- Kategori
- Kitap
Arka koltuktaki kız

Arka Koltuktaki Kız
Françoise Dorner
Dharma Yayınları / 2006 /144 sayfa
“FRANSIZ ÖPÜCÜĞÜ”
“Akla uygun arzularımızın sınırını mülkiyet açısından
belirlemek olanaksız değilse de zordur.”*
Ulusal kibir ve gurur iktidarlarını en belirgin çizgilerle ilan eden Fransızlar, “mutluluk” yada “mutlu olmak” kavramlarını başkalarının görüşlerinden ayrıştırarak, abartılı zanaatkarlıkları ile dünyanın gözüne sokmayı marifet sayarlar. Kendi sınırlarını aşan en insani eylemleri, şaşırtıcı güdülerinin dayanılmaz hafifliği ile günümüzde de devam ediyor mu acaba?.. Araştırmalı!…
Mutluluk insan hayatında tatmin edici bir duyumsama mıdır?
Adamım, Fransız A. Camus’ya göre; “Mutluluk aldatıcı bir şeydir.” Sonsuz bir arayış ve gerçeklerden kaçıştır bir bakıma.
Dharma Yayınlarından çıkan “Arka Koltuktaki Kız” adlı romanında Françoise Dorner “mutluluk” arayışını ille de aldatıcı bir görünüşe vardırıncaya dek sürdürdüğü, aslında yaşamın; doğum, evlilik, sevişme, aldatma, baba ve ölüm başlıkları altında geçip gittiğini aktarmaya çalışıyor şiirsel anlatımıyla.
Goethe; “başkalarını onurlandırdığımızda
kendimizi soysuzlaştırmak zorundayız.”
Dizelerini kaleme aldığı “Batı Doğu Divanı’nda”insani yenilgiyi ve doğal olarak Dorner’in roman kahramanı Nina’nın da ödemek zorunda kaldığı diyeti tarif ediyordur belki de tarihin tekerrüatında.
Nina mutsuzdur. Yapayalnız hayatını paylaşabileceği düşüncesiyle evlendiği adam kayıtsızlığı ile düş kırıklığına uğratmıştır onu. Evliliğinde aradığı mutluluğu yakalayamamıştır. Anlamsız ve sevimsiz bulur kendisini. Diğer yandan kendi bencilliğine hapsolmuş bir anneye sahiptir. Sürekli kendi sorunlarından bahseden, etrafına kulak asmayan, daima ilgi bekleyen bir kadındır annesi.
Sevmek – sevilmek, bir şeylere tutunmak için yaptığınız evliliğiniz de; birileriyle sorunlarınızı, yalnızlığınızı paylaşmak için debelendiğinizde, çaresiz bir halde hayatın kıyısından tutunmaya uğraştığınız çıkmazlarınız olmuştur mutlaka. Böylesi anlarda yanınızda olmasını beklediğiniz güvendiğiniz yakınınız gerçekte sizin anlatan ve ağlayan olmanız gerekirken maalesef dinleyen koltuğunda olmanız, yani tam tersini yaşamaya mecbur kalışınız, yanlış teşhis ve yanlış tedavi görüyor olduğunuzu ortaya koyar.
“Yatılıyken yıllarca üzerinde ‘ölümümden sonra açılmak üzere’ yazılı büyük bir zarfın dibinde sakladığım mektuplar yazdım. Onları tekrar hiç okumadım. Onların çocuklarıma kalacağını düşünerek büyüdüm.” Aynı zamanda aktris, senarist ve dram yazarı olan Dorner’in kurgu ve kendine özgü anlatım diliyle yazdığı ironik romanı “Arka Koltuktaki Kız” son yıllarda kaleme alınmış en iyi romanlardan birisi. Kitabı okurken, olayların içerisinde kendinizi bulmanız, sahneleri kafanızda canlandırmanız, yazarın oyuncu ve senarist kimliğini de ustaca kullandığını ispatlıyor. Nina, babasını tanıma fırsatı bulamamış, hayatı boyunca bunun ezikliğini yaşamış. Ve bu boşluğu bir şekilde doldurmaya uğraşmış bir kadındır. “Benzediğim kişi babamdır, ” diyor, Nina kitabın bir bölümünde hem de öyle ki hep birilerine benzetildiğimiz, eşsiz hayatımızda Nina, hiç görmediği babasına benzetilmekle cezalandırılır gibi acısı iyice perçinleştirilir. “Yüreğimde hiç dokunulmamış bir baba, eksik kalmış bir fırsat, tek ümidim olan henüz başlamamış bir tarihle, hızlı trene doğru geri döndüm. En azından bu açıdan hiçbir şey ziyan olmamıştı. Her şey mümkündü… Başka sefere olabilirdi.” Bitmekte olan evliliğini düzeltmek ve kocasının dikkatini çekebilmek için kadınca küçük bir oyuna başvurur Nina. Kılık değiştirir ve kocasına karşısına oldukça farklı ve olamadığı kadarda seksi bir kadın olarak çıkar. Her hafta aynı gün aynı sinemanın aynı salonunda oynanan bu küçük oyun heyecanla birlikte her iki taraf içinde acı veren bir hale dönüşür yavaş yavaş…
“Arka Koltuktaki Kız” romanıyla Françoise Dorner’in, 2004 Goncourt ilk roman ödülünü aldığını da ekleyelim.
* Schopenhauer