Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Aşkımın bedeli; hayat...

Aşkımın bedeli; hayat...
 

Hayatta hepimiz bir şekilde varız. Bir yandan tecelli eden ruhumuzu bedenimizle şekillendirmeye çalışırken, diğer yandan sürekli öğrenme sürecinde olduğumuz bu dünyada, varlığımızı, varlıkları, tanımlamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz. Ve birgün gelecek, gerçekten ve olması gerektiği şekilde bu varolma biçiminde kurtulup öleceğiz. Yani özcesi yok olacağız!

Ne gariptir değil mi, öleceğimizi bilmemize karşın, halen varlığımızı taçlandırmaya, bir anlam ifade etmeye çalışıyoruz... Ve tabii ki böyle düşünmeyenlerimiz de yok değil ve bu insanlar daha yaşarken ölmemişler midir sizce? Bence yaşamadan ölmüşler ve hata yapmaktan korkarak, hata üstüne hata yapan zombiler gibi yaşıyorlar! Peki ne elde ediyorlar böyle yaşayarak? Hiçbir şey!

Yaklaşık bir haftadır memleketimden üçbin kilometre uzaklıkta farklı bir beni yaşıyorum. İçimde ve davranışlarımda farklı, farklı varolma biçimleri. Bunların herhangi bir adı ya da tanımı yok. Kısaca yaşamım diyebiliriz. Temel farkı ailemden uzak ve bağımsız olarak benliğimi yaşamak! Hayatımı yaşamak için yepyeni denklemler kurma, ve bunu yaparken bu denklemlerin değişkenlerini yeniden tanımlama zorunluluğu...

Matematik bilmenin güzel yanı hayatı açıklamada bilimsel metoda inanma motivasyonu doğurabilmesi... Evet, hayatta denklemler bile sürekli değişken bir yapı taşırlar! Zaten Quantum Fiziği de bunu anlatmaya çalışıyor. Yani hayatta hiçbir zaman hiçbir değişken sabit kalmaz! Bu anlamda değişken deklemler arsındaki proaktif ilişki de incelenmelidir matematiksel olarak ve böylelikle doğruya ulaşmak mümkün olacaktır.Tabi bu yazdıklarımızn anlaşılabilmesi için ileri düzeyde matemetik bilmek gerekir ki bu kolay değildir, kabul ediyorum. Sonuç olarak, özcesi, doğruya ulaşmak, gerçekten çok zordur!

Ve matematik ölümsüzdür, ben ölümlü olsam bile!

Bilgi ölümsüzdür, ben ölümlü olsam bile!

Ve benim bilmem ise, herşeyin ötesinde benim için ölümsüzlük iksiri değil midir sizce? Neden mi?

Şayet bir kitap yazsam ve herkes tarafından okunsa, ya da bir icraat yapsam ve insanların yaşam tarzlarını değiştirsem, ya da kapitalist sistemi yıkıp başka bir sistem geliştirsem yerine ikame ve tüm dünya bundan faydalansa ben ne olurum? Tek kelimeyle ölümsüz!

Dört gün evvel arkadaşımın babası hakkın rahmetine kavuştu. En büyük mucizeleri çocuklarıydı ve arkasından gözyaşı döktüler! Ve hepimiz için ortak olan tek şey, en azından becerebilirsek, çocuk sahibi olarak ölümden sonra yaşam için olanak sağlamak! Çok küçük bir bebeğin ayağını yalayıp yutmak kadar sevgi dolu ve kolay birşey var mı bu hayatta? Tabii ki yok! Fakat hiçbirimiz farkında değiliz ki bu çocukları dünyaya getirerek büyük bir sorumluluk alıyoruz! Peki ölümsüz olmak için bundan başka yöntem bulmak mümkün müdür?

Ölümsüzlüğü yakalamak için insan daha da kolay bir yolu seçer, yani aşık olmayı! Oysa aşkı gibi, insanın ölümsüzlüğü de en büyük yanılsamadır. İşte bu yüzden aşklar biter. İşte bu yüzden enfes bir aşk yoktur. Çünkü hiçbir zaman sonsuzluğa erişim olan ölümsüzlük kapısı, tam anlamıyla ve kolay, kolay, herkeze açılmaz!

Evet, yazdıklarımdan daha farklı, daha bilimsel, daha duygusal, daha verimli, daha rasyonel, -belki de- daha yaşam dolu, yani kısaca daha ben birisiyim. Benliğimin, benden başka birine önem arz etmesi, benim için önemli.

St Petersburg ve Moskova’da geçirdiğim günlerde öğrendiğim birçok şey var:

Hava çok soğuk ve insanlar bir yerden bir yere gidebilmek için araba kullanılmak zorunda! Aksi takdirde geleneksel çıplaklıklarını kapatmak zorunda kalacaklar. Eksi derecelerde dahil kadınlar bacaklarını açabilmenin yöntemlarini arıyorlar. Neden mi? Güzel olan vücutları, yoksa yüzleri ya da tenleri değil! Bu yüzden makyaj hayatlarının bir parçası! Ama söz konusu vücutlar, bu dünya üstü!

Hava değişken de! Bir hafta içerisinde +3 dereceden, -15 dereceye kadar değişebilen dansöz bir iklim! Güneş, rüzgar, yağmur, hortum, kar, kar fırtınası! Bu şartlara uyum sağlamak ve yaşamı kolaylaştırmak için komünist sistem, sıcak su ve elektirk santralleri yapmış her bir mahalle/bölge için. Öyle ki bireysel ya da haneye yönelik bir ısınma sistemi gerekmiyor. Komünist sistem her eve elektirk ve sıcak su pompalamış! Merkezi ısınmada en üst nokta! Enerji maksimizasyonu!

Bu arada, St Petersburg Ankara iken, Moskova İstanbul’a tekabül ediyor. Sebebi birisi Leningrad, yani  komünismin merkezi, diğeri ise ticaretin. Her anlamda çok net bir ayırım. Ayrıca St Petersburg(Leningrad)’ı gezerken, özellikle meydanlara geldiğinize, affallıyorsunuz; herşeyin büyük ve devasalı, giriş kapısı 20 metre yüksekliğinde, kat araları 3.5 metre gibi,  herşeyin büyüğü makbul. Burada genel amaç daha büyük bir amaca hizmet eden küçük insanlar hissi uyandırmak! Ve gezdikçe uyanıyor da! Caddeler 10 şeritli, büyük, büyük saraylar, Ekatarina Kapris’in devasal ancak bir o kadar güzel sarayı ve zaptedemediği cinselliğinin hikayesi, Nevisky bulvarı, kanallaştırılmış nehirin şehir içinde bazen boğaz gibi, bazen de kanal gibi süzülmesi, cetvelle çizilmiş caddeler ve bazen 20 kilometre süren, o bitmek bilmeyecek kadar uzun komünist apartmaları, hatta bazıları 2 kilometre uzunlukta olabiliyor ve işte bunlar benim St Petersburg izlenimlerim... Diğer taraftan, Dostevsky’nin Suç ve Cezası’ında anlatılan o kıyı boyuna yerleşmiş küçük ve samimi St Petersburg 18 yy’da kalmış ve yok olmuş! Benim için büyük hayal kırıklığıydı o anlamda!

Moskova ise, tam bir baş şehir gibi. Yüksek, zengin, mahmur! Tarih dolu fakat modern ve kozmopolit! Birbirinden farklı tipler, farklı davranış biçimleri ve halen kadın nifusun erkek nifusa üstünlüğü, bir günde iki Ferrari satılacak kadar büyük zenginlik, hem eski, hem de 30 m2 olan bir evin 150.000 Euro net etmesi kadar arsanın cidden pahalı olduğu, dünyanın en pahalı şehirlerinden biri Moskova!

İşte tüm hayatım boyunca, anı yakalamak için verdiğim çabalar neticesinde özgürleşen kendim ve yaşamım, ölümsüzlüğü yakalamak üzere, cümle üstüne cümle olup, yaratıcılığın her meyvesinden faydalanarak, hem kendimi, hem de içinde yaşadığım dünyayı küçülterek, bilgi ve beceri olarak, vuku bulmak istiyor! Evet, son derece saçma ve gerçekçi olmayan bir durum bu! Ancak, yaşayıp istediklerimi yapabilmek için, böyle olmaya ihtiyacım var... Sonrasında, zaten sonum ve hikayem belli!

Ama belli olmayan tek şey, nihayete ermeden önce, geçmişte ve geleceğe bıraktıklarım olacak. Bunların içinde en değerlileri Ecrin ve Yetkin olurken, diğer bıraktığım bilgi, beceri ve materyeller, umuyorum geleceğe de ışık tutacak. Ve ben bunun için çabalamaya devam edeceğim...

Hayat dediğin benim aşkım olan yaşamımın bir sonucu, o kadar!

Sevgiyle ve yaşamla kalın...  

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..