Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Anadolu Kağnısı / Çamurlu yollarda

Anadolu Kağnısı / Çamurlu yollarda
 

Son üç gündür yağan yağmur toprağı öyle gevşetti ki, bahçe su birikintilerinden dolayı arapaşı (İçanadolu yemeği)
görünümlü oldu. Bizim çevre yollarında asfalt yok, iyi ki de yok. Ormana yakın diye kaldırım taşlı yollar tercih edildi, güzel görünümlü ve çevreyle uyumlu, böylece sel tehlikesi yaşanmıyor, su taşların arasından süzülüp gidiyor. Rampalı yollarda ise kaldırım taşlarının altındaki kumları da beraberinde götürüyor. Bazen bir- iki güçlü yağmurdan sonra yollar yamuluyor, taşlar kalkıyor, ama belediye işçileri hemen düzeltiyor.

***
Biraz önce camdan çamurlu yollara bakarken aklıma Sindirella'nın pabuçları geldi. ( Bu günlerde çizgi roman ve masal kahramanları gündemi epeyce meşgul ediyor ya.) Bu yolda yürüse şimdi nasıl görünürdü camdan pabuçlar, dedim. Hani bir de tabanı kırmızı meşhur Fransız pabuçları var, ünlüler giyiyormuş, fiyatı bir memurum aylığı kadarmış. O da geldi aklıma... bu yollara ne yakışırdı o pabuçlar! Yine bir türkü çağrışım yaptı,

" Mısırı kuruttun mi, ambarda durultun miii,
Nenen çarık giyerdi, bunları unuttun miii?..."

Orta Asya'da Türkler deriden ve yünden giyim eşyaları yapmakta ustaydılar. Çizme ve çarık en yaygın ayakkabı türüydü. Deri çizmenin yanı sıra, yaygın olarak yünden keçe çizme de yapılıyordu. Hükümdarlar kırmızı renkli çizmeler giyiyorlardı. Çizme ata binenler için çok elverişliydi.

***
Ayakkabı deyip geçmemek lazım, çok önemli. Evvela ayak sağlığı için. Benim bir çift ayakkabım var, neredeyse 10 yıldır ayağımda, o zaman için fiyatı güzeldi, anti-bakteriyel özelliği var, ayrıca havalandırma deliği de. Modası geçeli çok oldu, ama ben ondan vazgeçmedim. Ayağım içinde rahat, topuklu giyemem, first leydinin ayakkabılarını bana bedava verseler, bir de üstüne para verseler valla giymem. Zevk meselesi, ayakkabı köselesi değil, gerçi onun köselesi de yok. First leydilerden bir İmelda Markos'u (Filipinler leydisi idi bir zamanlar.) bilirdik, yüzlerce ayakkabısı olan ve ayakkabıları ile resim çektirip haber olan... Maşaallah bizimkiler de gündemden düşmüyorlar. Baştan ayağa her yerleri haber...

***
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ordunun, yönetici sınıfların ve kentli halkın gereksinimlerini karşılamak üzere zamanla ayakkabı çeşitleri çoğaldı ve ayakkabıcılık çok gelişti. Diğer zanaatçıların olduğu gibi ayakkabıcıların da bir örgütü vardı. Üretilen ayakkabıların niteliğini lonca denetlerdi. Ayakkabı satıcıları için kullanılan kavaf sözcüğü, giderek yapımcıları da kapsadı. Kavaflar da çizmeci, yemenici, nalıncı, terlikçi ve pabuççu gibi adlar alırlardı.

***
Ayakkabı fetişistleri vardır hani, dolaplar dolusu ayakkabısı olur, hiç giymeden sakladıkları ve hala gözleri vitrinlerde. (Kayınvalidem ve kızım da öyle) Bana göre sadece bastığımız zeminle ayağımızın arasına giren ve ayağımızı koruyan bir eşya, süslenme aracı değil. Sağlam olsun, delik olmasın, rahat olsun yeter. Modaya değil ama mevsime uygun olması da şart, bir çift yazlık, bir çift kışlık... mevsimlik olsa da olur olmasa da.

***

Osmanlı toplumunda ayakkabı, giyenlerin toplumsal konumuna ve mesleğine göre çeşitlilik gösterirdi. Ev içinde yüzleri atlas ve kadife gibi kumaşlardan yapılmış, üzerleri sırmayla işlenmiş hafif ayakkabı ve terlikler giyilirdi. Dışarıda giyilen deri ayakkabı ve çizmelere de süslenirdi. Topkapı Sarayı Müzesi'nde, ince bir zevkle ve hünerle işlenmiş deri ayakkabı ve çizmeler sergilenmektedir.

***
Mevsimlik dedim de, ilkbahar ve sonbaharda kadınlar ne giyeceğini bilemez, hele evden erken çıkan çalışan bayanlar hiç bilemez, caddelerde çok ilginç ayakkabı manzaraları görebiliyoruz; Yanyana yürüyen iki bayandan birisi çizmeli birisi açık ayakkabılı hatta güneşli ise terlik bile denk gelebilir. Erkeklerde böyle bir dert yok, ağustos ayı gelmiş, ocak ayı gelmiş farketmiyor, hep aynı ayakkabılar. Ne zaman sayın Gül'ün ya da Erdoğan'ın ayakkabısı haber oldu? Her zaman bir istisna vardır, derler : Bugün ünlü aktör Johny Deep'in ayakkabıları ile ilgili bir haber çarptı gözüme.

***
Osmanlı dönemindeki ayakkabılar, yapıldıkları malzemeye, biçimlerine ve kullanıldıkları yere göre adlar alırdı. Başmak, cimcime, çapula, çizme, yarım çizme, çedik pabuç, edik, fotin, galoş, mest, kalçın, kundura, merkub, nalın, sandal, terlik, tomak, yemeni başlıca ayakkabı çeşitleriydi. Genellikle alçak ökçeli ya da ökçesiz, yumuşak deriden yapılan rahat ayakkabılar tercih edilirdi. Dışarıda giyilen ayakkabılardan bazıları mest-ayakkabı gibi iki parçadan oluşurdu. Ayağa giyilen mestin üzerine onu yağmur ve çamurdan korumak amacıyla, önceleri ayakkabı, sonraları da lastik giyildi. Şoson ya da galoş denen lastik ayakkabının içine geçirilerek giyilen mestler, özellikle namazlarını camilerde kılanlarca kullanılırdı.

***
Pencereden baktım dedim ya. Yola çıkacaktım vazgeçtim, hem hava soğuk hem de yollar çamurlu. Gidişimi yarına erteledim, bir de "an'ı yaşayın ertelemeyin," diye akıl veririm herkese.

***

Bugün zülf-ü yare dokunmadan ayakkabı dünyasına bir göz atalım dedim. Bir pencereden bakmam, nerelere getirdi bakın beni..."Türk dünyasında ayakkabı" ile ilgili tarihsel bilgileri de serpiştiriverdim aralara, günümüzle bağlantı kurar mısınız, kurmaz mısınız bilemem, o size kalmış...

Sağlıklı ve mutlu günler dilerim!



Kaynak:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ayakkab%C4%B1

Resim alıntıdır:

http://i139.photobucket.com/albums/q282/pelcet/post415901146229172vq5.jpg
 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara