Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

29 Mayıs '07

 
Kategori
Ankara
 

Ankara'yı nasıl bilirsiniz?

DÜNDEN BUGÜNE ANKARA

Ankara’ya kırk yıl önce gelmiştim. O yıllarda Balgat’ın geldiğim köyümden tek farkı, haftada bir gittiğimiz açık hava sineması, Pazar yeri, sık sık trafik kazası olan Konya yolu ve şimdiki gibi sürekli çalışan dolmuşlarıydı. Bugünkü gibi büyük plazaların, gökdelenlerin, lüks ticaret merkezlerinin olabileceği aklımıza bile gelmezdi. Ulus, Anafartalar Çarşısı’nda yürüyen merdivenlere binmek en büyük lüksümüzdü. Balgat’ın köyüme benzeyen yanları daha çoktu. Yollarımız kışın çamur, yazın tozluydu. Süleyman Demirel’in kazandığı bir seçim öncesinde mahallemizin yolunun asfaltlanması, seçim biter bitmez yolun bozulması, çocuk gözümle olaylara eleştirel bakmama neden olmuştu.

Dört odalı gecekondumuzun iki odası kiraya verilmişti. Bahçesinde çeşitli ağaçlar, içinde kuyusu, kömürlüğünde ise boş alanlarda otlattığımız bir kaç koyun vardı. Tavuklara acırdım. Çünkü onlar tel kafesteydi. Bizim köyde özgürdüler. Rahmetli babaannem onları bahçeye zarar vermemeleri için tel kafeste büyütürdü. Tabi bu tel kafes aynı zamanda tavukların köye götürülmesinde de önemli görevler üstlenirdi. Gazete arabalarıyla yolculuk yapmayı severdik. Çünkü onlar hem daha hızlı giderlerdi, hem de tavuklarımızı beraberimizde götürmemize yardımcı olurlardı. Ayrıca otobüsten ucuzdu.

Şimdiki çocukların garip bir sesle "Taze gevrek simiiit!" diye bağırmaları gibi "Şans, talih, kader, kısmet beş kuruuş" diye bağırarak kader çektirdiğim günler, mahallemizin üzerine kurulan yüksek gerilim hatları yüzünden uçurtma uçuramadığımız günler unutulur mu? O zaman da kızlar, tıpkı şimdiki gibi Kızılay’a gidecekleri zaman süslenirlerdi. Koltuklarının altında bir dergi bulunurdu.
Yetmişli yıllar ilerlerken bir süre Ankara’dan ayrı kaldım. Derken yüksek okul, yine Ankara’dayım. Ama bu kez öğrenci yurtlarındayım. 80 öncesi diye tabir ettiğimiz yıllarda Ankara’nın görünen yüzü dövüş, kavga, belediye çöpçülerinin grevleri yüzünden toplanmayan çöp dağları, hava kirliliğinden öldüğü söylenen kuşlar, semt semt kurtarılmış bölgeler, polis panzerleri, sıkıyönetim ve sırtımda yeşil parkam…

Yıllar sonra kader bizi Ankara’ya bu kez öğretmen olarak gönderdi. Ankara biraz toparlanmış, gecekonduların yerini apartmanlar almış. Köyden gelip yerleşenlerin yeni doğan çocukları, yavaş yavaş Ankaralı kimliğini oluşturmaya başlamışlar. Ancak bu kez gecekondu kuşağı biraz daha kenarlarda oluşmuş. Pergelin ucu biraz daha açılmış. Sincan, merkez ilçe olmuş.

Ankara’yı demiryolunun güneyi ve kuzeyi diye incelerseniz daha ilginç olur. Demir yolu Ankara’yı öyle ikiye bölmüş ki, kuzeyi ile güneyi çok farklı demografik yapı arz ediyor.

İlk görev yerimin kırk yıl önceki geldiğim Ankara’dan pek farkı yoktu. İnsan davranışları, küçük gettolaşmalar tıpkı kırk yıl öncesi gibiydi. Karslılar, Erzurumlular, Kırşehirliler, Çankırılılar, Çorumlular… Hiç acemilik çekmedim. Çünkü Ankara’nın geçmişteki gecekondusunu da biliyordum. Yüksek okul yıllarında kaldığım lüks yerlerini de biliyordum.

Tek üzüntüm Söğütözü bitmişti. Halbuki o küçük penceresinden baktığımız Atatürk’ün dinlendiği evin çevresi doğal sit alanı gibi korunmalıydı. Belki de anılarımı yaşamak için gidebileceğim en güzel yer orasıydı. Labirent gibi sedir ağaçları ile yapılmış bölümleri vardı. Sanki her biri ayrı bir oda gibiydi. Şimdi yok…Ucundan kıyısından parsellemişler Söğütözü’nü. Söğütözü çevreye nefes aldıracakken şimdi kendisi nefes alamaz olmuş.

Ankara büyürken Konya yolu üzerindeki ormanlar da geç de olsa büyümüş. Ama çevresi işgal altında kalmış. Biraz Or-an’dan, biraz burandan derken kırpmışlar bir yerlerini Ankara’nın…

Ankara’da yeni yeşil alanlar açılmış. Eski yeşil alanlar sanki onların yanında yok olmuşlar gibi. Yeni parkların korunması, bakımı, güvenliği güzel çalışıyor da aklımın almadığı eski alanlara niçin gereken özen, ihtimam gösterilmiyor? Örneğin Gençlik Parkı niçin Altın Park gibi düzenlenmiyor, korunmuyor? Gençlik Parkı’nda huzur içinde dinlenmek Ankaralıların doğal hakkı olmalı. Yahya Kemal, Ankara’nın İstanbul’a dönüşünü severmiş. Şimdi yaşasaydı belki farklı düşünürdü. Artık Ankara’ya geliş de güzel. Öyle olmasa nüfusu bu kadar artar mıydı?

Çocukluğumun Ankara’sı, gençliğimin Ankara’sı ve öğretmenliğimin son yıllarının Ankara’sı çok farklı.

 
Toplam blog
: 12
: 2042
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Öğretmen olarak, yeni programın uygulayıcıları olarak görüşlerimizi aktarmak istiyoruz. İlköğreti..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara