Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '09

 
Kategori
Deneme
 

Aşkım Epiphyllum ...

Aşkım Epiphyllum ...
 

Aşkım Epiphyllum ...


Onu sokakta ilk bulduğum günü hatırlıyorum da, minik bir daldı sadece...

Yerde solmuş ve ölümünü bekler hali yüreğimi burkmuştu...

Yaşamalıydı...

Biteviye yaşamalıydı...

Onu alıp önce bir çay bardağının içine koydum... Canlanması için biraz su verdim...

Yaşayıp yaşamaması, hayata sarılıp sarılmaması kendi elindeydi...

Kimbilir hangi saksıyı süslemişti kopup geldiği büyük bedeni... O büyük bedeni hiç özlüyor muydu acaba?

Hele geldiği anavatanındaki diğer bedenlerini?.. Acaba onları hiç biliyor muydu?..

Ben ona "Aşkım" adını koymuştum... Oysa gerçek adı Epiphyllum'du...


Orta ve Güney Amerika'ydı doğal ortamı... Orada 5 metrelik bir ağaç büyüklüğüne ulaşırken, burada ise en fazla 90 cm'e kadar büyüyebiliyordu...

Familyası kaktüsgillerdendi... Atlas çiçeği de denirdi kendisine...

Bir sabah uyandığımda çay bardağında minik bedeninin kök saldığını görünce gözyaşlarıma hakim olamadım...

"Aşkım" yaşamına geri dönmüştü... Yaşayacaktı artık... Bir yuvası olmuştu...

Ona evsahipliği yapacak bir saksı bulup, içine de en sevdiği toprağı döküverdim ve elimle onu bir öğlen vakti yeni evine ekiverdim...

Minik bedenine evsahipliği yapan toprağına ilk can suyunu verdiğimde ise içinin titrediğini hissettim...

Aşkım günden güne büyüyor, serpiliyordu... Bir gün bir dal daha verdi, bir gün başka bir dal... Gitgide büyüyordu...

Zorlu bir yaza girmiştik... Onu yaz sıcaklığından korumak için evin serin yerinde tutuyordum...

Derken bir gün yanında hiç alışık olmadığım bir dal görüverdim...

Hızla büyüyor, bir yandan da yaprak veriyordu...

Derken çok çabuk bir fide oluverdi... Onu da araştırdım, o da bir kiraz fidesiydi...

Eve misafir olarak gelen bir muzip çocuğun işi olmalıydı ... Kirazı yedikten sonra çekirdeğini "Aşkım"ın saksısının içine batırmıştı...

Şimdi her ikisi de birbirine uyumlu bir şekilde büyüyor, aralarından su sızmıyordu.. Ne de olsa aynı saksıyı paylaşıyorlardı...

Onları ilk önceleri ayırmak hiç istemedim... Ancak günü geldiğinde ayırmam lazım geldiğini de biliyorum...

Kirazımın yetişmesi için büyük bir saksıya hatta büyük bir toprağa ihtiyacı olacağı günler yakın...

"Aşkım" bana yılbaşı hediyesini şimdiden verdi...

Kendini gelinlik bir kız gibi süsledi...

O gelinlikli hali fazla uzun sürmeyecek... 5-6 gün. Bilemediniz belki de 10 gün...

Sonrasında ise gelecek sene yeni gelinliğini giyene dek, neş'e içinde bizimle birlikte yaşamını sürdürmeye devam edecek...

Kiraz fidemiz de yeni evine gidene dek, "Aşkım"a yaren olacak... Onların aşkını da kıskanmamak elde değil... Her an aynı havayı solumak, her an aynı suyu paylaşmak, her an BİR'likte olmak güzel bir duygu olsa gerek...

Bazen saatlerce onları izlemekten kendimi alıkoyamıyorum... Aklıma ise Mevlâna'nın şu sözleri geliveriyor:

"Önce, ilk yaratılışta senin ve benim canlarımız birlik halinde idi. Benim de, senin de gizli, açık neyimiz varsa hep beraberdi. Şimdi de benimki, seninki diye bir ayrıntı yapsam hamlık olur. Artık aramızdaki senlik, benlik ayrılığı kalkmıştır"...

Doğru söze ne denebilir ki...

Hiçlikten öte siz, yine siz değil misiniz ki?

Ertan Yurderi

 
Toplam blog
: 111
: 1140
Kayıt tarihi
: 15.10.07
 
 

Kocaeli doğumlu. Yüksek tirajlı gazetelerin bilgi işlem ve yazı işleri bölümlerinde çalıştıktan s..