- Kategori
- Gündelik Yaşam
Aşk taşındı bu evden...

Aşk taşındı, yeni bir ev tutmuş kendine lebiderya, müstakil, bahçeli...Burası o çıkınca, iyice zavallı göründü gözüme. Pılısını pırtısını toplayınca geriye sadece tozlu, eski, kırık dökük alışkanlıklar kaldı. Böyle kolay söylendiğine bakma sen, yürek daralıyor baktıkça, nefessiz kalıyor insan. Ağır ve yoğun bir eski battaniye kokusu var sanki evde. Dolabın ahşap kokusuna naftalin karışmış gibi. Boğazını sıkanın ne olduğunu anlamak güç, yerinde olmayan eşyalar mı yoksa kayıp ruhlar mı? Yoksa artık kaynaması için bi sebep olmayan, dibi için gibi taşlaşmış çaydanlığın umutsuz bekleyişi mi?...Niye nöbette hala ardakalanlar? Sanki yeniden ışık yanacak pencerelerde, bir kahkaha duyulacak balkondan...Çok sevdiğin balığı koyacaksın da fırına, en büyük kavgan dumanı tüterken yiyememek olacak..Nasıl aniden geçmiş oluverir gelecek, daha sen randevularına koşarken..Herşey fosil, iskelet, mumya, canlılıktan eser yok. Can ölmüş...Can çekişmesi bitmiş...Gitmiş...
Candan kalanlarla yeni bir hayat kurulabilir mi? Kullanılmış hayatlar yeniden cilalanıp, yaşamaya başlar mı? Bit pazarına nur yağar mı?
Aşktan kalanlar tasfiye edilmeli belki hayattan. Giderken ardında bıraktığı onun eskileri ne de olsa. Başkasına uymaz, sadece kalabalık eder. Daha kötüsünü de yapar hatta, hiç acımadan. Göz yorar, ruh yorar. Bu yorgunlukla yaşanmaz ki. Ama aşktan kalanları atmaya da kıyamaz insan. Öyle kolay değil zaten. İliğine kemiğine işlemiş anılar nasıl sökülür yerlerinden?
Zamana bıraksam, iyice tozlansa herşey, göz gözü görmez olsa. Toz inse saçlarıma, gözlerime. Yine de gitmez kokusu burnumdan, ruhumu sızlatır.
Aşkın ruhu çağrılır mı? Kaç seansta gelir? Gelirse kalır mı, kalırsa sever mi yeniden, beklenir mi sonsuza kadar peşinden?
Yanlış ruhtan kaçtın aşk. O artık bir hayalet, hep senin izinde, yaşamasa da senle, yaşasa da sensiz....