- Kategori
- Deneme
Anıt kabir değil yürek kabir
ANIT KABİR DEĞİL, YÜREKKABİR
Ana kadar kutsal can kadar evla vatan toprağı Anadolu’yu kurtarma vazifesiyle göndermişti yaradan; altın saçlı okyanus mavisi gözlü kahramanını. Daha çocuktu ömrünün baharıydı belki ama ilk ciddi görevi olan dayısının tarlasından kargaları kovma çabasının , zamanı geldiğinde atasının Anadolu’sundan leş kargalarını def etme tecrübesi olduğunu nereden bilebilirdi.
Evet evet o bilirdi ; Çanakkale tepelerinde , düşman gemilerinin boğazı geçme girişimleri kendi boğazlarına takılmış birer birer midyelere eş olurken zırhlı gövdeleri, emir subayına soruyordu… Kimin intikamını aldık burada biz ? diye…Emir subayının şaşkın bakışları gezerken ummandan derin arştan yüce gözlerinde cevabı asırları hatta binyılları aşıyordu, ‘ Truvalıların intikamını Greklerden aldık’ derken.
O ata idi ataların atası Atatürk.
O Mustafa idi gönül esintisi taşıyan.
Kemali idi kamalat fidanını diktiği Anadolu’nun. Can mı idi yoksa canan mı, şah mı idi yoksa şahbaz mı bilinmez ama o Allahın Türk Milletine bir lütfuydu şüphesiz.
Yaktığın meşale ulusunun yüreğinde hiç sönmeyecek. Kargaların o kutsal meşaleni söndürme çabaları bir kanat esintisinden öteye geçemeyecek. Zira onları kovalarken elinde taşıdığın sopayı, Gelibolu Çanakkale’yi, Dumlupınar Sakarya’yı unutmadık unutturmayacağız. Hele hele vatan aşkına damarlarımızdaki asil kanla gerekirse kainatı boyayacağız.
Eğer bir yanardağdan püsküren lavları engelleyemiyorsan, yada yamaçlardan düşen çığa dur diyemiyorsan, ufacık dolu taneleri incitiyorsa tenini, gök değil Türk gürlüyor bekle dünya atam dönüyor. ANITKABİR DEĞİL YÜREKKABİR…
Ne mutlu Atasını sevene , ne mutlu Türkün anlamını bilene…