Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '08

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Aşk-ı Memnu ve Bihter'in çizmeleri

Aşk-ı Memnu ve Bihter'in çizmeleri
 

Bir mağaza hayal edin içeride iğne atsanız yere düşmek için yol arıyor.

Bir mağaza hayal edin günün hemen her saati aynı doluluğu yakalıyor. Fakat aynı mağaza sattığı hiçbir ürünün garantisini vermiyor. Sattığım malı hiçbir koşulda geri almam diyor ama yine de çok istiyorsanız satın alabilirsiniz diyor...

Aslında bu mağaza bana göre Üniversitelerde tez konusu olacak kadar mantık dışı değil mi?

Rastlantı sonucu Kadıköy’de rastladığım bir ayakkabı mağazasından bahsetmek istiyorum bu yazımda. Şaşkınlıktan dilimi yutacağım seviyede bir kalabalık mağazanın içini doldurmuş deliler gibi ayakkabı deniyor ve hemen hemen benzer bir kalabalık da kasanın önünde para vermek için bekliyordu!. Kasanın üzerinde ise kocaman harflerle şu kelimeler yazıyordu.

AYAKKABILARIMIZ, KAR SUYU, YAĞMUR SUYU GEÇİRİR.

HİÇ BİR GARANTİSİ YOKTUR!

SATILAN MAL HİÇ BİR KOŞULDA GERİ ALINMAZ VE TAMİR EDİLMEZ…

Lütfen bir kez daha okuyun ne olur!... Ben açıkcası inanamadım. Bu nasıl bir pazarlama? Acaba pazarlamada yeni bir trend mi? Belki de müşterileri özel bir kulübün üyeleri mi, hani Okan Bayülgen tarafından her gece telefonda aşağılanan, küçük görülen aşağılanan seyircilerin ısrarla programını izlemeye devam etmeleri gibi yeni bir sistem mi geliştirilmiş acaba diye düşündüm.

Aslında, genel anlamda 'ayakkabıcılık' ya da 'kunduracılık' olarak tabir edilen meslekle uğraşanlar, günümüzde gözle görülür bir şekilde güç durumda.

Zaman içinde, teknolojik olanaklar dahilinde günümüze dek ayakkabı üreten esnaf, artık ekonomik nedenlerden dolayı 'kalitesiz ayakkabı' üretimine varan bir değişim geçirdi. Bu çok korkunç bir gelişme…

Hala ayakkabı üretiminin her aşamasını gerçekleştiren ayakkabıcılar, özellikle ekonomik nedenlerden dolayı çeşitli arayışlar içerisine girmiş durumdalar.

Ayakkabı üretimi, derinin ya da meşin adı verilen taklit derinin tabanıyla, aynasıyla, yüzüyle, astarıyla ayakkabıya dönüştüğü bir süreci kapsıyor.

Ayakkabının yüzünü diken "sayacı", el dikişlerini atan "saraç", ayakkabıya son halini veren, deriyi ya da meşini kalıba çeken "kunduracı" bu sürecin birer parçası olarak benzer sıkıntıları yaşıyor.

Son yıllara kadar Rusya'ya, Romanya'ya, Bulgaristan'a ve Arap ülkelerine ayakkabı ihraç eden Türkiye, artık üretimini satamadığı için, ucuz işçilikle ürettiği ucuz ayakkabıları ancak iç piyasada eritmeye çalışıyor.

Çin'den ithal edilen ucuz ayakkabılarla pazarları daha da daralan ayakkabıcılar, çareyi Çin malı taklit derilerle ayakkabı üretmekte bulmuşlar.

İşte bu bahsettiğim mağazanın sırrı tüm detaylarda gizli, ancak bilerek ya da bilmeyerek inanılmaz bir pazarlama taktiği keşfetmişler. Aklınıza gelecek, en kaliteli ayakkabıların birebir taklitleri, Çin malı ucuz deri ve kalın kartonlarla imal edilerek üç beş liraya satılıyor. Yazımın başında söylediğim gibi üniversitede tez konusu olacak bir yapı var bu mağazada ama galiba pazarlama değil, daha çok sosyolojik araştırmanın bir parçası olmalı. Hangi toplumsal buhran insanları kartondan yapılan en ucuz ayakkabıları kapışmaya iter ki? Televizyonda gördükleri “Dolce Vita” hayat tarzı yaşamlara duyulan özlem mi bu yaşananşlar? Aaa Aşk-ı Memnu da Bihter’in ayağına giydiği İtalyan Çizmenin aynısı… Hem de 15 Lira mı? Her ne ise bilmiyorum! Aslında biliyorum da söylemek istemiyorum. Tek bildiğim asla ucuz mal alacak kadar zengin olmadığımdır…

 
Toplam blog
: 15
: 1747
Kayıt tarihi
: 11.04.07
 
 

1971 Ankara doğumluyum. Marmara Üni. İletişim Fakültesi Radyo,Tv ve Sinema mezunuyum.Televizyon p..