir. "Takdire şayan" denir... "Takdirlerine mazhar olmak" denir... "Taktir" sözcüğünün anlamı ise çok farklıdır.Bir de "Onure olmak" gibi bazı üyeler tarafından sıkça kullanılan yanlış bir deyim var. Fransızca kökenli bu sözcüğün doğrusu "Onore olmak"tır.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..