Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '07

 
Kategori
Arkeoloji
 

Antik Çağ'da ölüm üzerine (Yunanistan)

Antik Çağ'da ölüm üzerine (Yunanistan)
 

Ölüm, hiç kimsenin kaçamayacağı mutlak gerçektir.

Ölüm, bir doğa kanunu olarak yön verir. Mevsimler gelir gider, şehirler yıkılır. Bazen evcil hayvanlarda gömülürdü.

Ölüm bir dönüşüm, seyahat, vedalaşma ve uyku halidir. Yaşam ile ölüm arasında bir ilişkiye inanıldığı için ölüme ya doğal ya da korkarak bakılırdı.

Ölümün, tıpkı cinsellik gibi tabu olduğunu, Yunan ve Roma kültürlerinde görüyoruz. Yunanlılarda cenaze törenleri önemliydi. Etrüsklerde ölüm kültürü bir mezar kültürüdür. Ölüm, günlük hayatta açıkça sergilenirdi ama hastalıklarla bağdaştırılmazdı.

Antik çağdan beri, bir insanın ne zaman ölü sayıldığı hakkında tartışmalar yapılırdı. Doktorlar, beynin önemini biliyordu ama Aristoteles’in de dediği gibi, ölümü kalp durması olarak görüyorlardı. Koma, nefessizlik ve kalp krizi gibi kavramları biliyorlardı ama bunlara fazla güvenmezlerdi. Ölüm, doktorların değil, cenaze töreninin alanına giderdi.

Genelde ölüm, beden ve ruhun ayrılması olarak görülürdü. Fakat ruhu vücuttan bağımsız görmek insanın tamamen ölmesi anlamına geliyordu. Ölen kişinin bedeni kutsal sayılırdı ve zarar görmemesi gerekirdi. Yunanistan ve Roma yasaları, ölüyü, hala hakları olan bir birey olarak görürdü.

Ölenin evine, içi su dolu bir vazo konurdu ve böylece ziyaretçiler çıkarken temizlenebiliyordu. Kadınlar ölüyü yıkarken değişik kokular kullanırdı ve hep bir ağzına Obolus denilen bir eşyayı koyarlardı. Bu alışkanlık M.S. 6. yüzyılda da görüldü.

Süs eşyaları ile süslü ölüyü bir kefene sararlardı ve bir gün boyunca sergilerlerdi. Güneş doğmadan önce ölü başka bir yere götürülürdü ve ölünün güneşten zarar görmesi istenmezdi.

Cenazede giyilen kıyafetler siyah ya da gri idi. Bazen de yeşil, mor veya beyaz olabiliyordu. Cenazeye katılan kadınların ölüyle yakın akrabalıkları olmalıydı.

Ölü sert bir plaka üzerinde veya yatağının üzerinde taşınırdı. Ardından ölünün eşi, erkekler, kadınlar ve flütçüler gelirdi. Atinalı Solon, aşırılıkları, yani çığlıklar atmayı ve ölünün yüzünü tırnaklarla çizmeyi yasaklamıştır. Yakma işleminde ateş yakılır ve ölünün sevdiği eşyalar da ateşe atılırdı.

Ülkesi için ölenlere (şehit düşenler gibi) resmi ve kalabalık törenler yapılırdı. Ardından yenilen yemekten sonra ölünün evi yıkanırdı.

 
Toplam blog
: 58
: 883
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Tuti mucize-i guyem ne desem laf değil, çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil! Ne acayip... ..