Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Aşk Sultanı Mevlanâ-2

Aşk Sultanı Mevlanâ-2
 

Mevlana Anıtı,Buca-İZMİR, resim: site.my.net


*Fonda Mevlevi Müziği

-Erkek s: Mevlâna bu haldeyken, çevresindeki çember de gün geçtikçe büyüyordu. Devrin sultanları, aşıkları, emirleri, bilginleri, dervişleri çevresini sarmışlardı. Onun sohbetine bir kere giren büyüleyici etkisinden kurtulamıyor, kısa bir zaman sonra eşiğine tapulanıyordu. Papazlar, hahamlar onun aşk ve mana dolu gerçeği izleyen, Tanrıya yönelen sohbetiyle kendinden geçiyor çoğu zaman “hidayet” yolunu seçiyorlardı.

-Bayan s: Mevlâna, Şems’ten sonra kuyumcu Selâhaddin Zerkubi ile tanıştı. Onu, Şems’in yerine gelmiş ilâhi bir varlık olarak görüp, duygularını bir gazelinde dillendirdi:

-Mevlâna :

“Geçen yıl çıkagelmiş kırmızı kaftanlı,

Ay yüzlü güzel,

Bu yıl, boz hırkaya bürünüp de geldi.

Elbisesini değiştirdi ama, sevgili, o sevgili.

O elbiseyi değiştirdi, bir başka elbise giyindi, geldi…”

-Erkek s: Mevlâna’nın Kuyumcu Selâhaddin ile dostluğu, Konya’da yine kıskançlıkla karşılandı. Selâhaddin’in nurlu, saf ve temiz yüzünde Şems’i bulan Mevlâna’nın gönlü coşmuş, çağıl çağıl akmaya başlamıştı. Bu coşkun gönül, O’nun potasında elmas ve pırlanta oluyor; Tanrı sırlarıyla, sevgisi ve aşkıyla bezeniyordu. Kuyumcu meclislerin Şeyhi’ydi artık…

-Bayan s: Kıskançlık ve dedikoduların farkına varan Mevlâna, Şems gibi kaybolmasından korkup, çevresindekilere Selâhaddin’e uymaları ve gönlünü almalarını telkin ediyordu. Bir mecliste Mevlâna’ya; “Arif kimdir?” sorusu yöneltilince, şöyle karşılık verdi:

-Mevlâna: “Arif, sen sustuğun halde, senin sırrından bahseden kimsedir. Bu da Şeyh Selâhaddin’dir.”

-Erkek s: Mevlâna bu manevî yakınlığı akrabalık bağıyla pekiştirdi. Selâhaddin’in büyük kızı Fatma Hatun’u, gözü gibi sevdiği oğlu Sultan Veled’e nikâhlayarak; şerbetler, gazeller ve semâ eşliğinde sade bir düğünle evlendirdi.

-Bayan s: Mevlâna ile Selâhaddin’in dostluğu 1259’da Şeyh üşütüp ölene dek, tam on yıl sürdü. Vasiyetine uyarak neyler, kudümler eşliğinde, bir düğün şenliği içinde semâ ede ede gömdüğü günün akşamında yazdığı Mersiye, Konyalılara içli gözyaşları döktürdü:

-Mevlâna:

“Firkat-ü hicrinden ey yâr çerh-ü devran ağladı,

Kana garkoldu gönül, hep akl ile can ağladı.

Cebrail-i kudsiyanın yandı bâl-ü perleri,

Enbiyanın, evliyanın gözleri kan ağladı.

Ey yazık, eyvah yazık, eyvah yazık,

Böyle bir çeşm-i yakiyne şek-kü vicdan ağladı.

Gerçekte yüz âlemdin bir kişi değildin sen.

Dün gördüm, o âlemde bu âleme ağlamadaydı.

-Erkek s: Artık belirli bir ruh olgunluğuna erişen Mevlâna, Ahî-Türkoğlu diye tanınan Urmiyeli Hüsameddin ile tanıştı ve ona Çelebi adını verdi. İkisinin arasındaki mistik doygunluk, Ahilerin Mevleviliğe olan ilgilerini arttırdı.

-Bayan s: Mevlâna ölünceye kadar süren bu dostlukları, bu kez kimseyi rahatsız etmedi. Hüsameddin Çelebi ve Konya’daki öteki aşk erlerinin potasında eriyerek, altı eser yazdı. Mesnevi

-Erkek s: MESNEVİ, Divan edebiyatında bir şiir tarzı olan mesnevi türünde yazıldığı için bu adla tanınır. Altı cilt ve 25.618 beyitten oluşur. Mevlâna’nın tasavvufi düşüncelerini öyküler halinde açıklar, coşkun iç âlemi, ince ruhu dile gelir. Mevlâna bu eserinde; gerçek perdesini kaldırarak, insanlığa kutsal yolu gösteren büyük bir mürşit olarak görülür.

-Mevlâna:

“Bilen, duyan gönül, nasıl olurda dönen şeyi bir döndüren var, bunu bilmez?

Nasıl olurda kendi kendine, gece ile gündüz sahipsiz olarak nasıl gelir,

nasıl gider demezsin.”

-Bayan s: Mesnevisi’nin fatiha’sı demek olan ilk 18 beyti şöyle başlar:

“Bişnev, in ney çün şikâyet miküned / Ez cüdayihe hikâyet miküned.”

-Mevlâna :

“Dinle Ney’den, nasıl şikâyet eder?

Ayrılıklardan hikâyet eder:

Koptuğumdan beri kamışlıkdan ben,

Ağlar kadın erkek inleyişimden

İsterim hasretle doğranmış yürek:

Derdimi dökeyim feryat ederek.

Aslından kopup da ayrı kalanlar,

Gene o kavuşma gününü arar.

Her mecliste geldim ben ah-ü zâra,

Eş oldum, bedbahta ve bahtiyara

Her biri sandı ki bana olur yâr,

Lakin aramadı bende ne sır var?

Sırrım, feryadımdan değildir uzak.

O nuru yok sanır lâkin göz kulak,

Gizli değildir can tene, ten cana,

Canı görmek için izin yok sana.

Yel değil, ateştir bu Ney’in sesi,

Kimde bu ateş yok, sönsün nefesi.

Aşkın ateşidir ki Ney’e düştü,

Aşkın coşmasıdır ki meye düştü.

Yardan ayrılanın ney gönül sesi,

Perdemizi yırttı Onun perdesi.

Ney gibi panzehir var mıdır böyle,

Hem uygun, hem düşkün, kim gördü söyle?

Ney kanlarla dolu yolları söyler.

Ney, Mecnun aşkını hikâye eyler.

Bu aşkı kim anlar bihuştan gayri?

Dile mahrem var mı kulaktan ayrı?

Günler gam içinde vakitsiz soldu,

Günler yanışların yoldaşı oldu.

Sen varsın, günlerim ne gam, gittiyse,

Sen kal, temizlikte eşi yok kimse.

Balıktan gayrisi suyuna kandı,

Nasipsizin gönlü gecikip yandı

Pişkinin halini hiç anlar mı ham?

Söz kısa gerektir imdi vesselâm..."

-Bayan s: FİHİMÂ-FİH, Mevlâna’nın vaaz ve öğütlerinden derlenmiş bir eserdir. Çoğu, Selçuklu veziri Süleyman Pervane’nin konağında, ona hitaben söylenmiştir.

-Mevlâna: “Sevilen herşey güzeldir; fakat aksine her güzel olanın sevimli olması gerekmez. Güzellik, sevimliliğin bir parçasıdır; sevimli olmaktır temel olan.”

-Erkek s: MECALİS-İ SAB’A, Arapça ve Farsça söylediği yedi hutbesinin derlenmesinden meydana gelmiştir.

-Mevlâna:

“Biz göklere doğru uçup ağmadayız;

Çünkü bizim yaradılışımızın aslı, mayası arştır.

-Erkek s: MEKTUBÂT, Mevlâna’nın başta Selçuklu Sultanları olmak üzere, devlet ileri gelenlerine yazdığı 144 mektuptan oluşur.

-Mevlâna:

“Erlerden gönül iste, bilgisizden lâf.

Sedeften inci iste, ceylândan misk.

Arslanların boyunları, başlarına gelen işleri

Kendileri yaptılar da o yüzden kalınlaştı.”

-Bayan s: XIII. asırda çarpışan düşüncelerin meydana getirdiği kararsızlık ve sürekli savaşların oluşturduğu huzursuzluk ortamı içinde Mevlâna; ezilen, üzülen insanlığa yeni bir manevi âlem, doyumsuz bir huzur sağlamış, kitleleri etkisi altında bırakmıştır.

-Erkek s: Çağının meselelerine sırt çevirmemiş; gününü ve geleceği çırılçıplak söylemesini bilmiş, “Dinim aşktır benim” diyecek kadar geniş, derin görüşlü olabilmiştir. Şiirlerinde bu ilkelere bağlanan Mevlâna, birleşmiş milletlerin gerçekleştirmek istediği ülküyü 700 yıl önce dile getirmiştir. Din, mezhep, ırk ayrılığı gözetmeden millî ve insanî olabilmiştir. Nitekim insanlığa şöyle seslenir:

-Mevlâna :

“Gel! Gel, ne olursan ol, yine gel.

Kâfir, putperest, Mecusî olsan da yine gel!

Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!

-Bayan s: Kendine özgü bir düşün çığırı açan Mevlâna, hürriyeti hiçbir şeye değişmeyeceğini, her türlü kulluktan nefret ettiğini açıkça söylemiştir. Vicdan hürriyetine sonsuz saygıyı, medeniyiz diyenler ondan öğrenmelidir…

-Erkek s: Büyük düşünür doğadaki ölmezliği yapıcı yaratıcı gücü görmüş toplumda dirlik özlemini dile getirmiş; düşmanlıklardan uzak bir dünya düşünmüştür.

-Mevlâna : “ İhtiyarlar baktım genç oluverdi,

Hastalar, arıklar iyileşmişler, kanlanıp canlanmışlar”

-Bayan s: Batının karanlık bir dünyada yaşadığı o günlerde, o zulme karşı gelmiş, hurafelere inanmamış, karanlığa tapmamıştır. Dini; donmuş inançlar sayan, böylece korku dünyaları yaratanlarla birlik olmamış; insana, kadına gerçek değeri vermiştir. Kısaca çağında erkekçe konuşmuş, bugün de gönüller sultanı olmuştur. Ömrünü bir sözünde;

-Mevlâna : “Hamdım, piştim, yandım elhamdülillâh”

-Bayan s: Diyerek özetledi ve tam 736 yıl önce, 1273 yılının 17 Aralık Pazar günü gurub vakti, madde âleminden manâ âlemine göçtü. Onu ölümsüzleştiren bu olayları “ölümle” ilgili görüşleri herkese göre çok değişikti:

-Mevlâna :

“Ben ölünce arkamdan ağlamayınız, gülünüz

Çünkü inanan ölmez Tanrıya gelin gider.”

“Cânı sen aldıktan sonra ölmek şeker gibi tatlı.

Seninle olduktan sonra ölüm tatlı candan daha tatlı.”

-Erkek s: Ölüm gününü hakka vuslat, Şeb’i Âruz (düğün gecesi) sayan Mevlâna için Alâmüddin Kayser ve Muiniddin Pervane ile karısı Gürcü Hatun tarafından yaptırılan külliye halindeki türbenin mimarı Bedreddin Tebriz’idir. Çevresinde mescit, semâhane, meydan-ı şerif, mutfak, derviş hücreleri, şadırvan, şeb-i-aruz havuzu, çelebi daireleri bulunmaktadır.

-Bayan s: Mevlâna’dan sonra oğlu Sultan Veled ve yakınları tarafından Mevlâna’nın fikir yapısı ve düşünceleri üzerine “Mevlevi Tarikatı” kurulmuş ve bu yolu izleyenlere Mevlevi denilmiştir.

-Erkek s: Mevlâna’nın etkileri ve yüceliği günümüzde de sürer. Konya’da her yıl Aralık ayında “Mevlâna Haftası” düzenlenir.

-Mevlâna :

“Gelsin, varlık namına ne varsa gelsin...

Kâfiri putperesti Mecusi’si gelsin...”

-Bayan s: Çağrısına yabancı ülkelerden koşup gelen hayranları ve teoloji uzmanlarının da büyük ilgi gösterdiği törenler, 17 Aralık’ta “düğün gecesi” saydığı “Şeb’i Âruz” töreniyle noktalanır.

-Erkek s: Törenin en ilginç bölümünü oluşturan semâ’da kol açan semâzenin sağ eli dua eder gibi yukarıya, sol eli aşağıya açıktır. Bu “Hak’tan alır, hal’ka saçarız, hiçbir şeyi kendimize mal etmeyiz, görünüşte var olan vasıtalık eden bir suretten başka bir şey değiliz.” anlamına gelmektedir. Bir başka ifadesiyle de; “Göğe ağarız, yere yağarız, varlığımız hakkın rahmetinde yok olmuştur.” demektir.

-Bayan s: Semâzenler hem kendi etrafında döner, hem de meydanı devrederler. Feleklerin, gezegenlerin, yıldızların ve dünyanın güneşin cazibesi ile hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında devrettikleri gibi... Semâ, bütün âlemlerin güneşi Tanrının huzurunda bir devri-âlemdir.

Aşk ocağında can olan Mevlâna’nın ruhu şad olsun.

***

*Kaynakça:

-Mevlâna : Mesnevi, Çev: Veled izbudak, VI Cilt, 6. baskı, Devlet Kitapları, İstanbul-1974

-Mehmet Önder : Mevlâna, 1001 temel Eser, 700.Ölüm Yıldönümüne Armağan, İstanbul

-Sabahat Akşıray : Mevlâna’dan Sohbetler, İzmir-1978

-Ziya Elitez: Mevlâna’dan Altın Öğütler, I, - I, 5.baskı, İstanbul-2006

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..