Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '13

 
Kategori
Tarih
 

Ankara’nın Katolik Ermenileri - Bir Ankara dramı

Ankara’nın Katolik Ermenileri - Bir Ankara dramı
 

Ankara Vilâyeti'ndeki katolik ahâlinin dahi, diğer Ermeniler misillü sevk ve teb'idleri


20. YY başlarında Ankara’da yaşayan Ermeniler ağırlıklı olarak Katolik mezhebine mensupturlar. Bu durum onlara Türkçe konuşma ve Ermeni harfleriyle Türkçe yazma dışında ayrıca devlete karşı ayaklanma hareketleri içerisinde yer almamış olma ve Ankara’nın ticari ve mali yaşamında önemli yerlerde bulunmuş olma özelliği kazandırmaktadır. Batılılarla iş ilişkileri gelişmiş olan Ankaralı Katolik Ermeniler adeta batılı ülke vatandaşları gibi modern bir hayat sürmeye, çocuklarını özel okullarda okumalarını sağlamaya ve sanata önem vermektedirler.

Bu Ankaralıların başına ne gelmiştir de Osmanlı’dan Cumhuriyete geçerken sayıları yok denecek kadar azalmıştır? (1927 sayımına göre 705). Bu noktada kritik soru: Ankara’nın Katolik Ermenileri diğer bir nitelemeyle Ankaralılar tehcire uğramışlar mıdır?  Bu sorunun cevabı geleneksel reflekse uygun olarak uğramadıkları yönündedir. Oysa bu konuda dönemin Osmanlı kaynaklarında yeterince açıklık bulunmamaktadır. Bununla birlikte bu yazının hazırlanmasına temel oluşturan kaynak taramasının sonucunda aşağıdaki ipuçlarına ulaşmak mümkün olmaktadır:

1- 29 Temmuz 1331 tarihli Ankara Vâlî Vekâletine, “Nazır Namına” imza ile gönderilen şifreli telgrafta “ Ankara vilayeti’ndeki Katolik ahalinin dahî diğer Ermeniler misüllü sevk ve teb’îdleri” bildirilmektedir. (T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Katalogları, Bâb-ı Âli Dâhiliye Nezâreti İskân-ı Aşâyir ve Muhâcirin Müdîriyeti İstatistik Şu’besi, 47/ DH.ŞFR, 54-A/373)

2- 22 Eylül 1331 tarihli Ankara Vilâyet Vekâletine, “Nazır” imzası ile gönderilen şifreli telgrafta “Ankara’da bulunan Katolik Ermenilerin ihrâcından sarf-ı nazar olunması.” bildirilmektedir. (T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Katalogları, Bâb-ı Âli Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umumîye Müdîriyyeti Hususi: 93/DH. ŞFR, 56/294)

3- Bunlardan önce, 21 Temmuz 1331 tarihli Erzurum, Adana, Ankara, Bitlis, Haleb, Diyârbekir, Sivas, Trabzon, Ma‘mûratü’l-azîz, Van Vilâyetleriyle Urfa, Canik, Mar‘as Mutasarrıflıklarına gönderilen “Nazır:Talât” imzalı şifreli telgraf ile; “Kalmıs olan Ermeni Katoliklerinin sevk ve ihrâclarından sarf-ı nazar edilmesi livâ/vilâyet nüfûsları mikdârının iş‘ârı.” bildirilmektedir. (T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Katalogları, Bâb-ı Âli Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umumîye Müdîriyyeti-Umumî: 423/ BOA. DH. SFR, nr. 54-A/252)

4- Diğer taraftan Ali Birinci, 1916 tarihli yangından hareketle Ankara’dan Ermenilerin tehcir edildiğine dair kanaatlerin yanlış olduğunu ileri sürmektedir. (Ali Birinci, Refik Halit Karay-Ankara, İstanbul, 2009, s.97)

5- Talat Paşa'nın Evrak-ı Metrûkesi’ne Göre Ankara Vilayeti'nden sevk edilen Ermenilerin sayısı 47.224’dür. Tehcir tarihine en yakın 1914 tarihli nüfus kayıtlarına göre Ankara Vilayeti’ndeki Ermeni nüfusu ise; 44.507 Ermeni, 7.069 Katolik ve 2.381 Protestan olmak üzere toplam 53.957’dir (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Ankara, 1950, s.143). Bu durumda her durumda genel olarak iddia edilenlin aksine en azından bir kısım Katolik Ermeni’nin de tehcire uğradığı anlaşılmaktadır. Yine Talât Paşa evrakına göre tehcir sonrasında Ankara Vilayeti’nde kalan ya da geri dönenlerden oluşan Ermeni nüfusu 12.766’dır. Ancak bu rakamın ne kadarının Ankara Merkezi ya da Ankara Sancağı’na ait olduğu bilinmemektedir.

Yukarıda sayılan Osmanlı kaynakları dışındaki batılı ve Ermeni kökenli kaynaklarda Ankara Ermenilerine ne olduğu ve tehcir sırasında yaşananlar ile ilgili anılar ve kişisel kayıtlara dayanan detaylı sözlü anlatımlar bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi İngiliz akademisyen, tarihçi, liberal politikacı ve diplomat olan James Bryce’ın “The Treatment of Armenians in the Otoman Empire 1915-16” adlı 1916 tarihli kitabıdır. Bryce kitabının Ankara Şehri ile ilgili kısmına şu önsözle başlamaktadır:

“Ankara vilayetin baş şehri ve Anadolu Demiryolu kolunun terminalidir. Şehir İstanbul ile Sivas arasının yarı yolunda ve kuzey doğu eyaletlerinin trafiğinin yoğunlaştığı bir konumdadır.  Doğal olarak ticaret ve yönetimin önemli bir merkezi ve şehrin nüfusunda önemli bir Ermeni varlığı söz konusudur. Ankara’daki Ermenilerin tahribine ilişkin bilgilerimiz belki de Osmanlı İmparatorluğunda eşit öneme sahip diğer Ermeni bölgelerine göre eksik ve daha sınırlıdır. Bununla birlikte bu bölümdeki dokümanlar ile birlikte şahitliklerdeki ikincil bağlantılar, hükümetin emrinin Sivas diğer yerlerle aynı tarzda uygulandığını göstermek için yeterlidir.”

Bununla birlikte Ankara açısından bir sıra dışılık Ankara Ermenilerinin tehciri ile ilgili İstanbul’un emrinin şehrin Valisi tarafından yerine getirilmek istenmemesidir. Bu durum Vilayetin askeri komutanı ve Emniyet Müdürü tarafından da desteklenmiştir. Şehrin ileri gelenleri ve dini liderleri de aynı görüşü paylaşarak şehrin Hıristiyanlarının imparatorluğa sadık ve yararlı oldukları düşüncesindedirler. Katolik Ankaralıların bu durumuna ilişkin olarak Bryce’ın kitabında, Ağustos 1915 tarihinde Ankara’da bulunan ve Ermeni olmayan bir gezginin gözünden şu  tespitler yapılmaktadır:

“…Buradaki Ermeniler büyük oranla Roman Katolikleri olup, Türk hükümetine tamamen sadıktırlar. Milliyetçi emellere karşı hiçbir sempatileri bulunmamakta ve Ermeni olarak nitelenmeyi dahi reddetmektedirler. Sadece “Katolik Milleti” olarak nitelenmektedirler ve devlet de onları bu şekilde görmektedir. Nüfusları 15.000 ile 20.000 civarında olup ticaret ve iş dünyasında lider durumdadırlar. Ermenilerden daha farklı bir görünümdedirler ve Türkçe konuşup Ermenice karakterlerle yazmaktadırlar. Ayrıca Türkiye’nin farklı bölgelerinden Gregoryen Kilisesi üyesi 300-400 diğer Ermeni aile de Ankara’da yerleşmiş durumdadır.”

Bununla birlikte Ankaralı Katolik Ermenilerin yukarıda anlatılan konumları tehcire tabi tutulmalarını engelleyememiştir. Bryce tarafından yapılan ve yukarıda bahsedilen tanık aktarımına göre olayların gelişimi şu şekilde olmuştur:

“Temmuz 1915’de Ermenilerin evleri ve dükkânları arandı ve ne silah ne de suç oluşturacak bir doküman bulunamadı. Buna rağmen İstanbul’daki merkezi otorite tarafından Ankaralı Ermenilerin de gönderilmeleri istendi. Ancak Vali bu emri yerine getirmek istemeyince hem kendisi hem de polis müdürü görevden alındı. Yerlerine atananlar yukarıda sözü edilen emirleri yerine getirmeye hazırdılar ve tüm Ankaralı Ermenileri sürgüne gönderilmelerini sağladılar. Diğer yerlerde olduğu gibi, öncelikle Katoliklerin de bulunduğu Ermenilerin önde gelenleri tutuklandılar. Bu olay 1915 yılı Temmuz ayı sonuna doğru gerçekleşti. Katolikler kısa süre sonra serbest bırakıldı; hedefte olanlar ise kötü biçimde işkenceye uğradılar. Daha sonra tüm mezheplerden Ermeniler kadın ve çocuklar dâhil ve hiç kimse hariç olmamak üzere isimlerini polise kaydettirildiler. Birkaç gün boyunca polis istasyonu insanlarla dolu bir haldeydi. Listenin tamamlanmasından hemen sonra Ağustos ayının ikinci haftasında sürgün başladı. Erkekler hapishaneye götürüldüler ve tüm değerli eşyaları, saatleri, cüzdanları, v.b.  alındı. Bunların hükümet tarafından korunacağı ve gittikleri yere ulaştıklarında kendilerine verileceği. Polis müdürünü ziyaret eden bir görgü şahidi makam odasının Ermenilerden alınmış eşyalarla dolu olduğunu gördü. Daha sonra bunlar başlıca üç yöne doğru; Kayseri, Yozgat ana yoluna, bir kısmı Sungurlu tarafına ve diğerleri de batıya doğru yönlendirildiler. Her yönden gelen raporlara göre bu sürgünler şehrin birkaç mil ilerisine ulaştıktan sonra öldürüldüler. Söylendiğine göre bir grup vurularak öldürüldü diğerleri için (eylemi gerçekleştirenler için bir millet adı verilerek genelleme yapıldığından burada ifade edilmesi sakıncalı bulunmuştur) daha ekonomik davranılarak kurbanlar kazma ve baltalarla öldürülmüştür. Bu korkunç suçu işleyen bazı failler böbürlenerek, kurbanlarının sayısını ve yaptıklarının detaylarını açıkça kahvehanelerde anlatmışlardır. Bir Arnavut elli kişiyi öldürdüğünü söylemiş, Sungurlu yolunda Kılıçlar köylüleri (Kazan’a bağlı) pek çok insana komşu toprakların nasıl kan gölü olduğunu kesin bir dille anlatmışlardır. İlk olarak sürgün edilenler aralarında birkaç Protestan olmak üzere çoğunlukla Gregoryenlerdir. Ağustos ayının ortalarında bunların tamamı sürgün edilmişlerdir. Grubun tamamı erkeklerden oluşmakta olup kadınların güvende olduğu anlaşılmaktaydı. Bazen hükümet fakirlerin desteklenmesi için para vermeye başlamış olmakla birlikte polis müdürünün makamı ve hapishanenin girişindeki görüntü yürek parçalamaktadır. Kadınlar ve çocuklar endişe içerisinde sevdikleri; kocaları, oğulları, babaları ya da arkadaşları için başvuru yapmak üzere beklemekteydiler. Aldıkları tek yanıt ise hepsinin güvende olduklarına dair muğlâk bir güvence: bazıları hedef bölgelerine gidiyor diğerleri ise kısa süre içerisinde hareket edeceklerdi. Bu geçici bir savaş önlemiydi ve savaş biter bitmez hepsi geri dönecek; kocaları ya da akrabalarının peşinden gitmek isteyen kadınlar gönderilebilecekti. Ağustos ortalarında Gregoryenlerin (içlerinde bazı Protestanlar da olmak üzere) tehciri sonrasında Protestan ve Katoliklerin bundan muaf tutulacaklarına ilişkin bir söylence yayıldı. Bu söz bazı hallerde yerine geldi. Örneğin, şehrin 20 mil uzağındaki İstanos Köyü’ndeki tüm Ermeniler toplanıp bağlanarak Ankara’ya getirildiler. Daha sonra ise muaf tutulma emriyle birlikte Protestanlar evlerine dönmek üzere serbest bırakılırken Gregoryenler tehcire uğramıştır. Katoliklere gelince, İttihat ve Terakki Partisi liderleri Piskoposa özel bir mesaj göndererek, tüm kendisi ve papazlar liderliğindeki tüm Katolik toplumunun Müslümanlığı kabul etmeleri halinde dokunulmayacaklarını aksi halde emrin uygulanacağını bildirdiler. Bu doğrulanmış bir gerçektir. Ancak Komitenin bu teklifi reddedildi ve Ermeniler inançlarına sadık kalmakta direndiler. Sonuçta, Ağustos 1915’in son Cuma günü, tüm Katolik erkekler tutuklandı. İlk gelen bir bilgiye göre Ankara’ya yakın bir mesafede kesilmişlerdi; ancak daha sonraki bilgiye göre öldürme planları hazırken hükümetten son anda Katoliklerin güvenli olarak tehcir edilmeleri talimâtı ulaştı. Böylece grup Konya’ya ve oradan Adana bölgesine gönderildi. Bu son hikâyenin doğru olma olasılığı bulunmaktadır; zira Papalık Elçisi ve Avusturya Elçisi Türklere Katolikleri koruma yönünde baskı yaptığı ve muafiyet konusunda Enver ve Talât’tan güvence sözü aldıkları gerçektir. Bununla birlikte, derhal ölüm ile yavaş yavaş ölümden başka bir anlama gelmeyen tehcir arasında bir fark olduğunu kabul etmek zordur.  Katolik erkeklerin gönderilmelerinden bir gün sonra, tüm Ermeni kadınları tren istasyonuna doğru kocalarına yetişmeleri için alelacele yönlendirildiler. Beraberlerinde değerli eşyalarını da alabilecektiler. Bu zavallılar istasyona ulaşır ulaşmaz hayvan sürüleri gibi kalabalık gruplar halinde oradaki sundurmalarda, ahırlarda ve depolarda bir araya toplandılar.  Şehirde ve istasyondaki manzara tarif ötesiydi. Tüm erkekler nereye olduğu bilinmeden gitmişler, şimdi de kalanlar; kadın ve çocuklar, … askerlerinin (buradaki niteleme bir genelleme içerdiğinden yer verilmemiştir) eşliğinde çaresizlik, derin üzüntü, keder ve ızdırap içindeydiler. Müslümanlığı kabul eden kadın ve çocuklar şehre geri dönmek ve önde gelen Türkler’e verilmek üzere bırakıldılar. Reddedenler ise Suriye ve Mezopotamya’ya sürgün edildiler. Kaderleri ise diğer bölgelerdekilerin uğradıkları akıbetle aynı olmalıdır. Birkaç Protestan aile dokunulmadan şehirde kalmış, papaz (Protestan) tehcire uğramış ve akıbeti bilinmemektedir. Çocukların büyük çoğunluğu sünnet edilerek yetimhanelere yerleştirilmişlerdir.”

Ankaralı Katolik Ermeniler ile ilgili yukarıdaki hikayenin sadece tek bir kaynağın aktarımına dayalı olmadığına dair kanıya varmayı sağlayan başka kaynaklar da bulunmaktadır.  Bir yapıtı yakın zamanda Türkçeye de çevrilmiş olan Ermeni asıllı Fransız yazar ve tarihçi akademisyen Raymond Kévorkian’ın “Le Génocide des Armeniéns” adlı kitabında, benzer bir anlatım daha detaylı, olayların geçtiği yerler ve olayın önde gelen karakterleri  tarif edilmek suretiyle açık kimlikleriyle verilerek yer bulmaktadır. Örneğin, Ankaralılara tehciri uygulayan başlıca isimlerden olduğu vurgulanan Vali Vekili Atıf Bey'in adı, Osmanlı Arşivleri Katalogunda yer verilen hükümet ile yerel idare arasındaki tehcire ilişkin yazışmalarda geçmektedir. Ancak gerek bu detayların karşılığının araştırılması, gerekse tehciri takip eden 1916 tarihli ve Ankaralı Gayrimüslimlerin hemen hemen tüm izini şehirden silen yangınla olan bağlantıyı kurabilmek için daha titiz ve akademik bir çabaya gereksinim bulunmaktadır.  Bununla birlikte, yukarıda yazının başında verilen ve hikâyenin resmi belgelerde de bir izi niteliğindeki tehcir emri ile ilgili belge ve demografik veriler dikkate alınarak, Ankaralı Katolik Ermeniler’in 1915 tarihli tehcir uygulamasına tabi tutulduklarına dair kanıya varmak için yeterince veri olduğu söylenebilir. Bu durumun kabulü halinde ise, Ankaralı Katolikler’in özellikleri göz önüne alındığında, 1915 tehcirinin salt bir savaş önlemi olduğuna ilişkin klasik savununun geçerliliğinin önemli bir darbe alacağı açıktır.   

 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..