Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '11

 
Kategori
Ankara
 

Ankara Kalesi

ANKARA KALESİ
 
 
Aslına bakarsanız kalenin yapımıyla ilgili birçok rivayet bulunmakta ama bu gün amacım Kale’nin tarihçesini anlatmak değil…
Uzmanlığa çok önem verdiğimden, bunu özellikle ülkemizin tarihçilerine bırakıyorum ancak bu arada benim asıl derdim şu…
Özellikle Ankara’yı seven bir kişi olarak genel olarak baktığımızda Ankara’nın tarihsel olarak en önemli, belki de yüksek ve heybetli yapısıyla en çok dikkat çeken yeri Ankara Kalesi’dir.
Bir kentte kalenin olması çok önemlidir.
Öncelikle orayı tarihsel anlamda gezmek için gelenlere yerini tarif etmek için fazla çaba harcamanız gerekmez...
Onun için söylüyorum tarihsel anlamda kalelerin böyle bir avantajı vardır…
Kentin neresinden bakılırsa, bakılsın, o hep ben herzaman  buradayım dercesine  haşmeti yapısıyla kendini gösterir...
Diğer tarihsel eserler için öyle mi ya…
Özellikle kalenin yanında çok küçük kaldıklarından olsa gerek, onları anlatmak için bir sürü yazı, çizi…
El kitabı vs bastırmanız gereklidir…
Elbette kalenin bulunduğu yer açısından belki de her yerden görülmesi nedeniyle böyle ayrıntılı bir tanıma çok ihtiyacı yok ama, özellikle kente yeni  gelenlere, Ankara’yı bilmeyenlere ve yabancılara yine de çok yararının olacağını düşünüyorum...
Neyse lafı bu kadar dolandırdıktan sonra hani derler ya sadede gelelim.
Kaleler bulundukları kente sadece görünümleriyle bile çok büyük bir anlam katarlar ama sadece anlam yetmez bir de işin başka yönü vardır…
Kente bu kadar güzellik katan, heybetiyle Ankara’ya başka bir canlılık kazandıran kalenin yakınına gelince…
Yani yakından tanımak amacıyla gezmeye kalktığınızda, işte tam bu noktada, işin tüm güzelliği kayboluyor…
Hani derler ya “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” işte kale için de doğrusu bu, uzaktan sevmek…
Çünkü yakınına gelince sevilecek bir kaleden eser bulamıyorsunuz.
Belki çevresindeki sokaklar, orada bulunan işyerleri açısından değerlendirildiğinde bir nebze de olsa bakımdan nasibini almış görünüyor ama oraya asıl anlam katan Kale’ye gelince bunların hiçbirini asla bulamıyorsunuz…
Kale sanki sahipsiz bir çocuk gibi öylece kendi kaderine terk edilmiş duruyor.
Hem zaten kalenin yakınına geldiğinizde öyle çok uğraşmanıza falan gerek yok bu durumu kendi gözlerinizle hemen fark edeceksiniz…
Çıkış yolu üzerinde yerlere yayılarak oturup da  geleni geçeni rahatsız eden o hediyelik eşya satıcılarını bile çok dikkate almıyorum ama aslolan o  değil…
Daha merdivenlere çıkmaya başlar başlamaz, kokudan burnunuzun direği kırılıyor sanırsınız…
Yoğun bir idrar kokusu her tarafı sarmış durumda…
Buradan da hemen anlıyorsunuz ki koskoca Ankara Kalesi sahipsiz kalmış, hatta geceleri sarhoş ve madde bağımlılarının mekânı olmuş durumda…
Bakıyorsunuz temizlik de hak getire…
Her yer bakımsız ve pis olduğu gibi, bazı yerlerde gördüğünüz isden geceleri orayı mekân tutanların ısınmak için ateş yaktığını bile anlıyorsunuz…
Duvarlara yazılmış bir sürü abuk sabuk yazıyı anlatmaya bile gerek görmüyorum ama…
Bu arada kalenin hiçbir yerinde…
Kalenin tanıtılmasıyla ilgili yani tarihçesi de içinde olmak üzere hangi yerde ne var? Türünden bir tabela ya da bir tanıtıcı levhaya rastlamak da mümkün olamadı.
Hanidir insan haliyle düşünmüyor değil…
Tüm Türkiye’ye örnek olması gereken Başkent’te en önemli tarihi eser böyle mi korunmalı
Ne dersiniz?
 
08–09–2011
Nusret KEBAPÇI
 
 
 
 
 
 

 
Toplam blog
: 207
: 398
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Ben Ankara'da yaşayan kendi halinde okur yazar  bir öğretmenim...     ..