- Kategori
- Siyaset
ARILAR VE PADİŞAH
'Hikaye ederler ki vaktiyle Çin'de Hümayun Fal namında bir padişah hüküm sürermiş. Debdebe ve heybeti yerinde, görkem ve kudreti büyükmüş. Saltanatı icabı, kendisine düşen bütün vazifeleri liyakat ve adaletle yerine getirdiği gibi ilim ve irfan sahibi olduğundan ilim ve kabiliyet erbabiyle de sohbeti ziyadesiyle severmiş.
Padişahın dirayet, zeka ve kavrayışta, velinimetine muhabbet ve sadakatta emsaline ender rastlanan Haceste Ray namında bir veziri varmış. Büyük ve dahi küçük meselelere karşı verdiği emirler daima doğru ve isabetli çıktığından Padişah, her hususta, veziri ile istişare ederek karara varırmış. İşte bu anlarda Haceste Ray velinimetinin daha ziyade gözüne girer, takdirini kazanırmış.
Bir gün Hümayun Fal'ın canı yürümek istemiş. Veziri Haceste Ray'ı da yanına alarak sahraya çıkmış. Hava, o gün tahammül edilemeyecek kadar sıcak olduğundan Hümayun Fal vezirine hitaben; ''bu cehennemi sıcağa tahammül etmek güç. Bu havada yol almak imkansız. Çadır altına girmek de beyhude. Rüzgarsız havada çadırın sıkıntısı hiç çekilmez. Nasıl etsek de serin bir yer bulsak?'' deyince vezir, civarda serin kaynakları başında, büyük gövdeli ağaçlar gölgesinde vakit geçirmenin güzel olacağından bahisle padişahı bildiği bir yere götürmüş. Hakikaten orası, vezirin dediği gibi ferah, serin bir yermiş.
İstirahat esnasında padişahın nazarı dikkatini kuru bir ağaç kütüğü çekmiş. Binlerce arı, kütüğün kovuğuna girip çıkmakta imişler. Arı kovanının ne olduğunu henüz görmemiş olan Padişah, bu hayvanların ne maksatla toplandığını veziri Haceste Ray'dan sual etmiş. Vezir; '' Padişahım'' demiş. ''Bu hayvanlar cemiyet halinde yaşayan, gayet temiz, pak birer yaratıktırlar. Bütün arılar Yasub denen bir ana arıya tabidirler. Ana arı, diğerlerine nazaran biraz daha iricedir. Ondan başka cemiyetin her türlü işlerine nezaret eden arılar vardır. Yasub, bu arıların padişahı hükmündedir. Cemiyetin bütün işlerine nezaret eder.
Bu hayvanların birbirlerine ve nizama gösterdikleri bağlılık, her birinin kendi vazifelerinde göze çarpan intizam ve maharetleri şaşılacak şeydir. Evvela, her deliği altı köşe, gayet düzgün gümeçler yaparlar. Bunları her Allahın günü çiçeklerden aldıkları 'Bal' denilen şifalı macunla doldururlar. Temizliğe riayetleri her şeyin üstündedir. Bal aramak için gezip tozdukları yerlerde en ufak bir pislik ile dahi ayaklarını ve kanatlarını bulaştırmamaya mecburdurlar. Kovana dönen her işçi arı, kovanının hususi bekçi arıları tarafından koklanarak, üstleri adeta bir temizlik muayenesinden geçirilir. Ancak bu teftişten sonra temizliklerinde en ufak bir kusur yoksa içeri girmelerine müsaade edilir. Şayet, bekçi arılardan biri bu vazifede kusur edecek olur, gizlice bir arı içeriye yol bulursa, ana arı derhal haberdar olup diğerlerine ibret olsun diye evvela dikkatsiz bekçi arıyı, sonra da kurallara riayet etmeyip içeriye pislik sokan arıyı öldürür.
Rivayete göre, ilk saltanat sarayını tesis eden Cemşit, teşrifat ve saltanat mertebelerini, devletin idari vazifelerini bu arılardan aldığı feyizle ve ibretle sıralamıştır.
Vezirin bu izahı üzerine padişah, arı kovanını daha yakından görmek istemiş. Hareket ve yerleşmelerindeki nizam ve intizamı müşahade edince faaliyetlerine hayran kalmış. Hepsi birer iğne ile donanmış, yani silahlandırıldıkları halde kendi aralarında hiçbiri diğerine silahıyla taaruza yeltenmediği gibi hariçten peteklerine yaklaşan gerek insandan gerek sair hayvanattan olsun kendilerine ilişilmedikçe kimseye asla sataşmayıp vazifelerine devam ediyorlarmış. Bu nizam ve intizamı gören padişah ile veziri arasında şöyle bir sohbet cereyan etmiş; Vezir, ''Padişahım'' demiş. '' gördüğünüz hayvanların hepsi aynı fıtrat ve tabiat üzere yaratılmışlardır. Halbuki beşer türünün her ferdi, farklı bir tabiat üzere yaratılmış olduklarından her birinin hali farklı bir mahiyet arzeder. İlk insanın cesedini teşhir eden balçıkta meleki bir haslet vardır. İnsan, sadece bu hasletin gerektiği şekilde hareket etmiş olsaydı meleklerin mertebesine yükselir, hatta geçerdi bile. Her çeşit gayri insani hal ve tavırlardan emin olur, uzak kalırdı. Halbuki insanda, şeytani hasletin icabını yerine getirmeye kalkarak amel ve durumunu ona göre tayin ve takdir etmeye kalkan, şeytanı bile geride bırakan bir hal vardır. Heyhat, insanların ekseriyeti kendi nefs ve arzularına boyun eğerek davrandıkları için her çeşit kötülük yolunu yeğlediklerinden sapkınlık girdablarına düşerler. İşte bunun içindir ki akıl ve hikmet yolunu şiar edinen insanlar, hemen her devirde nadir görülegelmişlerdir.''
Padişah, vezirin hikmetli kelamlarını nazarı dikkate alarak; '' madem ki beşer, bunlara meylediyor, o halde kamil insan kendi türünden ayrılıp uzaklaşarak yalnızlık köşesine çekilip vahdet aleminde nefsini terbiye etmeye, ıslaha çalışmalıdır. Zaten selamet ve huzurun bunda olduğunu bilirdim. Fakat şimdi iyice anladım ki insanların ekserisiyle anlaşmak, yılanlarla dost olmak kadar tehlikeli imiş.''
Vezir, padişahın sözlerini kabul ve tasdikte gecikmemekle beraber dost edinilecek zatın kemalat ve eminliğinden dem vurarak sohbetin de halvetin de yerinin ayrı olduğuna müteakip sözlerine devam etmiş; '' kemal sahibi insanlarla dostluk ve sohbet, beşeri faziletler kazanılmasına yardım eder. İnsanın yalnız başına yaşaması mümkün değildir. Zira insanoğlu, dünya hayatını devam ettirebilmek için muhtelif ihtiyaçlarını karşılamak mecburiyetindedir. Yalnız başına yaşamaya kalkışacak olduğu takdirde, bu hayati ihtiyaçlarını karşılayamaz. Dünyada, yürürlükte olan zorbalık ve zorlama türünden ve bunlara benzeyen kanunsuzluklardan insanları men etmek ancak 'siyaset' ile mümkündür. Ki onun da şartı adalettir. Ancak adil kanunların gölgesinde herkes emin hisseder. Kendi hukukunu aşmadığı gibi, başkalarının da hak ve hukukuna riayet eder.''
Padişah, arıları düşünmüş uzun uzun. Bir de insanları.. İnsanların hata yapmaması, birbirine türlü yollardan zarar vermemesi için siyasetin, siyasetin adil olmasının, adaletin, adaleti kanunlarla korumanın ve tüm bunlardaki sorumluluğunun ne kadar önemli olduğunu düşünmüş. Arıları düşünmüş tekrar.. Birbirlerine zarar vermeden cemiyetlerinin en yüksek faydayı sağlaması için canla başla çalışmalarına hakiki bir hayranlık duymuş. ' *
*
*Yukarıdaki masal, hayvanlar dünyası üzerinden insanlar dünyasına ibret olacak dersler içeren Hintli filozof Beydeba'nın 'Kelile ve Dimne' adındaki kitabından alınmış olup orjinal masalın bir bölümünden ibarettir. Masalın orjinal adı; Hümayun Fal ve Haceste Ray'dır.