- Kategori
- Yolculuk
Antakya, Halep

Bu bayramı Antakya ve Halep’te geçirdim. Dostlarım, arkadaşlarım sevgili Ünsal Söylemezoğlu ve Mehmet Zihni Sungur ve eşleri ile birlikte ben ve eşim aylar öncesinden bu bayramı Antakya Ve Halep’te geçirmek için plan yapmıştık. Ünsal ve Zihni Türkiye’nin dünyaca tanınmış iki önemli Psikiyatrıdır. Zihni en son bayram öncesinde Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman’a evlilik ve mutluluk üzerine röportaj vermişti. Bu seyahat planı da onun düğün töreninde yapılmıştı. Düğünde bu plana katılan Koray Budak ve eşi sonradan planı bozdu ise de , biz planı başarı ile sürdürdük. Çünkü plan uygulayıcılarının Antakya ayağında olan sevgili Ünal Çolakoğlu ve eşi bu planın başarısı için müğthiş bir gayret ve konukseverlik örneği verdiler.
Bayram arifesinde üç aile sabah saat 08.30 da Söğütözü Liva pastanesinde kahvaltı yaparak tatili başlattık ve Antakya’ya doğru yola çıktığımızda saat 10.30 idi. İki araba güle oynaya bir yolculuk başlattık.
Antakya’ya ulaştığımızda saat 22.30 idi. Bu 12 saatlik yolculukta Orha Ağaçlı tesislerinde yenilen tandır çorbası, Pozantı Tunel restoranda yenilen sucuk ve pirzola, Adana’da yenilen çöp şiş, Adana kebap ve içilen şalgam suyu halen midelerimizde ve biz buradayız diyordu. Bun rağmen sevgili ev sahibimiz Çolakoğlu ailesinin Anadolu restoranda hazırlattığı sofraya oturduk. Sofrada lezzetlerinin tarifi mümkün olmayan Antakya mezeleri bize göz kırpıyordu ama halimiz hicrandı. Oruk yani içli köfte, humus, değişik hazırlanmış kısır, ham çökelek, etli ve patatesli çiğ köfte, biberli ekmek, ıspanaklı ekmek, ezme ve neler neler arkasından sadece ve sadece hakikisini Antakya’da yiyebileceğiniz künefe.
Otele yerleştiğimizde saat 01.00 idi ve sabaha karşı bu vakitte Antakya sokakları kadınlı erkekli cıvıl cıvıldı.
Otelimiz yani Savon oteli eski bir sabun fabrikası imiş. Çok ama çok güzel, sıcak havalı bir otel. Sabah kahvaltı yaptığımız bahçedeki sakinlik ve güzellik ancak yaşanabilir anlatması mümkün değil dersem doğrudur.
Daha sonra Ünal ve eşi bize Antakya için refakat etmeye geldiler. Ünal Ankara tıp fakültesi mezunu Antakya’nın yerlisi ve beş göbek ötesine kadar dedelerini sayan bir ailenin büyük oğlu. Baba meleği tekstil ile uğraşıyor hukukçu kardeşi Ali ile birlikte 200 kişinin çalıştığı bir iplik fabrikaları var. Bizi Hıristiyanların ilk kilisesi olduğu söylene St. Pierre kilisesine götürdüler önce. Kilise kaya içerisine oyulmuş bir yapı. Saldırganlardan kaçmak için kayalar oyularak dağa bir çıkış yapılmış. Kilise herhangi bir mezhebe ait değilmiş, tüm mezhepler burayı kutsal biliyorlarmış.
Sonra mozaik müzesini gezdik, geçmişin canlı izleri karşımızda idi sanki, bildiğim kadarı ile mozaik ile ilgili en eski bulunanlar burada sergileneler.
Ünal Antakya’da yüzyıllar boyunca defalarca deprem olup kentin her depremde yerle bir olmasına rağmen halkın burayı terk etmediğini söyledi. St. Pierre tepesinden seyrettiğimiz Amik ovası alabildiğine uzanırken, kentin plansız yerleşimi de göze çarpar vaziyette orada öylece duruyordu.
Harbiye’ye uğranmadan Antakya’ya gittik denilmezdi ama, Harbiye güzelliğini yitirmiş bir doğa olayı olmuş. Şelallere cılız akıyordu. Efsaneye göre şelalelerden akan sular Apollon’un Dafne için akıttığı gözyaşları imiş.
Gece Smandağ’da deniz kıyısında bir balık ziyafeti çekti sevgili Ünal bize. Dil balığı, Kaya balığı ve deniz mezeleri yine midemize bayram ettirirken kolesterol seviyelerimize de bayram ettiriyordu. Otele geldiğimizde saat yine 01.00 idi ve Antakyalılar otelin barında eğleniyorlardı. Güzel giysiler içerisinde ve güler yüzle. Sokaklar cıvıl cıvıl idi yine.
Bayramın ikinci günü Halep’e geçmek üzere yola çıktık, Suriye’de bayramın birinci günü idi. Cilvegözü sınırı kapısında tur şoförümüzün becerikliliği sayesinde hızla geçtik. Tur dediğim bizim sekiz kişilik aile turumuzdu. Suriye tarafında bize Agop isimli tur rehberimiz katıldı tombik şirin bir rehberdi, çok güzel Türkçe’si vardı.
Yol boyunca Suriye devlet başkanı Beşer Esad’ın resimleri, posterleri asılı idi. Halep Antakya arası 100 km. sınır Halep arası ise 60 km idi.
Halep’e girdiğimizde akşam oluyordu. Kent ıssız bir havada idi. Kentin zengin mahallelerinden başladık gezmeye. Evler taştan yapılmış ve dış görünüşleri oldukça heybetli idi.
Agop Suriye’de şeriat yasaları uygulanmamakla birlikte müslüman erkeklerin dört kadın alma hakları olduğunu söyledi, ve bu kadınlara eşit muamele etme zorunluluğu olduğunu söyledi. Mesela bir ev gördük dört daireli bir ev. Her daire bir kadına ait, ev önünde dört mersedes araba vardı herbiri bir kadına aitmiş. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum, aslında seyahatte gördüklerim için de yorum yapmıyorum, yalnızca aktarıyorum.
Otelimize geldik, merkezde ejided adlı güzel bir otel. Yerleştikten sonra şehri gezmeye başladık, bir kafede oturduk kadınlı erkeli, türbanlı, çarşaflı, açık başlı kadınlar bir arada kafede nargile içiyorlardı. Nargile adeta milşi bir olay, ben de içtim harika bir şeydi.
Gece 23.00 de şehir kulübüne gittik, yemek vakti zenginler için bu saatmiş. Yemeğe oturduk Halep zenginleri eşleri ile oradalar. Masalarında viskiler, kadınlar nargile içiyor. Sahnede İngilizce parçalar ve arkasından bir Suriyeli sanatçı çıktı Orhan Gencebay vari parçalarla saatlerce milleti eğlendirdi. Pistte dans eden kadın ve erkeklerin dansı çok ilginçti, erkekler ağır takılıyor neredeyse hiç hareket etmiyorlar ve kadınların dansını seyrediyorlardı. Saat 02.00 de biz kulüpten ayrıldığımızda Suriyeli şarkıcı hala söylüyordu.
Halep’te taksiler adeta bedava gece 02.00 da sabaha karşı yani bizi otele 150 Suri’ye götürdüler, bayağı uzak bir mesafe idi. 150 Suri 330 yeni kuruş.
Taksi şoförleri çok tehlikeli araba kullanıyorlar, kavşaklarda yavaşlama diye bir şey yok. Bizim Türk tur şoförümüz bile kırmızı ışıkta geçiyordu, niye durmadığını sorduğumuzda bugün bayram diye cevap verdi.
Sabah otel terasında kahvaltı yaptık Marina adlı çok güzel Türkçe bilen bir Ermeni kız hizmet etti, güler yüzlü cici biriydi.
Ve 1600 km lik yolculuğumuz 15 ekim sabaha karşı Ankara’da son buldu.
Tavsiye ederim. Halep bana Osmanlı’nın gücünü bir daha gösterdi, ve bir de bana Atatürk’e şükran hislerimi güçlendirmek için fırsat verdi. Ne demek istediğimi anlatabildim sanırım.