Antalya'da Domuz Gribi

Sade vatandaş olarak; dünya ile iletişimimizi sağlayan televizyon, bizi nasıl yönlendiriyor, duygularımız kafa yapımız üzerinde ne kadar etkili oluyor yeterince farkına varabiliyor muyuz acaba?

Program seçmede bilinçli olursak, ekran adeta bir açık üniversite konumunda."Biri bizi gözetliyor"formatında olan bence hiç bir değeri , faydası olmayan programlar dışında; basit,şiddet veya cinsellik içeren dizilerde bile, yararlanmasını bilen için alınabilecek mesajlar bulmak mümkün.Önemli olan ;neyi, ne kadar sıklıkta izlediğimiz.Bu konuda; ülke ve dünyadan sıcak haberleri, görüntüleri izlediğimiz haber programlarının yapımcılarının, sorumlularının, sunucularının hassasiyeti önem kazanıyor.

Haberi ekranda seslendiren sunucunun ses tonu, mimikleri, haberin doğru algılanmasında önemli bir etken.Çok ölümlü bir trafik kazasını, dramatik bir olayı ifadesiz bir ses tonu ve yüz ifadesi ile veren sunucu da, aşırı heyecanlı bir sunumla haberi aktaran sunucu da algılamada yanlışlığa neden olabiliyor.Haber verilirken kullanılan fon müziği de bana göre gereksiz hatta itici bir uygulama.Şehit cenazeleri veya polisiye bir olay ekrana geldiğinde, dizi filmi havasında olaya uygun müzik vermeye ne gerek var, anlayamıyorum.Hüzünlü müzik olmadan insanlar, şehidin yakınlarının acısını duyumsayamaz mı?Bırakın herkes kendine göre o acıyı yüreğinde biçimlendirsin. Müzikle gerçek havadan çıkıyoruz film izler gibi oluyoruz. Zaten göre göre duyarsızlaştık toplum olarak. Buna benzer bir uygulama da canlandırma sahneleri...İnsanlar zeka özürlü mü ki, canlandırma sahneleri konuluyor. Herkes kafasında haberle ilgili o sahneleri canlandıramaz mı? ...Haber programlarının hazırlanış ve sunuşu ile ilgili olarak dikkatimi çeken bir şey de"ilk önce biz verdik"demek için yapılan hatalar...Doğruluğu henüz kanıtlanmamış bir haberi anında"önce ben vereyim" telaşı ile izleyiciye aktaran kanal, sonradan güç durumda kalıyor.Bugünden bir örnek:

CNN'deki Parametre programını devamlı izleyenlerindenim.Genellikle o saatte kahvaltı sofrasında veya çay keyfi anlarında oluyoruz:)))Yiğit Bulut, Enis Berberoğlu, Bilal Çetin üçlüsünün yorumları sayesinde, ülke gündemi ile ilgili bilgileniyorum.Ama bugün, ismiyle müsamma Yiğit'in "domuz gribi" ile ilgili verdiği haberi eleştirmek istiyorum.Her şehir için böyle bir haber mutlaka önemlidir.Ama Antalya gibi bir dünya kenti için daha bir öneme sahip böylesi bir haber.Akdeniz Üniversitesi'nde domuz gribi şüphesi ile ölen bir vatandaşın haberi verilirken, daha dikkatli olunması gerekirdi fikrimce.Ateşli olarak bir gece önce gelen vatandaşın öldüğünü, domuz gribinden şüphelenildiğini söylerken; o sırada Antalya için rezerze yaptıracak turistlerin, tercihlerini başka ülkelere kaydırabilecekleri olasılığını düşünmek gerekmez miydi?O insanın ailesinin, yakınlarının, hastane personelinin hatta Antalyalıların gereksiz bir paniğe düşebilecekleri varsayımını hesaplamak habercilik etiğine uygun düşmez miydi?Nitekim bir saat sonra; bir yetkilinin, o kişinin dış ülkelerle bağlantısı olmadığını, dolayısıyla böyle bir ihtimalin zayıf olduğunu, kesin sonucun otopsiden sonra belli olacağı bilgisini verdiğini söyledi, sayın Bulut.

Bir de şu iflah olmaz yanlı bakışımızdan, yazımın sonunda değinmek, söz etmek istiyorum.Halk olarak bizler de, kanal yöneticileri de, at gözlüklerimizi çıkarmamakta ne kadar ısrarcıyız...Görüşlerini beğendiğimiz, doğru bulduğumuz partili, ne kadar olumsuzluk yaparsa yapsın bizim için beyazdır.Ötekiler de"ağzı ile kuş tutsa" karadır.
Biraz daha esnek olarak, birbirimizi"öteki" olarak görmekten kendimizi soyutlayabilirsek; bizi parçalamak isteyenleri hüsrana uğratacağımız kesin.Aynı olaya farklı yönlerden bakan değişik görüşlü kanalları da, zaman zaman izleyerek, görüş açımızı biraz daha genişletmekte, azımsanmayacak yararlar var, ülkemizin geleceği açısından.

Bu anlamda; kanal sorumluları, üzerlerine düşen sorumluluğun yeterince bilincindeler mi? Bilemiyorum...