Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '12

 
Kategori
Hamilelik Öncesi
 

Annecik ile babacık

Annecik ile babacık
 

Bir iddiaya göre; doğum yapan kadınlar doğum esnasında 20 adet kemiğin kırılmasına eşdeğer bir doğum sancısı çekiyorlarmış! Bilmiyorum ne kadar doğru, çok yakında öğreneceğim... 

Heyecan, endişe, stres, korku, merak... Çeşitli duygular bir arada; beynim allak bullak...

Bu bekleyiş esnasında düşünmüyor değilim; bebek annesinin o dokuz aylık bekleme sürecinde yaşadıkları hem duygusal, hem de fizyolojik değişiklikler... Öyle böyle değişiklikler değil hem de! Baba ise sadece beklemede... Hani kadın ile erkek eşitti? :))

O malum dokuz ay boyunca anne adayı olarak önce duygusal değişiklikler yaşamaya başladım. İncir çekirdeğini doldurmayan hadiseler beni gözyaşına boğdu defalarca. Okulumdaki diğer öğretmenlere ve idarecilerime rezil olmam da cabası! Onlar da alıştılar halime gerçi, sağ olsunlar benimle sözcükleri özenle seçerek konuşuyorlardı hep, ama bu göz yaşları sınır tanımadı yine de!

Sonra fizyolojik değişiklikleri fark etmeye başladım. Kilo alan ben, her ay en az bir kere çeşitli testler için kan verip delik deşik olan ben, midesi bulanıp en sevdiği yemekleri yiyemeyen ben, kaldığımız otelin havuzundaki kaydıraktan mahrum kalan ben, denize atlayarak girmek dururken iskelenin merdiveninden girmek zorunda kalan ben, karnı büyüyüp vücudunun denge noktası değişen ve bu sebeple bel ve sırt ağrıları çeken ben, kahveden-koladan mahrum kalan ben, en sevdiği oda parfümünden iğrenmeye başlayan ben, en sevdiği yiyeceklerden tiksinip artık onlardan nefret eden ben, elleri şişip ağrıyan ben, ayakları davul gibi şişip acı çeken yine ben, uykuya çok daha fazla ihtiyaç duyup uyuyamayan ben, diş etleri şişip her fırçalamada kan kaybeden ben, her yemekten sonra midesi kaynayıp rahatsızlık duyan ben, bir çift çorabı giyebilmek için dakikalarca uğraşıp nefes nefese kalan yine ben, iki numara büyük ayakkabı alıp onları bile giyebilmenin mucize olduğunu kanıtlayan ben, 7/24 karnına tekmeler yiyip uykusuz kalan ben (bu şikâyet sayılmaz gerçi, çok güzel bir duygu), farkında olmadan ani hareketler yapınca başı dönen veya uçuşan yıldızlar gören yine ben, saçlarını kestiremeyen, boyatamayan ve bu sebeple bakımsızlıktan çipçirkin olan ben, izne ayrılmak zorunda olup öğrencilerimi yarı yolda bırakan ve onları çoook özleyen yine ben...

Ve sonra... Sonra doğum sancıları (20 kemiğin kırılmasıyla eşdeğer bir sancı) çekecek olan ben, doğum sonrası yataktan bir süre kalkamayacak olan ben... Sonrasını saymıyorum bile, çünkü ben de çok bilmiyorum. Bazen başıma gelecekleri bilmeden yaşamak daha kolay oluyor diye hiç araştırmadım. 

Peki ya baba? Babanın yaşadıkları, annenin yaşadıklarının yakınından bile geçmiyor. "Tuzu kuru" derler ya o misal.O işin eğlenceli kısmını üstlenmiş durumda. Bebek odası ve eşyaları için alış veriş meselâ. Her gün yeni bir şirin şey geliyor eve :) Bunun dışında, hâlâ bilgisayar başında geçirebileceği vakti ve enerjiyi bulabilmesi de beni imrendirmiyor değil hani. Gerçi çoğunlukla bebeklerle ilgili makaleleri okumak ve bilgi edinmek amaçlı olsa da, yine de onun kadar uzun süre bilgisayar başında olabilmeyi isterdim doğrusu. 

Böyle anne ve baba adaylarının yaşadığı değişiklikler arasındaki dünyalar kadar farkı fark ettiğimden beri dile getiriyorum işte. Her şeye rağmen anne adayları, baba adaylarından çok daha şanslı. Fizyolojik problemler bir yana dursun, anne adayı tarafından yaşanan duyguları baba adaylarının asla tadamayacak olmaları ne yazık... Bebek tekmelerken o hareketleri elle hissetmekle içeride hissetmek aynı şey olabilir mi mesela? İmkânsız!

Anneliği kutsal kılan şeyler de bunlar işte. Kadın-erkek eşitliğinin yalan olduğunun en büyük kanıtı da bu olsa gerek. Kadın erkekten daha üstündür, çünkü annelik kutsaldır. 

Bu kadar basit :)

 

Not: Oğlumuzun eli kulağındaymış, doktor amcası öyle dedi :)

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..