Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '07

 
Kategori
Kitap
 

Arthur Rimbaud

Arthur Rimbaud
 

Arthur Rimbaud ilginç bir sanat insanı, onaltı yaşında şiir yazmaya başlıyor, yirmi yaşında şiir yazmayı bırakıyor. Bu dört yıllık eserleri ile dünyanın tüm büyük şairlerini etkiliyor bu dahi. 1854 yılında başlayan hayatı 1891 de bitiyor. Çok kısa bir ömre sığan ürünler ve bu ürünlerin getirdiği ölümsüzlük. Şiirin bir nevi Mozart’ı olmuş.

Rimbaud, Hıristiyan dini bir yığın budalayı da birlikte yarattı diyebilecek cesarette bir Fransız kuzey Afrika’da görevli iken Kuran’ı incelemiş ve Kuran’ı açıklayan bir broşür yazmış. Kimileri Rimbaud’un Harrar’daki çocuklara Kuran öğrettiğini yazmış.

Rimbaud sadece şiirde değil, düz yazıda da usta bir sanat insanı. Ben kendisini yeni tanıdım. Belki geciken bir tanışma oldu ama iyi oldu. Size de tanıtmak istedim, bu kısa süreli tanışma başlangıcında.

Varlık Şiir tarafından yayımlanan “Bütün Şiirleri” adlı kitabı görür görmez satın aldım. Çünkü ne veya kim olduğunu merak ediyordum. Varlık dergisinde “Küçük İskender” tarafından yönetilen Rimbaud’lar adlı bir sayfa vardı, bu sayfaya daha doğrusu sayfa yöneticisine şiir gönderiyorsunuz, o da uygun görürse dergide yayımlıyordu ve şiirinizi eleştiriyordu.

İsim ilk orada dikkatimi çekti, bir ara Ertuğrul Özkök bir köşe yazısında Rimbaud’dan söz etti. Sonunda tanıştım Rimbaud’la ve şiiri saracak mı beni korkusuyla açtım kitabı, çünkü şiir tercüme edilebilir mi diye endişelenmişimdir. Edgar Allen Poe’nun Anabelee’si gibi, Rudyard Kypling’in Eğer’i gibi başarılı çevirilerle karşılaşacak mıyım diye okumaya başladım Rimbaud’u.

“Bakın, hazin hazin uyuyor şimdi küçükler;
Gören “bu çocuklar uyurken de ağlıyor” der.” (öksüzlerin armağanları şiirinden)

Baktığını görmektir bu dizeler. Bu dizeler gördüğünü anlamaktır ve anladığını anlatmaktır bana göre. Çevirisi de çok başarılı. Erdoğan Alkan’a teşekkürler. Rimbaud ile daha çok uzun yolumuz olacak gibi geliyor.

Dahilerle tanışmak ne büyük keyiftir, bilir misiniz? Veya birilerinin o dahileri size tanıtması... Dünyada ne kadar kötülük ve seviyesizlikler olursa olsun, zirvelerin, dağların ve bulutların olması insanı hem heyecanlandırıyor, hem de çukurları unutturuyor.

“Yazık! Şimdi bir şeyler bildiğini sanıyor
Oysa, kör, sağır, dilsiz, sürekli aldanıyor.
-Yine de tanrılardan, tanrılardan çok yüce,
İnsan Kral, Tanrıdır, betiğine gelince:
Aşktır. Ah! Kana kan içseydi o gözeden
Tanrıça Kibele’nin sütü bol memesinden” (güneş ve ten şirinden.)

Mozart otuzbeş yaşında öldüğünde ardında muhteşem eserler bırakmıştı, Rimbaud otuzaltı yaşında öldüğünde (kanserden) dünyayı derinden etkilemiş bir hayat ve eserler bırakmış. Dahiler az mı yaşıyorlar acaba? Daha doğrusu sanat dahileri? İncelemeye değer bence.

Rimbaud öylesine başkaldıran biri ki, onaltı yaşında evinden kaçıyor, biletsiz trene biniyor, kaçak yolculuk suçundan tutuklanıp göz altına alınıyor. Ama on altı yaşında "Güneş Ve Ten" şiirini yazıyor, onbeş yaşında Jugurtha adlı şiiri ile Latince şiirler yarışmasını kazanıyor. Keşke bizde de böyle Rimbaud’lar olsa, trende cep telefonunu çalmak için gencecik insanları öldürenler değil.

Sanatçı, yani şair, yani romancı, müzisyen, ressam biraz isyankar olmalıdır değil mi? Sıradan insanların eserleri yemek tariflerine benzer, hijyenik, ölçülü. Veya şişirilmiş sıradan insanların eserleri kısa ömürlü olur. Şimdi bunlara 'popüler eser' diyorlar. Geçen yıl çok satan bir şarkıyı bu yıl anımsamıyorsunuz bile.

Ben nedense, her tanıştığım yeni dahi insandan bir tane de ülkemde olmasını istemişimdir. Bazı güzelliklerin niçin benim ülkemde olmadığını düşünür ve üzülürüm. Binlerce yıllık tarihte sayacağımız müzisyen sayısı kaçtır, Dede efendi, Itri, Tamburi Cemil bey, ressam Şeker Hasan Paşa, İbrahim Çallı, Şair Nazım Hikmet, Romancı Yaşar Kemal, Orhan Pamuk.

Dünyaya mal olmuşlardan söz ediyorum, yoksa kendi içimizde sayabileceğimiz çok kişi var. Dünyanın tanıdığı bir düşünürümüz var Mevlana. Acaba biz mi anlatmakta eksiğiz, yoksa sahiden bu birkaç isim mi evrenselliği yakalamış, tartışmak lazım.

"Anımsayabildiğim kadarıyla, eskiden bir şölendi yaşantım, açtığı tüm çiçeklerin, tüm şarapların aktığı.
Bir akşam güzelliği dizlerime oturttum- ve acı buldum onu.
- Sövdüm.
Silahlandım tüzeye karşı.
Kaçtım. Ey büyücü kadınlar ey mutsuzluk, ey kin size emanet edildi hazinem. Her insancıl umudu usumdan silip atmayı başardım. Boğazlamak için onu bir hayvan sessizliğiyle her kıvanca saldırdım" diyor "cehennemde bir mevsim" adlı düz yazısının başlangıcında Rimbaud.

Bugünle benzerlikler yazının hemen girişinde karşınıza çıkıyor. Acaba dünyada her şey değişirken değişmeden kalan tek canlı topluluğu insanlar mı?

Rimbaud "kötü kan" yazısında soruyor "Kabarıyor yine zındık damarım! Tin yakın: neden yardım etmiyo bana İsa, yüreğime soyluluk ve özgürlük katarak? Yazık vadesi doldu İncil’in.! İncil! İncil.
Bekliyorum Tanrı’yı oburca. Aşağılık soydanım oldum olası" ve dünyadan, insanlardan umudunu kesiyor, aşağılık soydanım diye söz ediyor insanlardan.

Gönlümce Bir Kış Şiiri ile bitiriyorum bu yazıyı. Sizlerden de varsa Rimbaud hakkında yorumlar bekliyorum.

“ O kıza….

Küçük , pembe ve mavi yastıklı kompartımanda
Yola çıkacağız bu kış
Çılgın öpücükler yuvalanacak her yanda

İkimiz rahat, başıboş
Akşamın gölgeleri sarkınca pencereden,
O kurtların yüzünü

Ve o kara şeytanları görmemek için, sen
Yumacaksın gözünü

Yanağın kaşınacak. N’oldu böcek mi sokmuş?
Yooo. Çılgın bir örümcek gibi küçük bir öpüş
Ensende geziniyor………..

Eğip boynunu bana:”Hadi ara” diyorsun,
- Bu gezgin örümceği aramak , biliyorsun
Tatlı zamanı yiyor

7 Ekim 1870”


ve bu yazının tarihi bugün.
 
Toplam blog
: 283
: 1304
Kayıt tarihi
: 04.12.06
 
 

Nükleer fizik doktoru, şiir yazmaya çalışıyor, kalite yönetim sistemleri danışmanı, öykü deneme yaza..