- Kategori
- Deneme
Asiden Mutluluk Rengi

Herkesin bir hikayesi var; umutları ve hayal kırıklıkları ile dolu olan. Benim hikayem de öyle. Özgür çocuğun yolculuklarıyla başlıyor. Ve gecenin dayanılmaz gizeminde, sokak ışıklarının aydınlattığı geniş ve sonsuz gibi görünen bu yolda bilinmeyen bir yerlere gidiyorum. Hiçbir şey durduramaz beni, inandığım bir yolculuk anı var. Düşüncelerim ve hayallerim… Gerçekliğin sınırlandırılmamış bu halinden inanılmaz mutlu oluyorum. Nedenlerin olmadığı, gerçekliğin çarpıtılmadığı sahici anlar. Düşlerimin eşsiz şarkısını dinliyorum; hiçbir dünyevi gerçeklik mevcut kalıplara sığmıyor. Bildiğim ne varsa, sadece doğru bazen de yeniden değişen oluyor.
Asiden mutluluk rengi adını verdiğim bu hayatta; sevginin en duru halinden etkileniyorum. Bütün zorluklara karşı yanlış yaşanan ne varsa inadına doğru olmaya çalışıyorum. Çocukluğum, gençliğim ve olgun dönemlerim fakat ruhum hala o nazlı çocuk. Sonra ölümü tanıyorum; o soğuk ve yalın gerçeği. Hayat dediğimiz sevgiden, öznel doğrulardan ve ölümden ibaret. Bir var oluş ve yok oluş hikayesi dediğimiz durum… Zamanlar arası ve şehirler arası yaptığım yolculuklarda kendimle ve gerçekliğimle dalga mı geçiyorum? Sanırım bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Mevlana ve Şems’in öğretilerinden etkileniyorum… Olaylar karşısında toprak gibi olmanın erdemini çözen var mıdır dersiniz?
İçimdeki çocuk bazen tedirgin. Büyüdükçe korkunun ne kadar anlamlı olduğunu öğrendim. Korku gizemli bir arkadaş gölgemde. Toplumla anlaşamayan ruhum ise kimselere nazlanmadan içimde ki ürkek çocuğun sahiciliğine sığınıyor. Sosyal olmak gibi bir kaygıya kapılmadan, genelin kabul gördüğü yaşam biçimi üzerinden devam ettirmeye çalışmadan; mevcut yaşamların nasıl eksik nasıl da mutsuz olduğunu gördüm. Kalpler özlem dolu; gözlerde anlaşılmayı bekleyen o bakışlar. Eksik bir şeyler var hayatımızda; modern çağın yalnız insanlarıyız.Tiyatro sahnesi gibi düşünüyorum şu hayatı; roller paylaşılmış ve herkes iyi olmak zorunda. İyi oynayanı değil de tedirgin olanı seviyorum; tedirgin olan kişi hayatı her haliyle kucaklıyor; hayatı kucaklamak bana göre en zoru. Karanlığımda saklı güllerim ve gökyüzünde parlayan yıldızlarım var arka penceremde; ben de onlarsız yapamıyorum.
Dağların doruklarına hızla koşmak isteyen asi bir ruhum; rüzgarın ve güneşin yakıcılığı engel olamıyor bana. Yeniden bakıyorum derin ve heybetli o eşsiz vadiye; yaşadığım hayata tepeden bakmanın verdiği zevkle gülümsüyorum. Baharda açan gelincikler hafiften nazlı nazlı sallanırken; kelebekler dans ediyor etrafında. Kırılganlığın güzelliği çekiyor beni. Bu sebepten tam olarak o andayım… Ruhum kırılganlığına aşık vazgeçmek olur mu? Sorular ah sorular ve cevabı bilinmezlerim… Gölgemdeki çocuk hiç büyümüyor; onunla samimi ve hesapsız sohbetler kuruyorum. Kimseler göremiyor olsa da anlatıyorum çünkü o çocuk insan olmanın özü. Her gerçek bir çocuk kadar tedirgin ve bir çocuk kadar sade ve masum…